- Ayrıntılar
Ülkemiz gelişmekte olan bir ülke…Halkımız büyük oranda fakirlik içinde…Stresliyiz, gerginiz ve borç içindeyiz. İşsizlik oranımız had safhada…Gelir dağılımındaki eşitsizlik ise dünyada en ön sıralarda olduğumuz konulardan…
Toplumda şiddet ve yine bir nevi sosyal şiddet olarak kabul edilen küfür almış başını gitmiş …Tecavüz oranları, çocuk tacizcileri, gasp, hırsızlık da geride kalmamış... Cem Yılmaz’ın deyimiyle memleket olarak tren halindeyiz…
Netice itibariyle günlük hayatımızın önemli bir kısmını küfür oluşturuyor. Okumuşluk seviyesinden bağımsız şekilde…Memleketi yönetenlerin bile “Ananı da al git…”, “Şeyini şey ettiğimin şeyi…” diyebildikleri bir coğrafya burası…
Gelişmekte olan ülkeler sınıfında olmamız nedeniyle güce sahip mevki sahiplerinin gücü amansızca ve fütursuzca kullanma geleneği hala hakim bu güzide topraklarda…Bu devran kimseye kalmadığı, bir sonraki mevki sahibi de intikam peşinde koşmaya devam ettiği için durum giderek daha kötü kokulu hal almaya devam ediyor. O ona bir doz şiddet uyguladı ya da küfür ettiyse, sonraki iki yapıyor…
Son noktada gözüken o ki şiddet küfür doğuruyor, küfür ise daha çok şiddet…Sonuçta hayatımız söverek geçiyor…
Futbola gelince…Modern çağın önemli mevhumlarından biri…Kişilerin kendilerini bir yerlere ait hissetmesi ya da tersi açısından önemli…Kimi zaman ülkeler (İngiltere-Arjantin) kimi zaman şehirler arasındaki (Sivas-Kayseri, İstanbul-İzmir-Ankara), kimi zman anne-baba-çocuk, kimi zamansa patron ile işçisi arasındaki güç kavgasının bir göstergesi…
Seçilirken büyük oranda devleti yönetenlerden icazet alma durumunda olmalarından mı yoksa başka sebepten midir bilinmez, Ülkemizde futbol alanındaki mevki sahiplerinin yönetim üslupları da, ulusal mevki sahiplerinden çok da farklı değil. Gelir eşitsizliği de toplumdakinden farklı değil.
Peki insanlar tribünlerde neden küfür ediyor? Dışarıda kendine şiddet gösterenlere edemediği küfürü statta edebildiği için mi? Okumuşluk eksikliği nedeniyle mi? Eğitilememiş olmaktan dolayı mı?
Sayın Ahmet Talimciler Göztepeli ve Karşıyakalılar üzerinde yaptığı bilimsel çalışmada her iki tarafında en çok karşı taraftan gelen küfürden rahatsız olduğunu buna karşı en çok küfür etmeyi sevdiğini saptanmış. Yani küfür karşıdakini rahatsız etmek için mi? Aradaki gelir dağılımı eşitsizliklerine ya da adaletsiz yaklaşımlara isyan olarak mı? Birilerine zarar verme hissini doyurmak için mi? Ya da birilerini düzme hissini doyurma için mi?
Bu senenin Ocak ayında Psychiatry Research-Neuroimaging isimli dergide John Mclean ve arkadaşları tarafından “Localisation of regions of intense pleasure response evoked by soccer goals” (Türkçe’ye "Futbolda atılan goller sonucunda beyinde oluşan zevk yanıtının yerleşimi" olarak çevirilebilir.) başlıklı bir bilimsel araştırma yayınlandı. Araştırma kombine bilet sahibi dokuz adet erkek Glasgow Rangers taraftarı üzerinde yapılmış ve takımları gol attığında beyinlerinin hangi bölgelerinin aktive olduğu sorusuna yanıt bulmaya çalışılmış. Sonuçlar değerlendirildiğinde Glasgow Rangers gol attığında taraftarların beyninin “anterior cingulate cortex” bölgesinde aktivasyon olduğu saptanmış. Yazının tartışmasında bu bölgenin kadın-erkek arasındaki cinsel ilişki sırasında da aktive olduğu belirtiliyor. Zaten çalışma yabancı basına ve bizim basınımıza “Gol=orgazm erkeklerin seks yerine futbolu seçmesinin nedeni anlaşıldı.“şeklinde yansımış.
Bu sonuçlar gol atıldığında edilen küfürlerin bir kısmını açıklıyor. Taraftar muhtemelen rakibine gol attığında seks yapmış gibi oluyor… Bu bağlamda golü ezeli rakibe attığında, en dişli rakibi ile seks yapmış gibi hissediyor. Pahalı ya da güçlü rakibe gol attığında pahalı ya da güçlü rakibi ile seks yapmış gibi hissediyor…Gol kaçıran futbolcu ise küfürü taraftar tam orgazm olacakken işin yarım kalmasından dolayı yiyor...
Tabii ki küfürün illa o takıma karşı olmasına gerek yok, rakip başkası da olsa küfürün yönü üçüncü diğer takıma olabiliyor. Her halükarda tribünlerden gol olduğunda yükselen “O takım adamı anal seks yoluyla düzer.” tezahüratı da bu kolektif orgazmın tezahürü olsa gerek diye düşünüyorum…
Tabii bir de şu sorular akla geliyor bu çalışmayla…Futbol ve hayat benzer ve sürekli gol atmak mümkün değil, işin doğası gereği yiyorsun da…Taraftar takım gol yediğinde ne hissediyor? Bir ihtimal düzülmüş gibi hissediyorsa mağlubiyetlerden sonra taraftarların ettiği küfürler bir miktar açıklama buluyor. Gol attığında anal seks yapmış gibi hissedenler, gol yediğinde tersini hissediyorsa kendisine uygulanan şiddeti, başkalarına (rakibe, başka rakibe, yöneticiye, futbolcuya) küfür ederek yansıtmış oluyor belki de…Bir de şu sorular var tabii fanatik kadınlar gol atıldığında ve yendiğinde ne hissediyor? Ve tabii ki her iki cinste de bu duyguların takıma bağlılık ile alakası ne oranda?
Her neyse küfür de, tribün cemaatinin terörü de ne yazık ki var ve kolay kolay gideceğe, kaybolacağa benzemiyor. Gidebilmesi için ilk şart küfürü edenlerin ve terör estirenlerin bir rahatsızlık hissi içinde olup durumu düzeltme çabası içine girmeleri... Sonra da psikologlar ve sosyologların da içinde bulunduğu, ilgili tüm branşların da içinde bulunduğu multidisipliner bir müdahale programı düzenlenmesi... Yukarıdaki bilgiler dahilinde tamamen yok edilebilir midir bilmiyorum ama denemeden bilinemese gerek…
Oğuz Reşat Sipahi
Geri bildirimleriniz için: Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
- Ayrıntılar
Ülkemiz dahil pekçok üçüncü dünya ülkesinin en önemli problemlerinden biri alt kısmına koltuğu geçiren pehlivanların pek büyük çoğunluğunun, o koltuk ne koltuğu olursa olsun (seçilme ya da atanma fark etmez) bir takım genlerin aktive olması, bir takımların genlerin de pasif hale gelmesi sonucu, bambaşka hale gelmesidir.
Halkımız arasında bu durumu “poposu kalktı” şeklinde yorumlayan bir deyim vardır. Adamın karakterini görmek istiyorsan yönetici yapmalısın.” şeklinde bir genel kanı da mevcuttur ülkemin aynı güzide insanları arasında.
Bu değişimlerin sebebi o koltuklara gelinirken verilen sözler ya da tavizler midir? O koltuğun getirdiği güven ya da benlik saygısındaki ya da benliğe bakıştaki bozulmalar mıdır? Yorum yapmak zor…
Lakin bu yukarıda bahsettiğim genetik ve fenotipik değişikliklerin sonucunda ortaya genelde iki ana sonuç çıkar. Birincisi o koltuğa ait tebaanın bir kısmını var, bir kısmını yok saymak... İkincisi aynı tebaanın işine gelen kısmı üzerinde fütursuzca güç gösterisi uygulamak…
Olaya ülke çapında bakarsak sana oy vermeyen illeri, yerel bakarsak senden olmayan ilçeleri ya da cemiyetleri, dernek bazında bakarsak sana oy vermeyen üyeleri, yok saymak… Buna karşı sana destek verenlere (illa ki destek vermesi de gerek değil canının istediğine) kaynakları dibine kadar açmak… Bir gruba köküne kadar destek, diğerine sonuna kadar şiddet uygulamak… Daha az ödenek ya da yatırım yapmak. Bir ilçeye ya da gruba ya da cemiyete para gönderip, diğerini yok saymak...
Güç kullanmaya örnek ise bir kısım üzerinde kanunun ya da derneğin tüzüğünün verdiği olumlu ya da olumsuz yetkileri dibine kadar (gereğinde haklı, gerekirse haksız şekilde) kullanmak, bir kısım tebaa içinse bu kanunları yok saymak…
Üçüncü dünya ülkelerinde bu bahsettiğim güç gösterilerinin ya da yok saymaların sonucu büyük oranda kin ve nefrettir. Süreç içinde bu dünya Sultan Süleyman’a bile kalmadığı için, koltuk bir gün halefin ezdiklerinin eline geçer… Son minvalde ortaya çıkan his hemen her zaman kısasa kısastır. Sonuç ise, birbirini engellemekten ve/veya yok saymaktan bir gıdım ileriye gidemeyen bir ülke, bir il, bir kurum fotoğrafıdır…
İsteyenler bu anlattıklarımı Göztepe’nin amatöre düşüşü ya da güzel ülkemin üçüncü büyük şehri olan ama beyin göçü konusunda büyük darbe almakta ve halen Süperlig’de takımı olmayan İzmir ile ilişkilendirebilir. İsteyenler ise “Ne alakası var?” diyebilir.
Gelelim Göztepe’ye…Göztepe İzmir’in futboldaki gelmiş geçmiş en başarılı takımıdır. Ne amatörde, ne de 3. ligde olması bu durumu değiştirmez. Altay ve Ksk dahil önümüzdeki 50 sene içinde İzmir’den herhangi bir takımın Göztepe’nin tarihi boyunca elde ettiği başarıları elde etme olasılığı Mahmut Özgener, Cevat Durak, Aziz Kocaoğlu ve Ekrem Demirtaş’ın varlıklarına ve desteklerine rağmen yok gibi bir şeydir. Bu cümleye gelecek eleştirilere şimdiden yanıtımı vereyim… Göztepe aynı başarıları önümüzdeki 50 senede tekrarlayabilir mi sorusuna yanıtım bu olasılık mevcut düşünce yapısı daha da geliştirilirse İzmir’deki diğer takımlara göre çok daha yüksektir.
Herneyse konumuza devam edelim…Göztepe halen İzmir’in en çok taraftara sahip takımıdır. Mevcut ve yakın gelecekteki Göztepe’nin üç sezon sonra Süperlig’de olma olasılığı ise bu dönemde Altay ya da Ksk’nin oraya ulaşma olasılığından daha düşük değildir.
Göztepe de Altay, Ksk ve İzmirspor gibi Büyükşehir Belediyesi sınırları içindedir. Göztepe’de Altınordu, İzmirspor, Altay gibi Konak Belediyesi sınırları içindedir. Hatta Altay’ın tesisleri Gaziemir’dedir. Ksk ise büyük oranda kendini kesirli sayı olarak nitelendirenlerin ve kendini İzmirli saymayanların takımıdır. Buca’da ise halen belediye başkanı Akp’den seçilmiştir. Göztepeliler ise kendilerini İzmir ile özdeşleştirmiş bir topluluktur.
Futbol şu ahir ömrümde gördüğüm İzmir’i yönetmişlerin Priştina dışında pek de kavrayamadıkları kadar önemli bir mevhumdur…Göztepe 2003 ile 2007 arasında dört lig düşerken, dönemin Büyükşehir ve Konak belediye başkanları tarafından yok sayılmıştır. 2007’den beri yani Altınbaş döneminde de yok sayılma durumu mevcudiyetini büyük oranda devam ettirmiştir. Belirtmek isterim ki Göztepe Yeni Asır döneminde de holding takımıydı ama Priştina yok saymamıştı. Bu yok saymanın nedenini İskender Tuğsuz’un Akp adaylığı ile açıklamak, Bucaspor’a bile yapılan destekler ve hatta Altay’a yapılan destekler nedeniyle mantık dışıdır.
Bir de şunu soralım İzmir’de Göztepe dışındaki tüm kulüplere dağıtılan destekler içinde Göztepelilerin de verdiği vergiler mevcut mudur?2007 sonrasındaki dönemde, Aziz Kocaoğlu Göztepe’nin varlığını ancak 15 gün önce hatırlayabilmiştir. Bunun basit bir seçim öncesi göz boyama olup olmadığını 15 gün önce verilen o sözlerden bir ay içinde yapılacağı söylenenlerin yüzde kaçının yapıldığını değerlendirdiğimizde, hep beraber göreceğiz. Muzaffer Tunçağ’a gelince kendisinin Güzelyalı’da düzenlediği toplantı sırasında maruz kaldığı tepkilerin neden ve nasıl oluştuğuna dair bir içgörüye sahip olduğunu ümit ediyorum.
Yukarıda anlatmaya çalıştığım Göztepe’nin varlığının unutulma süreci, ancak “Koltuk benim, istediğime para-destek veririm, istediğime vermem.” mantığı ile açıklanabilir. Bununla birlikte siz birilerini yok sayıyorsanız, birileri sizi yok saydığında (örneğin adaylık sürecinde) itiraz edecek haliniz kalmaz… İzmir bölgesinde hangi kulübe yardım yapılacağına sevgili belediye başkanlarımızın kerameti kendilerinden olan ağızlarının karar vermesine benziyor mu bilemiyorum fakat her telefonu dinlenmeyen ve medyanın tarafsızca ve özgürce görevini yapabildiği ülkemin güzide demokratik yapısında, parti koltuğunun yetkileri gereği karar verici ağız parti liderininkidir.
İzmir’i yönetenler ülkeyi yönetenleri İzmir’e (mesela su konusunda) yeterince yatırım yapmamakla bir nevi ayrımcılıkla suçlamışlar mıdır? Buna karşın aynı kişiler Göztepe’nin amatöre düşüşü sürecinde seyirci rolünü oynamış mıdır? Peki o süreç içinde Altay ve Ksk için seyirci rolü mü dibine kadar destek rolü mü oynamışlardır? Bu soruların yanıtları kendi içinde çok yaman bir çelişki değil de nedir? İzmir’i yönetenlerin sosyal demokrasi anlayışı istediğin gruba demokrat olup, istemediğine faşist olmak mıdır?
Doğa boşluk affetmez. Bu bağlamda Göztepe’yi yok saymak, Göztepe’yi yok saymayanların ortaya çıkmasına neden olacaktır. Hatta olmuştur da…Aslına bakarsanız Göztepe’ye yapılan ve yapılmayan ya da vaat edilen yardımlar nedeniyle oylarını değiştirecek insanlar (Bu yardımların yalnızca oy için yapıldığını farz ediyorum.) olduğu gibi değiştirmeyecekler de vardır. Bunların oranı ne olur tahmin etmek ise kolay değildir.
Son olarak şurası kesindir ki hepimizin geldiği ya da geleceği noktalar yaptıklarımızın ve yapmadıklarımızın bileşkesiyle yakından ilişkilidir. Türkiye siyaset tarihi ise kendilerini alternatifsiz sanan politikacı eskileriyle doludur. Bizim buraların insanlarından, İzmir-Selçuk-Efes’li Heracleitus (MÖ 535-475) demiş ki “Çoğunluk kavramaz karşılaştığı şeyleri. Ne de anlar öğretildiği zaman. Yalnızca öyle gözükür.". İzmir’i yönetenler ve bu göreve talip olanlar 30 Mart 2009 günü seçilmiş olabilir, olmayabilir de…Temennim odur ki ne olursa olsun o gün seçileceklerin, bir kesimin değil, her kesimin yöneticisi olduklarını ve sosyal demokrasinin tanımına uygun hareket etmeyi öğrenebilmiş olmalarıdır.
Oğuz Reşat Sipahi
Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
- Ayrıntılar
{buyukharf}H{/buyukharf}akem... Türk Dil Kurumu’na göre spor karşılaşmalarını, yarışmalarını kurallara uygun ve yansız olarak yöneten kimse... Etimolojik (Etimoloji kelimelerin kökenini inceleyen bilim dalı) kökenini bilmiyorum... O yüzden “Hakim” kelimesinden mi, hak emmekten mi geliyor emin değilim...
Oğuz Reşat Sipahi
Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
- Ayrıntılar
Oğuz Reşat Sipahi
Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
- Ayrıntılar
Adnan Süvari… Kendisi ile tanışmak nasip olmadı… Efsane takım’ın “Efsane” teknik direktörü…1926’da Aydın’da doğmuş, 1991’de vefat etmiş. Futbola İzmir’de başlamış. Göztepe’de 10 sene oynamış. İzmir Karması’nda yer almış. İzmir Yüksek Ekonomi Ticaret Okulu’nda basketbol oynamış. Okulu bitirdikten sonra tekstil mühendisliği öğrenimi yapmış. Bu yıllarda Londra’da açılan antrenörlük kursuna katılmış. Türkiye’ye döndükten sonra Göztepe’ye antrenör olmuş. Bazılarına göre 1962-63, bazılarına göre bir ya da iki sezon öncesinden 1971-72 dahil Göztepe’yi çalıştırmış. Sonrasında ara ara kurtarıcı olarak kendisine başvurulmuş. 1966’da Türk Milli takımına antrenör olmuş. Üç yıl iki görevi birlikte yürütmüş. Göztepe ile iki Türkiye Kupası, bir Cumhurbaşkanlığı kupası kazanmış. Göztepe ile Avrupa Kupa Galipleri Kupası’nda çeyrek final, Fuar Şehirleri Kupası’nda (sonradan adı UEFA Kupası olarak değiştirildi.) yarı final oynamış.
Oğuz Reşat Sipahi
Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
KÖŞE YAZILARI
-
İnstagrama kayıtlı 52 milyonluk örneklem üzerinden bakarak Türkiye’de hangi takımın kaç taraftarı var?
10 May 2020Oğuz Reşat Sipahi http://www.sipahi.tk Hangi takımın daha çok taraftarı var? Bu soru çok iç gıdıklayan bir soru biliyorum. Pazar Pazar maçlar da yok. Nereden aklıma geldi diye sorarsanız Dövletimiz sağolsun. İnstagramda Kumluca-Olimpos alanının yüce Dövletmiz tarafından 1. derece sit alanı konumund...
-
Ülkemizde 1098, dünyada 108319 kişiyi covid19 kanlı ve mukuslu kırbacı ile kaybettik...
12 Nisan 2020Oğuz Reşat Sipahi http://www.sipahi.tk *Ülkemizde 1098, dünyada 108.319 kişiyi covid19'un kanlı ve mukuslu kırbacı ile kaybettik... *Ne mutlu bizlere değil ki ülkemiz, covid19 açısından müreffeh ülkeler düzeyini yakalama ve aşma yolunda koşar adımlar ile ilerliyor... Yine de arada iyi şeyler de var...
-
Gözyaşları...
21 Nisan 2019Oğuz Reşat Sipahi http://www.sipahi.tk Uzun zamandır yazasım gelmiyordu ligin ilk devresinde yazacak birşey yoktu pek, ya da dünyevi dertlerden yazasım gelmedi... Ligin ikinci devresinde de yazasım gelmedi bu sefer çoğunlukla dünyevi ailevi dertlerden... Dünkü gözyaşlarına kadar... Taraftarımızın,...
-
Göztepe TEK Büyüktür.
28 Nisan 2018Özkan Cengiz ozkan@ozkancengiz.net Göztepe TEK Büyüktür. Yıllar önceydi amatördeydik, takıma tribünlerin yoğun tepkisi vardı, hoca ve oyuncular fazlaca tepki alıyorlardı. O günlerin yöneticileri ile bir araya geldik. Şaşkındılar, bize nasıl profesyonel çalıştıklarını anlatıyorlardı. Video analizler...