Özkan Cengiz
Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
Türk Futbolunda Şirketleşme
En baştan ifade edeyim, bu yazı Göztepe özneli bir yazı değil. Tabi ki içerisinde Göztepe örneği var, mesajları bizim camiamıza da gidiyor. Ama temel olarak Türk Futbolundaki yapısal bir sorunun tartışılmasını, son günlerde bilsen bilsen sen bilirsin diye beni arayan Kskli, Eskişehirsporlu arkadaşlarımızın sorularına bir cevap olmasını ve şu anda Kulüpler Birliğinde tartışılan Futbol Kulüpleri yasası komitesine bir ışık olmasını temenni ediyorum.
Sen kimsin de ahkam kesiyorsun diyenler için kısa bir kişisel bilgilendirme yapıp yoruma devam edeceğim. Her şeyden önce bir Göztepeliyim ve Türkiye’de futbol şubesinin şirketleşmesi konusundaki yaşanabilecek her şeyi bizzat ve birinci dereceden yaşayan biri olarak yaşam tecrübesine sahibim.
Mesleki olarak Türkiye’de şirket ve şirket statüsünde olmayan 6 süper lig kulübünü yıllarca denetledim ve denetlemeye devam ediyorum. 2 Kulübün şirketleşme işlemlerini bizzat yürüttüm. Ahbap çavuş ilişkisi ile danışman seçmeyen ve Göztepeli kimliğimden rahatsız olmayan bu kuyuya düşmüş biri bu işi yapsın diye düşünürlerse dönüp dolaşıp genelde beni bulurlar. Kişisel reklamımızı da yaptıktan sonra konuya ufaktan girelim.
1) Neden Şirketleşme?
Türk kulüpleri niye şirketleşir, durduk yere canları istemez ortada olan bir sorun yüzünden şirketleşirler. Bu sorun Türkiye de “Futbol Kulübü” isimli bir tüzel kişiliğin bulunmamasından dolayıdır. Bu tanım yapılmamıştır. Futbol kulüplerinin tamamı dernektir.
Ve TFF nin birkaç talimatı ile yapılmış sözde müdahaleleri saymaz isek Güzel Ötüşlü Kuşları Sevenler Derneğinden bir farkları yoktur. Aynı kanun ile yönetici seçerler aynı kanun ile borçlanırlar aynı kanun ile gelir elde ederler aynı kanunla üye alırlar aynı kanunla üyeleri atarlar aynı kanunla denetlenirler.
İşte bu yapı hem kulüp açısından hem yatırımcı açısından bir çok sorun barındırır en temellerini ifade eder isek
Kulüp Açısından:
Çok detaya girip son düzey tüketici için yazılan bu yazıyı bilimsel bir düzeye çekmek istemiyorum özünde milyonlarca doların girip çıktığı kulüpler kırtasiyeden alınma bir karar defteri ile çalışırlar. Sonra yönetim istifa eder defter kaybolur iş biter fiş gider.
Türkiye’de kulüplere yönetici olanların tamamının yönetici olmasını sağlayan şey istifa müessesidir. Çünkü amiyane tabirle yapmakla kalmaz bir de sıvarlar üstüne de istifa edip giderler. Hiçbir şey yapmadan Kulüp yöneticiliğinden istifa etme hakkını kaldırsanız şu anda yönetici olanların yüzde 80’ni arkasına bakmadan kaçar gider.
Onlarca sebep sıralayabilirim ama bunların hepsini bir kenara koyun tek bu sebeple bile Kulübün şirketleşmesi en başta kulübün menfaatinedir.
Çünkü şirket denilen şey Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre ortaklarının ve yönetim kurulu üyelerinin yaptıkları veya yapmadıkları sebebiyle sorumluluklarının olduğu bir yapıdır. Bir futbol kulübünü şirketleştirdiğiniz anda artık o şirkette ortak veya yönetici olanlar sistemin bir parçası olurlar. Hisselerini devredecek bir yeni hissedar bulamadıktan sonra çekip gidemezler, hadi birini buldular devrettiler kendi dönemleri ile ilgili sorumluluklardan yırtıp gidemezler. Ömürlerinin sonuna kadar kendi dönemlerinin sorumluluğunu öderler.
Yatırımcı Açısından:
Dünyada ve tabi ki Türkiye’de artık futbol demek para demek haline dönüştü. Ve bu büyük ekonomiyi artık taraftarların aldığı bilet ve forma ile yönetmek ne yazık ki mümkün değil. Taraftar kulüp ürünlerinin dışında hayatında harcadığı her parayı kulüp ekseninde harcamalı en azından mevcut ekonomik sistem bunu hedefliyor. Bu böyle olunca her alandaki ekonomik yapılar, şirketler, sponsorlar, futbol konusunda yatırım yapmaya başlıyorlar. Ve futbol ekonomisi artık çok yüksek değerlere ulaşan bir yapıya ulaşıyor.
Bu kadar çok paranın işlem gördüğü bir sektörde paranın kaynağı olan yatırımcılar bir süre sonra içinde bulundukları kontrolsüz ortamdan rahatsız olmaya başlıyorlar. Çünkü markaları ile özdeşleştirdikleri kulüplerin başarısızlığı kendi başarısızlıklarına dönüşüyor.
Hammaddesi insan olan, Bahis, insan ticareti vb insanlık tarihinin başından beri sorunlu olan konuların ana etmen olduğu futbol sistemine gönderdikleri paraların sistem içerisinde yok edilmeye başlaması Türkiye özelinde Dernek gibi kontrolsüz bir alanda puf diyip ortadan kalkması yatırımcıları iki sorunu çözmeye yöneltiyor.
Yönetimi kontrol etmek yani paranın hiç edilmeden gerçekten sponsoru olduğu kulübün marka değeri için harcanmasını sağlamak,
Bir sabah dernek genel kurulu tarafından kapının önüne konulmamak,
Bunu sağlayacakları tek yapıda hakim hissedarı oldukları bir Futbol A.Ş. bu şekilde esasında risk alıp önceki bölümde ifade ettiğim sorumlulukları alıyorlar. Ama kendi sağladıkları finansmanı yöneterek kendi paramla kendi yönetim sistemimle o riski alırım diyorlar.
Sonuç olarak hem kulüp açısından hem de yatırımcı açısından Türkiye’deki mevcut sistemle en doğru yol bugün için Şirketleşmek.
2) Şirketleşmek Satılmak mıdır ?
Şimdi ikinci sorunsal, şirketleştiğimizde satılıyor muyuz? Göztepe özelinde de bir çok rakip takım taraftarının argümanıdır. Biz satılmadık siz satıldınız. Biz satılık değiliz. Sizin kulüp Altınbaşın, Sepilin, Dinç Bilginin, bizim kulübümüz her zaman bizim kalacak.
Bu ve benzeri geyikleri yapanlara genelde aynı soruyu sorarım, Kendi kulübünün kongre üyesi misin? Kongre üyesiysen camia olarak çoğunluk musunuz? Kulübüne kongre üyesi olmak veya olmamak ne kadar zor? Mevcut kulüp yönetimin bugün kongreye 1000 kişi üye yapsa engel olabilecek bir tüzüğe sahip misiniz?
Esasında daha net ve açık soru Senin Kskliliğin, Onun Eskişehirsporluluğu, Benim Göztepeliliğim hukuki bir temele dayanıyor mu? Bizler bu hukuki temel nedeniyle mi bu kulüplerin peşinden koşuyoruz.
Hayır hiç birimizin taraftarı olduğumuz kulüplerle hukuki bağı olduğu için bugün bu tribünlerde değiliz hepimizin gönül bağı var. Bu kulüplerin en büyük gücü bu gönül bağı ile bağlı insanların oluşturduğu gönül birliği değil mi?
Bizler kongrelerde hukuki olarak çoğunluk olmasak ta o kongrelerin karar almasını etkileyemiyor muyuz? Hani balpa da polis zoruyla da olsa kongre de oyla seçilerek dernek yöneticimiz olanlar, hani belediyenin gücü ile kongrede oy çokluğu ile ksk yöneticisi olanlar, hiç biri yok. O kişileri kongre üyelerimizin, hukuksal çoğunlukları ile dernekler masasına başvurup yeniledikleri kongreler ile mi o koltuklardan indirdik. Yoksa tribünlerde oluşturduğumuz gönül bağı birlikteliği ile mi indirdik.
Uzun lafın kısası ister dernek olsun ister şirket olsun ister hangi hukuki yapı olursa olsun kitlelere mal olmuş kulüplerin sahipleri o kulüplerin gönül bağı ile birbirine kenetlenmiş gönül birlikteliğini kurmuş kitlelerdir. O sebeple hiçbir kulübün şirketleşmesi demek o kulübün satılması demek değildir. Gelin somutlaştıralım.
Göztepe Spor Kulübü’nün futbol şubesi ilk olarak 1997’de şirketleşti, tam tarihlerini bilmiyorum ama yakın tarihli üç şirketleşme daha var. Siirt Spor A.Ş, Adanaspor A.Ş. ve İstanbulspor A.Ş. bu dört şirketleşmenin ortak özeliği dördünde de hakim hissedarları yatırımcılar oldu. Yani Spor Kulüplerinin futbol şubeleri üzerinde ki etkileri azınlık ortaklık seviyesine indi.
Bu dört örnekten ikisi Siirt ve İstanbulspor taraftar anlamında birlikteliğini güçlü tutamadığı için yatırımcıları sıkıldığında tarihin tozlu yaprakları arasında yok oldular. Daha net ifade ile zaten böyle bir yatırımı hak etmeyen kulüplermiş özlerine geri döndüler. Adanaspor şehir takımı olmasının avantajını da kullanarak camialarının da etkisi ile toparlandılar. Ama onlarda o zamanki gibi bir yatırımcıyı bir daha asla bulamadılar kendi yağlarında kavrulup hayatlarına devam ediyorlar.
Göztepe’ye gelir isek aslında diğer örneklerden farklı olarak yatırımcısı tarafından ortada bırakılmadı Göztepe, her ne kadar yeni yetme nesillerimiz dinç bilgine saydırsa da Dinç Bilgin Göztepe’yi batırmadı kendi battı. Kendi battığı için Göztepe’yide taşıyamaz hale geldi.
Ama ben artık yokum dediğinde eldeki kadro Göztepe’yi bir sezon daha süper ligde tutacak ve dolayısıyla yaşadığımız 14 senelik kabusun yaşanmamasını sağlayacak kadro idi. Dinç Bilgin’in hatası bu yapıyı doğru ellere teslim edip gitmemesi, camianın hatası da doğru ellerin neticelerini kaldırıp sorumluluk almasını sağlayamamasıydı.
Göztepe’nin kongre üyesi olmayan şirket ortağı olmayan ama gönül birliği ile sorumluluk almaya devam eden tribünleri kendi güçlerini fark ettikleri andan itibaren TMSF sürecini ve sonrasında Altınbaşın yatırım yapmasını ve sonrasında Sepilin yatırım yapmasını sağladı.
Buradaki temel dikkat çekmek gereken konu Altınbaş’ın Dinç Bilgin’in düştüğü hataya düşmeden, yeni bir yatırımcıya devredilebilir halde yönetip günü geldiğinde devri başarı ile gerçekleştirmesiydi. Burada Altınbaşın iyi niyeti ile birlikte camianın da geçmiş tecrübeleri ile kendini konumlandırdığı nokta önemli etkendi.
Örneklerden de görüldüğü üzere Camia kendini doğru konumlandırdığı, bir arada durduğu yatırımcının sağladığı konforda kendini kaybetmediği sürece, hem yeni yatırımcılar için bir odak noktası olmaya, hem mevcut yatırımcının faaliyetlerinde, camiayı mutlu edecek değerlerine sahip çıkacak ve yeni yatırımcılara her zaman devredilebilir bir yapı oluşturmasını sağlamaya neden oluyor.
O sebeple az evvel de dediğim gibi ana etken kulübün şirketleşmesini önlemek veya şirketin hisselerine kafa yormak değil ana etken camia olarak bir olmak birlik olmak bölünüp parçalanmamak bu kulüpleri sevdiklerini iddia edenler bu noktayı hedeflemeliler.
Sonuç
İlk sonucum ister şirketleşme aşamasında olsun, ister çoktan şirketleşmiş olsun tüm tribün sevdalılarına.
Bizim olsun küçük olsun gerekirse amatörde oynayalım diyorsanız zaten bu yazının konusu değilsiniz saygı duyarım hatta takdir ederim yolunuz açık olsun.
Ama biz hedefleri büyük camiayız biz Türk Futbolunu yeniden dizayn edeceğiz bizim yerimiz en tepe noktadır diyorsanız. Futbol ekonomisinde dünyanın en çok gelir yaratan Premier Liginde oynayan takımlarının dahi ihtiyacının olduğu yatırımcı ekonomisine hayır demek imkansız. Yatırımcı ile yaşamak zorundasınız.
Yatırımcıya hukuki olarak onlarca engel ve kulüp için güvenlik müessesesi koyabilirsiniz. Hisse kısıtlaması yapabilirsiniz. Bu sizin yatırımcı karşındaki gücünüz ile alakalıdır. Ama bugün bu engelleri koymak çok zordur burada yapacağınız her hamle kulübünüzün tarihin tozlu sayfalarına yol almasına sebep olabilir.
Ama ister bugün ister bundan sonraki süreçte, yatırımcıyı buraya getirenin de, yatırımcının doğru işler yapmasını sağlayanında, yeni yatırımcıları getirecek olanında, sizin tribünde, sosyal medyada, taraftar derneklerinde, taraftar gruplarında ve hepsinin bir araya gelip oluşturduğu camia ortamındaki birlik ve beraberliğinizin olduğunu kavrayıp bu amaca yönelik birleşirseniz hiçbir şeyin önemi kalmaz. Vaktinizi bu birlikteliği sağlayama harcayın.
İkinci sonucum hiç umutlu olmasam da Kulüpler Birliğinde Kulüpler yasasını hazırlayan komisyonlara, 10 tane avukat 20 tane kulüp yöneticisi oturup 4 kulübün hassasiyetlerini ve siyasilerin isteklerini dikkate alıp kulüp yasası yazamazsınız.
Camiaları taraftar derneklerini taraftar oluşumlarını onların hassasiyetlerini bu yasaya koymak zorundasınız, yatırımcıların dünya örneklerindeki beklentilerini bu yasalara koymak zorundasınız, bankaların kredi kuruluşlarının hassasiyetlerini bu yasaya koymak zorundasınız, uzuna lafın kısası çok etkeni olan ve ana maddesi insan olan bir yasa yapıyorsunuz bunu unutmamalısınız.
Aynı kafa ile hazırladığınız 6222 nin mevcut sorunlara çözüm mü oldu yoksa daha büyük sorunlarmı yarattı gün gibi ortada aynı hatayı bir daha yapmayın.
Özkan Cengiz
Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.