Özkan Cengiz

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

 

Göztepe TEK Büyüktür.

Yıllar önceydi amatördeydik, takıma tribünlerin yoğun tepkisi vardı, hoca ve oyuncular fazlaca tepki alıyorlardı. O günlerin yöneticileri ile bir araya geldik. Şaşkındılar, bize nasıl profesyonel çalıştıklarını anlatıyorlardı. Video analizler, oyuncu takip yazılımları, gözlemci hocalar, vs vs belki de o günlerde Türkiye’de olmayan çalışma teknikleri. Zamanın Başkan Vekili dayanamadı ağzındaki baklayı çıkardı.

Sordu “Biz bu kadar bilimsel bir şekilde çalışıyoruz. Hocamız ona keza bunlara göre kadro ve taktik seçimi yapıyoruz. Siz nasıl oluyor da bu kadar bilimsel çalışmayı göz ardı edip bu tercihleri ve oyunu bu kadar net ve acımasızca eleştiriyorsunuz.”

O zaman kendisine şu şekilde cevap vermiştik. “Bu tribünlerdeki insanlar ortalama sene de 20-25 kez canlı gözlerle Göztepe’yi izliyor ve o günün tribününde ki insanlar bunu ortalama olarak yaklaşık 20-25 senedir yapıyorlar, yani belki de kariyerinde o kadar sahaya çıkmamış oyuncu ve hocalardan çok maç ve daha önemlisi Göztepe tecrübesine sahipler neyin ne olduğunu işin sonunun nereye gideceğini görürler siz merak etmeyin”  ve ne yazıkki tribünler haklı çıktı.

Bugün teknik taktik açıdan bir analiz yapmayacağım. Ama yukarıda ki hikayenin bir benzerini yaşıyoruz.

Bu tribünlerde yıllarını geçiren insanlar neyin ne olduğunun çok farkında, farkında olmayanlar bu tepkilerin bir tane auta atılan top tan, bir tane maç sonu selamlamasından, adı gereksiz bir Bizans Başkanın andropoz sancılarından kaynaklandığını zannediyor.

Felsefi söylemleri ile hocamızın, sırf bjksporlular yorum yapsın diye emoji paylaşan maç başı oyuncumuzun sosyal medyayı yakından takip ettiğini görüyoruz.

O sebeple kendilerine naçizane tavsiyelerimizi iletiyorum.,

1) Sanki Başkan kapılarında yatıyormuş ta kendileri imza atmıyormuş iması içeren söylem ve paylaşımlardan vazgeçsinler,

2) Kendilerini malzeme yapıp oyun kuran hayallerindeki başkanlarına ses çıkarmadan taraftarı Bizans oyunlarından etkilenmekle suçlamasınlar,

3) Sabri Sarıoğlu doğduğu yaşamını geçirdiği camianın kendisine plaket verip onurlandırdığı maçta o tribünler ile Göztepe tribünleri arasındaki dengeyi nasıl kurdu, ilk zamanlar kendisine uzatılan her mikrofondaki Gsspor sorularına nasıl son verdi, tekrardan izleyip öğrensinler.

4) Bugün yaşayan Göztepe efsaneleri arasında olan Kaptan İlhan’da bu kulübe bir bjkli olarak geldi, en yakın örnek olan Okan hocada buraya bir değil hatta iki takımın Bizans sembolü olarak geldi, daha aramıza Bizanslılardan gelen onlarcasını sayabiliriz. GÖZTEPE TRİBÜNLERİNİN DERDİ İNSANLARIN NEREDEN GELDİĞİNİ UNUTMALARI DEĞİL NEREYE GELDİKLERİNİN FARKINDA OLMALARIDIR. Kendi durumlarını bu pencereden gözden geçirsinler.

Son olarak dün hakkında kişisel görüşüme gelirsek tarihte her zaman yaptığı gibi dünde Göztepe tribünleri yapabileceği en doğru hareketi yapmıştır. Evet doğrudur bu tavır ve hareketleri nedeniyle belki de amatöre düşmüştür. Ama Göztepe gibi gitmiş Göztepe gibi gelmiştir.

Gerekirse gene Göztepe gibi gider Göztepe gibi gelir. Her sene bir lig düşerken kimseye eyvallahı olmayan, Göztepe kimliğinden ödün vermeyen tribünlerin Süper ligin zirvesinde ödün vermesini kimse bekleyemez.

GÖZTEPE TEK BÜYÜKTÜR.

Oyuncusu, hocası, yöneticisi de bu kulüp sınırlarına girdiğinde sevse de sevmese de buna göre hareket etmek zorundadır.

Aynen Sn. Sepil’in dediği gibi Kalbi ve Aklı Göztepe de olan ve bunu hal hareket ve tavırları ile ortaya koyan herkese burada yer vardır.

Aklı ve Kalbi burada olmayanlar başka sebeplerle kalmaya çalışırsa göreceği muamele her zaman budur.

Alayına İsyan İnadına Göztepe

Özkan Cengiz

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

 

Özkan Cengiz

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

 

Kim Kimi Ne Kadar Biliyor ?

Esasında maçtan çıktığımda aklımda olan yazı Türk Futbolunun içinde bulunduğu kokuşmuş yapıdan bahsetmekti..

Maça girerken 10 yaşındaki kız çocuğun anlamsız bakışlarla ayakkabılarını çoraplarını çıkarıp ayaklarını polise göstermesinin oluşturduğu şaşkınlıktan, 

alt ve üst tribün bileti satıp sadece üst tribün kapısını açıp 450 kişilik tribüne 850 kişi istiflemelerinden,

hakemin maç boyunca kalktığımız her atakta takımımızı durdurmasından, adeta duran toplardaki etkinliği bilinen rakip takımın kaptanının ayağına göre yere top ne zaman gelse hakemin düdüğü ağzına koyup fırsat kollamasından, 

tvler de ne kadar yorumcu varsa hepsinin birden el birliği ile penaltı dediği pozisyonlardan,

iki hafta önce 5 metreye baraj kurduracak kadar gözü karartılmış meslektaşına inat eyyam tarihi yazan hakemin diğeri gibi 2 hafta sonra ödüllendirilip ödüllendirilmeyeceğinden bahsedecektim.

Uzun uzun, detay detay, futbolda hiçbirşeyin zorlama ile olmadığından oraya bir şekilde getirilmiş insanların tribününde oturdukları takım gol atınca değil rakip takımın tribün çoşunca alkışladığını futbol sosyolojisi üzerinden analiz edecektim. VAZGEÇTİM.

Çünkü bunların 10 katını, belki de bizim bile bilmediklerimizi zaten bu kurguyu yapanlar biliyor. Sonra düşündüm bilenlere bildiğini anlatmaya, nefes harcamaya gerek yok. Onlara bilmediklerini anlatayım.

 

Bakın beyler, futbolumuzun nadide seçkin bireyleri, tüm köşeleri tutmuş emir kulu futbol yöneticileri, koşullu hakemler, bunak yorumcular,

Hani son günlerde bizi görünce bir çırpıda söylediğiniz “Issız kuytu köşelerden döneceğiz dediler döndüler” deyişi var ya işte söylendiği gibi kolay olmuyor. Hani yahu ne güzel beste dediğiniz “Gençliğimin Katilisin Göztepe” dizesi kafiye çok güzel uydu diye o kadar içten haykırılmıyor. O gök gürültüsü gibi yükselen “Her şey den Öte Sevdik Biz Seni Göztepe’miz Sen Çok Yaşa” diye ruhunu teslim edercesine verilen nefes sipariş ile üretilmiş son teknolojik stadyumlarda değil köyler, kasabalar, ilçeler kazalardaki sahalarda içimize çekildi.

Uzun lafın kısası öyle yerlere gittik, öyle yerlerden geçtik ki, Hüseyin Sabancılar, Kuddisi Müftüoğulları’yla yetiştik biz, o yüzden Kardeşler, Palabıyıklar koymaz bize, Utanç koridorlarından, ağır ceza salonlarından geçtik geldik biz. O yüzden ayakkabı çıkarmak, tribüne istif edilmek yaralamaz bizi, Üst üste maç kaybederek değil üst üste lig düşerek yoğrulduk biz o yüzden mağlubiyetler yenilen goller kesmez sesimizi.

Bu futbol aleminde birine bir haksızlık yapıldıysa en büyüğü bize yapıldı, bu futbol aleminde bir kulüp planlı yok edilmek istendiyse en çok biz yok edilmek istendik. Uzatmak kendi kendine güzelleme yapmak istemiyorum ama aklınıza ne geliyorsa işten onların on katı bizim üstümüzde denendi.

Bütün bunlara rağmen işte bugün buradayız.  Hep aynı yerdeyiz. Stadyumlar değişiyor rakipler değişiyor, ligler değişiyor, atılan yenilen gol sayıları değişiyor, futbolcular değişiyor, hocalar değişiyor, taktikler değişiyor, formalar değişiyor, aklınıza gelen herkes, her şey değişiyor biz hep aynı yerde haykırmaya devam ediyoruz.  

Sonuca gelelim biz sizi çok iyi biliyoruz, yapacağınız tüm kalleşliklere idmanlıyız, Ama siz bizi bilmiyorsunuz. Ne bizi, ne inadımızı, ne sevdamızı, nereye kadar gidebileceğimizi, kısaca hiçbir şeyimizi bilmiyorsunuz. Ama panik yok…

Öğreneceksiniz, Öğreteceğiz, Hepsinin zamanı gelecek hepsini tecrübe edeceksiniz…

 

Her Zamankinden Daha Güçlü

Alayına İsyan İnadına Göztepe

 

Her şey Tek Büyük Göztepe için

 

Özkan Cengiz

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Özkan Cengiz

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir. 

Göztepe Kervanı Yola Devam Ediyor…

Dört haftadır aynı sonuçları alan iki takım, hocaları Türk Futbolunda ağırlığını hissettirmeye başlayan yeni nesil hocaların en önemli iki temsilcisinin birbirlerine karşı sınavı, aynı puan, aynı sezon başı başlangıcı, bunların yanında çeşitli liglerde yıllardır Göztepe’mize ters gelen Akhisar takımı. Hepsini bir araya koyunca gerçekten değişik bir hafta bekliyordu.  Bu duygularla maça geldiğimiz de özellikle Bursa maçında ki iyi oyundan sonra galibiyet tek seçenek duruyordu.

Oyun başlaması ile takımımız bizi yanıltmadı aynı geçen haftaki tutkulu ve istekli oyununu oynamaya başladı. Bizi şaşırtan Okan hoca oldu. Biraz amiyane olacak ama tam karşılığı bu çok tırsmış Göztepe’den neredeyse 9-1-0 oynadı. Geçen hafta İstanbul da oynadığı maçta bile bu kadar kapanmamıştı. Maçtan sonraki basın toplantısın da kendi de ifade etti. “Gole kadar oyun kitlenmişti.”

Kitleyen kendisi idi. Futbol anlamında o kadar kötü bir taktikle oynadı ki Akhisar taraftarı olsak herhalde lanet olsun böyle gelecek puana derdik. Akhisar’ın bütün bu oynamama oynatmama taktiğine karşın biz de adeta spor akademilerindeki hücum futbolu derslerinde gösterilecek çeşitli hücüm varyasyonlarını denedik. Halil ve Goufranla kanatlardan gelmeye çalıştık. Selçuk ve Kosanoviç le bu sene hiç yapmadığımız kadar doldur boşalt top şişir denedik. Castro Halil Adis ile defanstayken top çalıp hızlı çıkışlar denedik. Ngando ile merkezi ceza sahasının önünü karıştırıp şut çekmeyi denedik. Kornerlerde duran toplarda ters ayaklarla çalışılmış duran top uygulamaları yaptık. 

Bütün bunları oynayana değil oynamayana destek verircesine düdükler çalan hakeme, tüm imkânlarıyla direnen Akhisar’a karşı bıkmadan usanmadan denedik ve en sonunda Allahtan futbolun adaleti çalıştı ve ilk yarıda hemen hemen benzer pozisyonda direği bulan Selçuk ikinci defa topla buluştuğunda fileleri buldu. Zaten ondan sonra oyun çözüldü, hücumda biraz şanslı olsak 3-4 ü bulabilirdik. Akhisar çıkarken Castronun kaptığı top Adis ve Halilin müthiş uyumu ve Halilin temiz vuruşu ile maç geldi.

Söylemeden geçemeyeceğimiz konuları toparlarsak;

Goufran iki haftadır takımın önemli bir parçası inanılmaz çalışıyor. İlk on haftaki ölü toprağını üstünden attı. İki haftadır biraz şanslı olsa bugün bütün tv kanalları Goufran konuşuyor olacaktı. Bence biraz ertelense de devre arasına girmeden bu işi de çözecek. 

Beşiktaş, Bursa ve Akhisar maçları gösterdi ki Adis bu takımın önemli bir parçası hücumdaki varlığı ve yokluğu çok önemli, yaptıkları ile gol atmasa da hem rakibin takım oyunu içerisinde açtığı tahribat ile hem bizim her zaman gol imkânı olan kanatlarımız ile sağladığı uyum çok önemli.  Ne yazık ki Ghilas ve Şişmanoğlu bu formun çok uzağında. Ancak 4 sarı kart cezasının ardından iki maç iki sarı kart hiç iyi olmadı. Kabul ediyorum hem Bursa hem Akhisar maçındaki sarı kartlar hikâyeden sarı kartlardı ama gene bunlara dahi dikkat etmesi lazım.

Tanju Halil ikilisi bu haftanın en dikkat çeken ikilisi idi. Tanju süper ligde bulduğu şansı bence iki haftadır çok iyi değerlendiriyor. Bu formunda devam eder ise ligin ilerleyen günlerinde Tanju Sabri, Tanju Halil olarak devam edebilir. Sabri bu takımın hem yapısında hem kimliğinde önemli bir isim ama bundan sonra Sabrinin kalitesini ekonomik ve ileride kullanmak daha yerinde olacak gibi gözüküyor. 

Halil bence bu maç ile artık ben süper lig topçusuyum çizgisini aştı. Hem kulüp kariyeri hem milli takım kariyeri bu noktadan sonra farklı bir evrimleşme geçirebilir, Bunun bilincinde olarak her hafta üstüne koymaya devam etmesi gerekiyor.

İki haftadır gol yemiyoruz. Ne değişti diye önce defansa bakarsak defansta sezon başından beri oynayan 4 lüye iki katkı var. Kosonaviç ve Tanju, Tanju dan az evvel bahsettik Kosonaviç te son iki maçta çok iyiydi. Traore ve Kadu ya zaten diyecek bir şey yok sezon başında beri istikrarlı bir şekilde çıkıp oynuyorlar yetenekleri açısından Traore biraz daha öne çıkmakla beraber her ikisi de gerçekten üst seviyede görev adamları.

Tribünlerin üzerlerinde en çok sohbet ettiği Rotman Selçuk ikilisine gelirsek bence son iki maçtaki iyi ve dirençli oyunun en önemli sebebi Selçuğun ağırlığını koymaya başlaması. Pas hataları, pozisyon hataları tabi ki oluyor ama bir orta saha oyuncusu ve yıllarca üst düzey seviyelerde üst düzey topçularla oynamış bir merkez orta saha oyuncusunun geldiği camiayı, tribünü, yeni oluşan takım yapılanmasını hatta hocasını yönetimini benimseyip sorumluluk alması bence bu kadar vakit alır. Selçuk iyi oyununu, oyunu çözüp maçı getiren golle de süsledi. Bu noktadan sonra bence Allah sakatlıktan korusun her hafta üstüne koyup Göztepe unutulmazları arasına girecektir.

Tabi takım ve oyuncu anlamında bu kadar yorum yapıp hocaya değinmezsek hata olur. Tamer hoca ve ekibi için çok gönül ferahlığı ile söyleyebilirim. Maça çok iyi hazırlanıyorlar ve Maç sonu analiz ve değerlendirmeleri çok iyi yapıyorlar. Bir hafta takımda eksik veya hata olarak gördüğünüz durumu bir sonraki hafta kesinlikle görmüyorsunuz. Mutlaka o duruma ya oyun ya oyuncu olarak müdahale ediliyor. Tabi bu müdahalelere hızlı bir şekilde reaksiyon veren takım karakteri en büyük yardımcıları. 

Zaten bu seneki en önemli işlerden biri taktik, teknik, sportif yetenek bir yana karakter anlamında çok iyi bir takım kurulması ve yönetilmesi. Bu konuda Türk hocalarının en büyük düşmanı egolarını işine karıştırma hastalığına kapılmayan Tamer Hoca ile birlikte özellikle transfer dönemindeki büyük başarısı İle Aktuğ Sönmez ve ekibi ile Takımın haftalar boyu idaresi anlamında İlhan Şahin ve ekibi müthiş iş başarıyor. 

Tabi bu saç ayaklarını doğru bir şekilde yerine oturtan başta Başkan olmak üzere Yönetim Kurulumuzu da tebrik etmek lazım. Umarım sportif alandaki bu önemli kurgu başarısını devre arası transferlerinde ve 2.devre de devam ettirirler ve sportif alanın dışında diğer alanlarda da hızla tamamlarlar.

Devreye 4 maç kaldı, 21 puandayız. Haftalardır 40 puan barajından bahsediyoruz. Benzer sezonları karşılaştırdığımızda esasında bu puan 35 ama biz gene de temkinli davranıp 40 demeye devam ediyoruz. İlk yarı için 25 puan süper olur üstü kaymak olur yorumumuzu da hep dillendiriyoruz. Süper olura 4 puan uzaktayız. Ve oyun anlamında bakarsak çok büyük şansızlıklar sakatlıklar hakem hataları yaşamazsak 4 değil 8 puan almak içten bile değil. Gene ortalayıp matematik konuşursak 6 puan süper olur 8 ve üstü hedef değiştirir.

Son olarak Göztepe tribünlerine gelirsek gerçek anlamda resitale devam ediyoruz. Bu hafta süper lig yorumcularının gözünden kaçan çok önemli nokta yaklaşık stadın yarısı cezalıydı ve bu tribünde hiç hissedilmedi. Yani cezalı olan stadın yarısının yerine bir o kadar kişi yerini aldı görevini yaptı. Bütün deplasmanlar da tribünler doldu ve inanılmaz tribünler yapıldı. Bütün takım taraftarları Göztepe tribünü videosu paylaşmaya devam ediyor. 

Bunlardan geçtik her maçın içinde ve sonunda skor ne olursa olsun takımla tam bir bütünleşme söz konusu bu konuda emeği geçenlere sonsuz teşekkürler. Göztepe nerede olursa olsun hangi ligde hangi konumda olursa olsun her zaman bu ülkenin seçkin bir takımı olmaya devam edecektir. Bunun tek ve gerçek sebebi de Göztepe tribünleridir.

Alayına İsyan İnadına Göztepe

İlk günden bugaüne bugünden sonsuza herşey TEK BÜYÜK GÖZTEPE için…

Özkan Cengiz

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir. 

 

 

Özkan Cengiz

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

 

2018-2019 Sezonu boşa gidiyor? 

Öncelikle ifade etmem gerekirse bu yazı bir Gençlerbirliği maçı yazısı değil, Bu yazı aslına bakarsak bu sezon yazısı da değil. Gelecek sezonun yazısı, yani başlık hatalı değil tam tamına doğru.Şimdi ne alaka derseniz şuna inanıyorum bu haftaki final ile taçlandırılan son 2 aylık süreçte düzenli olarak gelecek sezondan yiyoruz.

Süper ligde ki ilk sezonumuzda müthiş bir ilk yarı yaşadık. 30 puan herkesin söylediği gibi beklentilerin üstünde bir noktaydı. Bu noktadaki hepimizin başka hayalleri oluştu, kimimiz açık açık söylemese de şampiyonluk bile düşünürken en mütevazileri hedefi Avrupa olarak koydu, müzmin kötümserler 10 puanın derdine düştü. 

Kendi hayalimden bahsedersem ikinci yarıyı rölantide geçirip gelecek sezon için oyun planı, kadro stratejisi ve hedefler açısından çalışmaktı. Ve gerçekten çok umutluydum.

17 maçlık lig yapısı içerisindeki bir deneme dönemi elimizdeki genç tecrübeli tüm kadroyu çeşitli oyun planları ile denemek eksiklerimizi tespit etmek, yeni dönem oyun planımız açısından belirlediğimiz taktiksel dönüşümü yensek yenilsek te deneyerek gelecek sezonda iskeletimiz olacak kadroya ezberletmek müthiş bir 17 haftalık kamp dönemi. 

Ama ne olduysa ikinci yarı başlayınca oldu. Bizim skor ne olursa olsun direnci düşmeyen, yense de yenilse de kendi oyununu oynamaya çalışan girenin çıkanı, çıkanın gireni aratmadığı takımımız benliğini kaybetti, genç hoca ama rakibi çok iyi çalışıyor kadro yapılanmasını iyi yapıyor dediğimiz hocamız, kurduğu ilk 11 ler, yaptığı oyuncu değişiklikleri, oyun başında ve oyun içinde yaptığı taktiksel hamleler, yedekte tuttuğu, veya oynattığı oyuncular açısından formsuzluğunun zirvesine çıktı. 5 maçta 15 puan alıp, bu sezon hedefimiz ligde kalmak diyen adam 5 maçta 3 puan alıp Avrupa hedefimizde bir şey kaybetmedik demeye başladı.

İnanan inanmayan olabilir ama şunu açıkça söyleyebilirim ne kaybettiğimiz puanlar ne mağlubiyetler beni rahatsız etmiyor, hedefsiz kalan takımda veya daha güzel söyleyelim hedefine erken ulaşan takımlarda bu işler olabilir. Rehavet olabilir, takımdan gideceğini düşünenler veya yeri garanti olduğunu düşünenler ona göre davranış içerisine girebilirler. İnsan olan her yerde bunlar olabilir. 

Ancak kabul edemeyeceğimiz şeyler var. Takım ve oyun anlamında hiçbir şekilde gelişim göstermeyen bir süreci , kadro seçimi açısından bariz adaletsiz tercihlerden oluşan bir süreci, takım içi arkadaşlıkların ve dostlukların her şey den önemlisi takım olgusunun her hafta yıprandığının gözlemlediğimiz bir süreci, Felsefi ve analitik yorumlar yapacağım derken direksiyonu elinden kaçıran bir süreci asla kabul edemeyiz. 

Çünkü bu kafayla ve bu tercihlerle devam edersek, tüm virajlardan maharetle geçmişken düz yolda gider ağaca toslarız. 

Çünkü bu kafayla bu tercihlerle yola devam edersek, bu sezonki başarımızı sadece bu sezonla kısıtlarız gelecek seneye hiçbir katkısı olmaz.

Çünkü bu kafayla bu tercihlerle yola devam edersek sezon başında ilk sezonunu iyi geçirmiş bir takım değil süper lige yeni çıkmış bir takım realitesini gene yaşarız.

Çünkü bu kafayla bu tercihlerle devam edersek, gelecek sezon bu sezondan daha da zor olur.

Bu sebeple idari yapılanmamızın en üstünde görev yapmaya başlayan Özgür Gündoğan ile Teknik yapılanmamızın en üstünde görev yapan Tamer Tuna hem kendileri açısından hem de kadroları açısından bir an önce silkinip kendilerine gelmeleri 2018-2019 sezonunu planlamaları bu planlarını anlatmaları ve bu plana göre de 2017-2018 sezonunu yaşamaları gerekiyor.

Eğer bunu yapamazlarsa öncelikle kadrolarını, sonra kendilerini ve en nihayetinde Göztepe’mizi yıpratırlar. Olan hepimize olur.

Bugüne kadar müthiş bir taraftarlık örneği veren, bu haftaki utançlarla dolu 90 dakikanın sonunda bile takımına gereken desteği veren camianın önemli kısmı yukarıda ifade etmeye çalıştığım riskleri ve süreci fazlasıyla görüyor.  Ve dili döndüğünce derdini anlatmaya çalışıyor. Anlamayana daha yüksek sesle anlatmaktan da geçmişte olduğu gibi asla çekinmeyecektir.

Sosyal medyada aklınca takımını çok seven gördüğünü söyleyenleri iyi gün dostu diye suçlayan hadsizlerinde bilmeleri gereken bir nokta bu takım ıssız kuytu köşelerden bu günlere, körü körüne inananların değil inandığını söyleyenlerin sayesinde geldi.

Alayına İsyan İnadına Göztepe

Herşey Tek Büyük Göztepe İçin

Özkan Cengiz

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

 

 

Özkan Cengiz

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Türk Futbolunda Şirketleşme

En baştan ifade edeyim, bu yazı Göztepe özneli bir yazı değil. Tabi ki içerisinde Göztepe örneği var, mesajları bizim camiamıza da gidiyor. Ama temel olarak Türk Futbolundaki yapısal bir sorunun tartışılmasını, son günlerde bilsen bilsen sen bilirsin diye beni arayan Kskli, Eskişehirsporlu arkadaşlarımızın sorularına bir cevap olmasını ve şu anda Kulüpler Birliğinde tartışılan Futbol Kulüpleri yasası komitesine bir ışık olmasını temenni ediyorum.

Sen kimsin de ahkam kesiyorsun diyenler için kısa bir kişisel bilgilendirme yapıp yoruma devam edeceğim. Her şeyden önce bir Göztepeliyim ve Türkiye’de futbol şubesinin şirketleşmesi konusundaki yaşanabilecek her şeyi bizzat ve birinci dereceden yaşayan biri olarak yaşam tecrübesine sahibim.

Mesleki olarak Türkiye’de şirket ve şirket statüsünde olmayan 6 süper lig kulübünü yıllarca denetledim ve denetlemeye devam ediyorum. 2 Kulübün şirketleşme işlemlerini bizzat yürüttüm. Ahbap çavuş ilişkisi ile danışman seçmeyen ve Göztepeli kimliğimden rahatsız olmayan bu kuyuya düşmüş biri bu işi yapsın diye düşünürlerse dönüp dolaşıp genelde beni bulurlar. Kişisel reklamımızı da yaptıktan sonra konuya ufaktan girelim.

1)    Neden Şirketleşme?

Türk kulüpleri niye şirketleşir, durduk yere canları istemez ortada olan bir sorun yüzünden şirketleşirler. Bu sorun Türkiye de “Futbol Kulübü” isimli bir tüzel kişiliğin bulunmamasından dolayıdır. Bu tanım yapılmamıştır. Futbol kulüplerinin tamamı dernektir.

Ve TFF nin birkaç talimatı ile yapılmış sözde müdahaleleri saymaz isek Güzel Ötüşlü Kuşları Sevenler Derneğinden bir farkları yoktur. Aynı kanun ile yönetici seçerler aynı kanun ile borçlanırlar aynı kanun ile gelir elde ederler aynı kanunla üye alırlar aynı kanunla üyeleri atarlar aynı kanunla denetlenirler.

 İşte bu yapı hem kulüp açısından hem yatırımcı açısından bir çok sorun barındırır en temellerini ifade eder isek

Kulüp Açısından:

Çok detaya girip son düzey tüketici için yazılan bu yazıyı bilimsel bir düzeye çekmek istemiyorum özünde milyonlarca doların girip çıktığı kulüpler kırtasiyeden alınma bir karar defteri ile çalışırlar. Sonra yönetim istifa eder defter kaybolur iş biter fiş gider.

Türkiye’de kulüplere yönetici olanların tamamının yönetici olmasını sağlayan şey istifa müessesidir. Çünkü amiyane tabirle yapmakla kalmaz bir de sıvarlar üstüne de istifa edip giderler. Hiçbir şey yapmadan Kulüp yöneticiliğinden istifa etme hakkını kaldırsanız şu anda yönetici olanların yüzde 80’ni arkasına bakmadan kaçar gider.

Onlarca sebep sıralayabilirim ama bunların hepsini bir kenara koyun tek bu sebeple bile Kulübün şirketleşmesi en başta kulübün menfaatinedir.

Çünkü şirket denilen şey Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre ortaklarının ve yönetim kurulu üyelerinin yaptıkları veya yapmadıkları sebebiyle sorumluluklarının olduğu bir yapıdır. Bir futbol kulübünü şirketleştirdiğiniz anda artık o şirkette ortak veya yönetici olanlar sistemin bir parçası olurlar. Hisselerini devredecek bir yeni hissedar bulamadıktan sonra çekip gidemezler, hadi birini buldular devrettiler kendi dönemleri ile ilgili sorumluluklardan yırtıp gidemezler. Ömürlerinin sonuna kadar kendi dönemlerinin sorumluluğunu öderler.

Yatırımcı Açısından:

Dünyada ve tabi ki Türkiye’de artık futbol demek para demek haline dönüştü. Ve bu büyük ekonomiyi artık taraftarların aldığı bilet ve forma ile yönetmek ne yazık ki mümkün değil. Taraftar kulüp ürünlerinin dışında hayatında harcadığı her parayı kulüp ekseninde harcamalı en azından mevcut ekonomik sistem bunu hedefliyor. Bu böyle olunca her alandaki ekonomik yapılar, şirketler, sponsorlar, futbol konusunda yatırım yapmaya başlıyorlar. Ve futbol ekonomisi artık çok yüksek değerlere ulaşan bir yapıya ulaşıyor.

Bu kadar çok paranın işlem gördüğü bir sektörde paranın kaynağı olan yatırımcılar bir süre sonra içinde bulundukları kontrolsüz ortamdan rahatsız olmaya başlıyorlar. Çünkü markaları ile özdeşleştirdikleri kulüplerin başarısızlığı kendi başarısızlıklarına dönüşüyor.

Hammaddesi insan olan, Bahis, insan ticareti vb insanlık tarihinin başından beri sorunlu olan konuların ana etmen olduğu futbol sistemine gönderdikleri paraların sistem içerisinde yok edilmeye başlaması Türkiye özelinde Dernek gibi kontrolsüz bir alanda puf diyip ortadan kalkması yatırımcıları iki sorunu çözmeye yöneltiyor.

Yönetimi kontrol etmek yani paranın hiç edilmeden gerçekten sponsoru olduğu kulübün marka değeri için harcanmasını sağlamak,

Bir sabah dernek genel kurulu tarafından kapının önüne konulmamak,

Bunu sağlayacakları tek yapıda hakim hissedarı oldukları bir Futbol A.Ş. bu şekilde esasında risk alıp önceki bölümde ifade ettiğim sorumlulukları alıyorlar. Ama kendi sağladıkları finansmanı yöneterek kendi paramla kendi yönetim sistemimle o riski alırım diyorlar.

Sonuç olarak hem kulüp açısından hem de yatırımcı açısından Türkiye’deki mevcut sistemle en doğru yol bugün için Şirketleşmek.

2)    Şirketleşmek Satılmak mıdır ?

Şimdi ikinci sorunsal, şirketleştiğimizde satılıyor muyuz?  Göztepe özelinde de bir çok rakip takım taraftarının argümanıdır. Biz satılmadık siz satıldınız. Biz satılık değiliz. Sizin kulüp Altınbaşın, Sepilin, Dinç Bilginin, bizim kulübümüz her zaman bizim kalacak. 

Bu ve benzeri geyikleri yapanlara genelde aynı soruyu sorarım, Kendi kulübünün kongre üyesi misin? Kongre üyesiysen camia olarak çoğunluk musunuz? Kulübüne kongre üyesi olmak veya olmamak ne kadar zor? Mevcut kulüp yönetimin bugün kongreye 1000 kişi üye yapsa engel olabilecek bir tüzüğe sahip misiniz?

Esasında daha net ve açık soru Senin Kskliliğin, Onun Eskişehirsporluluğu, Benim Göztepeliliğim hukuki bir temele dayanıyor mu? Bizler bu hukuki temel nedeniyle mi bu kulüplerin peşinden koşuyoruz.

Hayır hiç birimizin taraftarı olduğumuz kulüplerle hukuki bağı olduğu için bugün bu tribünlerde değiliz hepimizin gönül bağı var. Bu kulüplerin en büyük gücü bu gönül bağı ile bağlı insanların oluşturduğu gönül birliği değil mi?

Bizler kongrelerde hukuki olarak çoğunluk olmasak ta o kongrelerin karar almasını etkileyemiyor muyuz? Hani balpa da polis zoruyla da olsa kongre de oyla seçilerek dernek yöneticimiz olanlar, hani belediyenin gücü ile kongrede oy çokluğu ile ksk yöneticisi olanlar,  hiç biri yok. O kişileri kongre üyelerimizin, hukuksal çoğunlukları ile dernekler masasına başvurup yeniledikleri kongreler ile mi o koltuklardan indirdik. Yoksa tribünlerde oluşturduğumuz gönül bağı birlikteliği ile mi indirdik.

Uzun lafın kısası ister dernek olsun ister şirket olsun ister hangi hukuki yapı olursa olsun kitlelere mal olmuş kulüplerin sahipleri o kulüplerin gönül bağı ile birbirine kenetlenmiş gönül birlikteliğini kurmuş kitlelerdir. O sebeple hiçbir kulübün şirketleşmesi demek o kulübün satılması demek değildir. Gelin somutlaştıralım.

Göztepe Spor Kulübü’nün futbol şubesi ilk olarak 1997’de şirketleşti, tam tarihlerini bilmiyorum ama yakın tarihli üç şirketleşme daha var. Siirt Spor A.Ş, Adanaspor A.Ş. ve İstanbulspor A.Ş. bu dört şirketleşmenin ortak özeliği dördünde de hakim hissedarları yatırımcılar oldu. Yani Spor Kulüplerinin futbol şubeleri üzerinde ki etkileri azınlık ortaklık seviyesine indi.

Bu dört örnekten ikisi Siirt ve İstanbulspor taraftar anlamında birlikteliğini güçlü tutamadığı için yatırımcıları sıkıldığında tarihin tozlu yaprakları arasında yok oldular. Daha net ifade ile zaten böyle bir yatırımı hak etmeyen kulüplermiş özlerine geri döndüler. Adanaspor şehir takımı olmasının avantajını da kullanarak camialarının da etkisi ile toparlandılar. Ama onlarda o zamanki gibi bir yatırımcıyı bir daha asla bulamadılar kendi yağlarında kavrulup hayatlarına devam ediyorlar.

Göztepe’ye gelir isek aslında diğer örneklerden farklı olarak yatırımcısı tarafından ortada bırakılmadı Göztepe, her ne kadar yeni yetme nesillerimiz dinç bilgine saydırsa da Dinç Bilgin Göztepe’yi batırmadı kendi battı. Kendi battığı için Göztepe’yide taşıyamaz hale geldi.

Ama ben artık yokum dediğinde eldeki kadro Göztepe’yi bir sezon daha süper ligde tutacak ve dolayısıyla yaşadığımız 14 senelik kabusun yaşanmamasını sağlayacak kadro idi. Dinç Bilgin’in hatası bu yapıyı doğru ellere teslim edip gitmemesi, camianın hatası da doğru ellerin neticelerini kaldırıp sorumluluk almasını sağlayamamasıydı

Göztepe’nin kongre üyesi olmayan şirket ortağı olmayan ama gönül birliği ile sorumluluk almaya devam eden tribünleri kendi güçlerini fark ettikleri andan itibaren TMSF sürecini ve sonrasında Altınbaşın yatırım yapmasını ve sonrasında Sepilin yatırım yapmasını sağladı.

Buradaki temel dikkat çekmek gereken konu Altınbaş’ın Dinç Bilgin’in düştüğü hataya düşmeden, yeni bir yatırımcıya devredilebilir halde yönetip günü geldiğinde devri başarı ile gerçekleştirmesiydi. Burada Altınbaşın iyi niyeti ile birlikte camianın da geçmiş tecrübeleri ile kendini konumlandırdığı nokta önemli etkendi.

Örneklerden de görüldüğü üzere Camia kendini doğru konumlandırdığı, bir arada durduğu yatırımcının sağladığı konforda kendini kaybetmediği sürece, hem yeni yatırımcılar için bir odak noktası olmaya, hem mevcut yatırımcının faaliyetlerinde, camiayı mutlu edecek değerlerine sahip çıkacak ve yeni yatırımcılara her zaman devredilebilir bir yapı oluşturmasını sağlamaya neden oluyor.

O sebeple az evvel de dediğim gibi ana etken kulübün şirketleşmesini önlemek veya şirketin hisselerine kafa yormak değil ana etken camia olarak bir olmak birlik olmak bölünüp parçalanmamak bu kulüpleri sevdiklerini iddia edenler bu noktayı hedeflemeliler.

 Sonuç

İlk sonucum ister şirketleşme aşamasında olsun, ister çoktan şirketleşmiş olsun tüm tribün sevdalılarına.

Bizim olsun küçük olsun gerekirse amatörde oynayalım diyorsanız zaten bu yazının konusu değilsiniz saygı duyarım hatta takdir ederim yolunuz açık olsun.

Ama biz hedefleri büyük camiayız biz Türk Futbolunu yeniden dizayn edeceğiz bizim yerimiz en tepe noktadır diyorsanız. Futbol ekonomisinde dünyanın en çok gelir yaratan Premier Liginde oynayan takımlarının dahi ihtiyacının olduğu yatırımcı ekonomisine hayır demek imkansız. Yatırımcı ile yaşamak zorundasınız.

Yatırımcıya hukuki olarak onlarca engel ve kulüp için güvenlik müessesesi koyabilirsiniz. Hisse kısıtlaması yapabilirsiniz. Bu sizin yatırımcı karşındaki gücünüz ile alakalıdır. Ama bugün bu engelleri koymak çok zordur burada yapacağınız her hamle kulübünüzün tarihin tozlu sayfalarına yol almasına sebep olabilir.

Ama ister bugün ister bundan sonraki süreçte, yatırımcıyı buraya getirenin de, yatırımcının doğru işler yapmasını sağlayanında, yeni yatırımcıları getirecek olanında, sizin tribünde, sosyal medyada, taraftar derneklerinde, taraftar gruplarında ve hepsinin bir araya gelip oluşturduğu camia ortamındaki birlik ve beraberliğinizin olduğunu kavrayıp bu amaca yönelik birleşirseniz hiçbir şeyin önemi kalmaz. Vaktinizi bu birlikteliği sağlayama harcayın.

İkinci sonucum hiç umutlu olmasam da Kulüpler Birliğinde Kulüpler yasasını hazırlayan komisyonlara, 10 tane avukat 20 tane kulüp yöneticisi oturup 4 kulübün hassasiyetlerini ve siyasilerin isteklerini dikkate alıp kulüp yasası yazamazsınız.

Camiaları taraftar derneklerini taraftar oluşumlarını onların hassasiyetlerini bu yasaya koymak zorundasınız, yatırımcıların dünya örneklerindeki beklentilerini bu yasalara koymak zorundasınız, bankaların kredi kuruluşlarının hassasiyetlerini bu yasaya koymak zorundasınız, uzuna lafın kısası çok etkeni olan ve ana maddesi insan olan bir yasa yapıyorsunuz bunu unutmamalısınız.

Aynı kafa ile hazırladığınız 6222 nin mevcut sorunlara çözüm mü oldu yoksa daha büyük sorunlarmı yarattı gün gibi ortada aynı hatayı bir daha yapmayın.

Özkan Cengiz

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

 

KÖŞE YAZILARI

  • İnstagrama kayıtlı 52 milyonluk örneklem üzerinden bakarak Türkiye’de hangi takımın kaç taraftarı var? İnstagrama kayıtlı 52 milyonluk örneklem üzerinden bakarak Türkiye’de hangi takımın kaç taraftarı var?
    Written by Oguz Resat Sipahi 10 May 2020
    Oğuz Reşat Sipahi http://www.sipahi.tk Hangi takımın daha çok taraftarı var? Bu soru çok iç gıdıklayan bir soru biliyorum. Pazar Pazar maçlar da yok. Nereden aklıma geldi diye sorarsanız Dövletimiz sağolsun. İnstagramda Kumluca-Olimpos alanının yüce Dövletmiz tarafından 1. derece sit alanı konumund...
  • Ülkemizde 1098, dünyada 108319 kişiyi covid19 kanlı ve mukuslu kırbacı ile kaybettik... Ülkemizde 1098, dünyada 108319 kişiyi covid19 kanlı ve mukuslu kırbacı ile kaybettik...
    Written by Oguz Resat Sipahi 12 Nisan 2020
    Oğuz Reşat Sipahi http://www.sipahi.tk *Ülkemizde 1098, dünyada 108.319 kişiyi covid19'un kanlı ve mukuslu kırbacı ile kaybettik... *Ne mutlu bizlere değil ki ülkemiz, covid19 açısından müreffeh ülkeler düzeyini yakalama ve aşma yolunda koşar adımlar ile ilerliyor... Yine de arada iyi şeyler de var...
  • Gözyaşları... Gözyaşları...
    Written by Oguz Resat Sipahi 21 Nisan 2019
    Oğuz Reşat Sipahi http://www.sipahi.tk Uzun zamandır yazasım gelmiyordu ligin ilk devresinde yazacak birşey yoktu pek, ya da dünyevi dertlerden yazasım gelmedi... Ligin ikinci devresinde de yazasım gelmedi bu sefer çoğunlukla dünyevi ailevi dertlerden... Dünkü gözyaşlarına kadar... Taraftarımızın,...
  • Göztepe TEK Büyüktür. Göztepe TEK Büyüktür.
    Written by Özkan Cengiz 28 Nisan 2018
    Özkan Cengiz ozkan@ozkancengiz.net Göztepe TEK Büyüktür. Yıllar önceydi amatördeydik, takıma tribünlerin yoğun tepkisi vardı, hoca ve oyuncular fazlaca tepki alıyorlardı. O günlerin yöneticileri ile bir araya geldik. Şaşkındılar, bize nasıl profesyonel çalıştıklarını anlatıyorlardı. Video analizler...
Diğer yazılar:

Diğer başlıklar

Twitter