Pazartesi günü çıkan genel kurul haberleri bana eski başbakan ve cumhurbaşkanlarından Türk siyaset tarihine “Dün dündür, bugün bugün.” vecizesiyle geçmiş Sayın Süleyman Demirel’i hatırlatan Sayın İskender Tuğsuz tarafından Çarşamba günü yalanlansa da, camiaya hareketlilik ve yeni soru işaretleri getirdi.

Öncelikle kongre olur mu sorusuna yanıt ararsak, şu anki statüko dahilinde Gürsel Aksel Stadı’ndaki sürekli gelir kaynağı tesisleri işleten dernek yönetiminin, en azından Sayın İskender Tuğsuz’un bu imkanları bırakmak isteyeceğini hele hele bunu elinde bir seneden fazla süre varken yapacağını sanmıyorum. Böyle bir şey olduysa da eylemin sahiplerinin (Çarşamba günü medyaya yansıyan demeçlere bakarak) yönetim kurulu üyeleri olduğunu zannediyorum.

Yanılacağımı (Umarım yanılırım.), yönetim kurulu üyelerinin başarılı olacağını kabul edersem neler olabilir?

Ortada adı dolaşan adaylar Sayın İskender Tuğsuz, yeni yönetim ve kurtuluş platformu.

Sayın Tuğsuz dernek başkanlığını aldığı günden itibaren Göztepe’ye tarihinin en büyük sportif başarısızlıklarını yaşattı. Göztepe sosyal yapı olarak çok yıprandı. Buna rağmen iyi bir politikacı olarak, eski hesapları ve kırgınlıkları ve yanındaki kişileri mükemmel bir şekilde kullandı ve el kaldırma yöntemi ile yapılan bir divan seçiminden sonra rakip grubun çekilmesiyle yeniden başkan olmayı başardı. Üstüne bir süre AŞ’deki görevine de devam etti(rildi). Bu tecrübelerden yola çıkarsak, “A olmasın da kim olursa olsun.” yaklaşımı “A B’den daha başarılı olma ihtimali yüksek o yüzden A.” yaklaşımı ile yer değiştirmedikçe, bu başarıyı devam ettirmesi münkün.

Halen görevdeki AŞ yönetimi Sayın Deniz Kalkış’ın “Göztepe’nin mali yükünü bunlarla beraber çekeceğiz.” şeklinde betimlediği geniş yönetim kurulunu açıklamadı. Bu sebepten, camia tarafından Sayın İskender Tuğsuz ile özdeşleştirilmiş kişilerin halen onlarla birlikte görünmesi ve sağlayamadıkları sportif başarı nedeniyle kendilerine olan güven sınırlı.


Kurtuluş Platformu kongre esnasında çekilerek tüm Göztepelilerde büyük hayal kırıklığı yaşattı. Platformun önde gelen üyelerinden Sayın Levent Ürkmez ağırlıklı olarak İZVAK’taki görevi ile uğraşıyor gözüküyor. Muhtemelen bu görevi ile ilgili olarak İzmir’in diğer kulüpleri ile olan ilişkisinin Göztepe ile olan ilişkisinin önüne geçmesini Göztepelilere anlatması zor. Ayrıca Platform sözcüsü Sayın Orhan Daut’un her fırsatta yeni kulüp fikrini ortaya atması onların aday olma olasılığını düşürüyor. Şunu da unutmamak gerekir ki aday olmaları için kulüpten istifalarının geçersiz olması ya da tekrar üye olmaları gerekiyor.

Yenigün sütunlarında başlayan AŞ ve dernek aynı kişiler tarafından yönetilsin görüşlerine olumlu ve olumsuz yönden yaklaşmak mümkün. Evet her ikisi de iyi niyetli Göztepe’ye faydalı olmak amacındaki kişilerce yönetildiğinde sinerji sağlanabilir. Her ikisinin de kötü niyetli, başarısız kişilerce yönetilmesinin sinerjiden çok antagonizma ile sonuçlanacağı bilinen bir gerçek.

Sezonun ilk yarısında takımın ağır yükünü çeken Aydın, Enver gibi değerler maaşlarını alamadıkları için ya da aldıkları belgelendiril(e)mediği için serbest kaldılar. Kimse de bir şey yap(a)madı. Bu olaydan sorumlu kişiler (Yeni yönetimden Deniz Kalkış kendilerinin sorumlu olmadığını, önceki yönetimin sorumlu olduğunu belirtti.) hem dernek hem de AŞ’ye hakim olurlarsa faydalı olabilir mi? Transfer bedeli olarak 500.000 USD gibi paraların telaffuz edildiği bu futbolcuların gitmesi ile devlet, Göztepe’den alacağı olan kişiler, Göztepe zarar etmedi mi?

Sonuç olarak genel kurul olursa, düğün salonları ya da sigara dumanlı restoranlarda değil, İzmir’e tarihinin en büyük sportif başarılarını yaşatmış, üçlü oligarşiye karşı İzmir’i en iyi şekilde temsil etmiş Göztepe’ye yakışır, sigarasız bir ortamda olsun. Kavga ve gürültü olmadan, bazı büyüklerimizden gördüğümüz Göztepe kültürüne yakışır şekilde olsun. Birbirine küfür ederek değil, birbirini dinleyerek olsun. Kim olduğu ve ne zaman üye olduğu belli olmayan üyelerle değil, vefat edenlerin, üye aidatlarını uzun süredir ödemeyenlerin çıkarıldığı güncellenmiş bir üye listesi ile ve gerçek Göztepelilerle olsun. “A olmasın da kim olursa olsun.” yaklaşımı yerine “A B’den daha başarılı olma ihtimali yüksek o yüzden A.” yaklaşımı ile olsun. Göztepe’den nasıl faydalanırım mantığı ile değil, Göztepe’ye nasıl faydalı olabilirim mantığı ile olsun. Kongreye gelen üyelerin “Nereden geldim!!!” yerine “İyi ki gelmişim.” diyeceği bir kongre olsun. Kim kazanırsa diğerinin “Bileğinin hakkıyla aldılar.” diyeceği bir kongre olsun. Bundan on sene sonra kongre gününü anacak Göztepelilerin “Nereden geldiler? Lanet olsun hepsine!” yerine “İyi ki gelmişler Göztepe’ye tarihinin en iyi dönemini yaşattılar!” diyecekleri bir kongre olsun.

*30-31 Mart 2006-Yenigün



İletişim için Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

http://www.geocities.com/sipahior

var site="sm4goztepelist" <a href="http://sm4.sitemeter.com/stats.asp?site=sm4goztepelist" target=_top> img src="http://sm4.sitemeter.com/meter.asp?site=sm4goztepelist" title="Site Meter" border=0></a>

Yenigün muhabiri Sn. Çağatay Çağlar'ın başlattığı "Göztepe nasıl kurtulur? dizisi ile ilgili okuduklarımdan sonra beynimde uyananları sizlerle paylaşmak istedim. Herkesin yorumu ortak şu anda Göztepe’nin iki ana sorunu güven ve para.



Göztepe’nin kurtulması için dirayetli, mali yönden en azından kendi hayatını idame ettirebilen mümkünse sermaye sahibi, güvenilir yıpranmamış insan(lar)dan kurulu bir yönetim olmalı. Bu yönetim yerel ve ulusal politikacılarla ve federasyonla bu ülkede futbol aleminde yaşayabilmek için gerekli ilişkileri kurabilmeli. Olan bitenlerden sonra herkese karşı güvensiz, alıngan ve kırılgan hale gelmiş camiayı bir araya getirebilmeli. Borcun ne kadar olduğu öğrenilip, şeffaf bir sistem ile yaratılacak sinerji vasıtasıyla önerilen kombine bilet kampanyası vs gibi girişimlerle borcu indirmeye çalışmalı. Bütün bu girişimlerle şirketin Bilgin AŞ’deki hisselerini alınmalı. Alındıktan sonra ideali derneğe iadesi olsa da halka açılarak büyümesi sağlanabilir.



Kısa yoldan başka bir çözüm ise yeni bir sermaye grubu bulmak.



Kişisel olarak yeni kulüp fikrine sıcak bakmıyorum.



Miting insanları bir amaç uğruna bir araya getirebilmek açısından önemli bir öneri.



Nihayetinde hedef bence Gençlerbirliği’ndekine benzer bir şekilde gerektiğinde herkese tepki verebilecek nitelikte kendi kendine yeten senede en az 2 milyon USD civarı bir parayı kendi kaynakları ile yaratabilen bir sistem olmalı. O da kurumsallaşma ve sabit gelir kaynakları (spor okulu, taşınmaz gelirleri, kolej, promosyon ürünleri, kombineler vs) ile olabilir.



Şu andaki yönetim bu yukarıdaki özelliklere ne kadar sahip bilmiyoruz. Bahsedilen geniş yönetim kurulu bir türlü açıklanmadı. bir şeyler yapıyorlarsa da kamuoyunun haberi yok. Altay ve Buca’ya yapılan kayırmaya tek bir tepki verdiler mi bilmiyoruz. Verilen sözlerin gecikmesi zaten güvensizliğe meyili ortamda kendilerine olan güveni azaltıyor.


İletişim için Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Kişisel web sitem http://www.geocities.com/sipahior

var site="sm4goztepelist" <a href="http://sm4.sitemeter.com/stats.asp?site=sm4goztepelist" target=_top> img src="http://sm4.sitemeter.com/meter.asp?site=sm4goztepelist" title="Site Meter" border=0></a>

4 sezon önceki lig yedinciliğinin ardından Ümit Kayıhan ile anlaşılıp anlaşmanın bozulmasıyla başlayan, önlenemez şekilde hatta bence planlanmış olarak ilerleyen Göztepe'yi yok etme organizasyonu devam ediyor.

Bir Kskli olsa bu kadarını yapamazdı diyebileceğimiz şekilde, hırs ve beceriksizlikler senfonisinin son bölümüne doğru yürüyoruz. Takımı süperligden ikinci lige oradan üçüncü lige ve en sonunda dördüncü lige düşüren İskender Tuğsuz görevim
burada bitmedi dedi. Ya da onu başarılı bulan Dinç Bilgin "Görevin bitmedi." dedi, "Görevin ölene dek mokoko." Ya da amatör kümeye dek...

Tek planı yarattığı 200-400.000 YTLlik (ne olduğu belli değil.) kaynakla lige başlamaya çalışmak olan, Göztepe tarihinin en başarısız, Göztepeyi tarihinin en aşağılık durumlarına düşüren, ne yaptığı belli olmayan, şeffaflıktan uzak, rakiplerinin 800.000 YTLlik ön bütçesini beğenmeyip, 2.500 YTLlik hentbol lige katılma payını, 18.000 YTLlik basketbol lige katılma payını ödemekten aciz Sayın Başkan ve yönetimi şimdi de futbolcuları mafya usülü tehditle kampa götürmekle suçlanoyor. (haberler tekzip edilmedi.)

Mafyayı kulüple tanıştırıp, kulübü mafyanın uşağı eden Sayın Başkanımıza kendi yönetimi bile 2 ayda sırt çevirdi.

Göztepeyi yeterince süründüremedim daha fazla süründürmek için yine geldim diyor sanki.

Göztepeyi yeterince rezil edemedim daha fazla rezil etmem gerek diyor sanki.

Göztepeyi yeterince beceremedim daha fazla becermem gerek diyor sanki.

Göztepelileri yeterince kahredemedim, daha fazla kahır etmem gerek diyor sanki.

3 senedir transferin önünü açmaya çalışan Başkan B genç takım oyuncularına kadar geldi.

"Uykudayken yaptıklarını unuttukları gibi, uyanıkken yaptıklarını da bilmiyorlar." (Herakleit) Şizofrenik bir ortam yarattılar. Kendi dediklerine kendilerinin de inandığını sanmıyorum. Ama bizim inanmamızı bekliyorlar. Salağız ya...

Üstüne üstlük yürekleri kesip, biçip, yüreğimizi dağlayıp, acı verip bir de destek istiyorlar. "Camia bize destek versin."

Vizyonu kulübün altındaki mağazayı kapatıp bir rivayete göre çorbacı yapmak genişliğinde...

Bizim hinterlandımız denebilecek Selçuk-Efeste doğup büyümüş, bizim oğlan diyebileceğimiz Herakleit (Heracleitus-İÖ540-480) "Çemberin başı sonu bir." demiş.

Çemberin başı sonu küme düşmek ve rezil edilmek. Doymadınız mı Göztepeyi düşürmeye?


Kendisinin tekrar başkan olması, ona destek verenler...Neden oldukları şu an itibariyle, bundan sonra bir mucize olmazsa Göztepenin yok oluşu. OKS ve ÖSSdeki onbinlerce 0 puanlılar. Eğitimsizliğin sonucu mu, algılama bozukluğu mu yoksa normal
mi? (Taş 0 çekenlere değil 0 çekmelerini sağlayanlara ve 0 çekecek düzeyde olmalarına rağmen o okulları bitirmelerine izin verenlere.) Göztepenin başına gelenler iktidarların halkı salaklaştırma politikasının rantından faydalanma mı? Uygulanmayan kanunlarla dolu düzenin yiyicilerinin sistemin idamesi için oluşturdukları bir sonuç mu? Bizim oğlan Herakleitten "Çoğunluk kavramaz karşılaştığı şeyleri. Ne de anlar öğretildiği zaman. Yalnızca öyle gözükür."

Tabii bir ihtimal daha var aptal biziz akıllı yönetenler. Biz kavrayamıyoruz. Herşey güzel.

Bize bunları çektirenlerin yedi ceddinin dertlerden kurtulamamasını diliyorum.

Son söz yine Kazak Abdaldan isteyen herkes üstüne alınabilir.

Münkir münafikin soyu/Yikti harap etti köyü/
Mezarina bir tas suyu/Dökenin de avradını

Herşey sadece Göztepemiz için,

Oğuz Reşat Sipahi

İletişim için Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

http://www.geocities.com/sipahior

var site="sm4goztepelist" <a href="http://sm4.sitemeter.com/stats.asp?site=sm4goztepelist" target=_top> img src="http://sm4.sitemeter.com/meter.asp?site=sm4goztepelist" title="Site Meter" border=0></a>

ydın Kuzu ve Hüzeyin gibi değerleri maaşlarını ve/veya alacaklarını ödeyememe nedeniyle kaybeden vatan (Göztepe AŞ devlete bilmem kaç tilyon borcu olan Dinç Bilgin'in şirketi) ve Göztepe hainlerini yedi cetlerini bela ile anarak beğeninize sunuyorum. Rahmetli Aziz Nesin'in "Memleketin birinde" kitabından "La Fontaine'in Yazmadığı Masal."


Hayvanlar, kendi aralarında, en zeki hayvan yarışması düzenlemişlerdi. Her hayvan, kendini hayvanların en zekisi sandığından, bu yarışmayı kazanacağını sanıyordu. Ama hepsi de yarışmanın birinciliğine iki güçlü aday olduğunu bilmekteydi; bu adaylardan biri tilki, biri de sansardı. Kurnazlıkta, zekada, bu ikisine üstün başka hiçbir hayvan yoktu. Bu yarışmayı ya biri, ya öbürü kazanacaktı.
En zeki hayvan yarışmasının yapılacağı gün yaklaştıkça, yarışma birinciliğine iki güçlü aday olan sansarla tilki arasında korkunç bir rekabet başlamıştı. Bu iki zeki hayvan birbirlerine düşman olmuşlardı. Sansar tilkinin, tilki de sansarın kazanmaması için, elinden geleni yapıyordu.
Sansar,
- Tek tilki kazanmasın da, zarar yok, ben de kazanmamaya razıyım... diyordu.
Tilki de,
- Tek sansar kazanmasın da, kim kazanırsa kazansın... diyordu.
Durum bu denli düşmanlığa varınca, sansarla tilki, en zeki hayvan yarışmasının birinciliği için başka bir aday aramaya başladılar. Öyle bir hayvan bulmalıydılar ki, zeka konusunda kendileriyle yarışa çıkamasın, onlara bir zararı olmasın, yani hayvanların en aptalı olsun. Araya araya buldular bu hayvanı: Öküz...
Bir sabah sansar, yemyeşil bir çayırlıkta otlamakta olan öküzün yanına gidip,
- Merhaba öküz kardeş, diye söze başladıktan sonra, öküzün zekasını övmeye başladı.
Öküz büyük bir alçakgönüllülükle gülümseyerek,
- Benimle alay mı ediyorsun sansar kardeş? dedi.
Sansar,
- Ne diye alay edecekmişim, dedi, hayvanların en zekisiyle alay etmek haddime mi kalmış...
Sansar, öküzü hayvanların en zekisi olduğuna inandırmak için diller döktü. Bununla da yetinmeyip öbür hayvanları da, öküzün en zeki hayvan olduğuna inandırmaya çalıştı. Sansardan sonra çayırda otlayan öküzün yanına tilki gitti. Kendisine bön bön bakan öküze,
- Ah öküz kardeş, dedi, gözlerinden zeka kıvılcımları çıkıyor. Öküz,
- Ben her ne kadar öküzsem de sandığın kadar da öküz değilim, kendimi bilirim, dedi.
Tilki,
- İnan olsun öküz kardeş, dedi, senin o zeka kıvılcımları çakan pırıl pırıl gözlerine bakarken, ipnotize olup kendimden geçiyorum. En zeki hayvan yarışmasının rakipsiz tek adayı sensin.
Tilki, öküzün zekasını tanıtmak için, can düşmanı sansardan daha büyük bir reklam kampanyasına girişti.
Hayvanlar, öküzün zeki olmadığını, yarışmayı kesinlikle kazanamayacağını elbet biliyorlardı. Ama sansarla tilkinin, kendilerinden baskın çıkıp en zeki hayvan seçilmemesi için, öküzün zeki olduğu yalanına inanmadıkları halde inanmış göründüler. Birbirlerine öküzün ne büyük zekası olduğunu ballandıra ballandıra anlatmaya başladılar.
- Aman zürafa kardeş, bizim öküz yok mu, ben onun kadar zeki hayvan görmedim...
- Hiç bilmez olur muyum, devekuşu kardeş, öküz benden bile zekidir. Sen ne dersin leylek kardeş?
- En zeki hayvan yarışmasında ben oyumu, gözümü kırpmadan öküze vereceğim. Dağlar, taşlar, ormanlar, çöller, kayalar, dereler, hayvanların öküz övgüleriyle yankılanıyordu:
- Hayvanların en zekisi öküzdüüüür!
- Öküzden daha zeki hayvan yoktuuuur!
- Bizim en zekimiz öküüüüz!
Bütün hayvanların bu yoğun propagandası karşısında öküz de yavaş yavaş, gerçekten hayvanların en zekisi olduğuna inanmaya başlamıştı. Kendi kendine şöyle diyordu:
- Çakal, sansar, tilki, bütün hayvanlar söylüyor, hayvanların en zekisi benmişim. Hepsi de aldanmıyor ya, öyleyse dedikleri doğru...
Yarışma günü geldi. Bütün hayvanlar, öküzün hayvanların en zekisi olduğunda anlaştılar. Böylece öküzün hayvanlar toplumundaki yeri, işi, görevi, düzeyi, yükselmiş oldu. Öküz artık kasıla kasıla yürüyor, şişine şişine böğürüyor, yayıla yayıla kuyruk altından mayıs bırakıyordu.
Gel zaman, git zaman... Hayvanlar arasında, çiftesi en pek hayvan yarışması yapılacaktı. Hiç kuşkusuz, çiftesi en pek hayvan, ya at yada katırdı.
Eşek de,
- Benim de çiftem güçlüdür! diye araya giriyorduysa da, katırla atın çiftesi yanında eşeğin çiftesinin adı bile geçmezdi.
Katır atın, at da katırın çiftesi en güçlü hayvan diye seçileceğinden korkuyordu. Bu iki hayvan arasında tarih boyunca süren kanlı bir çifte atma rekabeti vardı. Bu iki can düşmanı, yarışma günü yaklaştıkça birbirlerine atıp tutmaya başladılar. At şöyle diyordu:
- Hıh, katırın çiftesi de çifte mi sanki... Öküz bile ondan daha sert çifte atar. Babası eşek olan bir hayvanın çiftesinden ne çıkar..
Katır da şöyle demekteydi:
- Atın çiftesiyle sinek bile ezilmez. Öküzün çiftesi bile atınkinden daha güçlüdür.
At derede su içmekte olan öküzün yanına gidip ona şöyle dedi:
- Ey sayın öküz, sen dünyanın yalnız en zeki değil,hem de çiftesi en güçlü hayvanısın!
Art sol ayağıyla bastıgı taze fışkıdan fos diye bir ses çıkaran öküz,
- Aman at kardeş, dedi, sen varken benim çiftemin lafı mı olur.
At üsteledi:
- Yoo, sayın öküz, sen bir çifteyle katırı devirirsin. Boşuna alçakgönüllülük gösterme.
At gitti, arkasından katır, öküzün yanına geldi,
- Dünyanın çiftesi en güçlü hayvanı sayın öküze saygılarımı sunarım, dedi.
Öküz, bu sözlere önce inanmak istemedi, ama katır,
- Benim çifte de, atın çiftesi de seninkinin yanında hiç kalır.. deyince,
- Ben onlardan daha iyi bilecek değilim ya... diyerek,
çiftesinin pekliğine inanmaya başladı.
Her hayvan kendini çiftesi en güçlü hayvan sanıyordu. Horoz bile, mahmuzuyla çifte atabileceğini sanmaktaydı. İşte bu yüzden bütün hayvanlar, çiftesi zayıf bir hayvanın çiftesi en pek hayvan olarak seçilmesini istemekteydi.
Yarışma günü geldi. Bütün hayvanlar, öküzün çiftesi en güçlü olduğunda birlik gösterdiler.. Böylece en zeki hayvan olan öküzün çiftesi en güçlü hayvan olarak da hayvanlar toplumundaki yeri, işi, görevi, düzeyi daha da yükseldi.
Gel zaman, git zaman... Hayvanlar arasında hızlı koşma yarışı yapılacaktı. Her hayvan, hatta kaplumbağa bile, kendisini en hızlı koşan hayvan sanmaktaydı. Ama yine her hayvan içinden, en hızlı koşan hayvanın ya tavşan yada tazı olduğunu biliyordu. Hepsinin içinde de, her zaman, her yerde olduğu gibi, en güçlüye, en başarılıya düşmanlık, kıskançlık, çekemezlik duyguları vardı. Onun için, en hızlı koştuklarını bildikleri halde, tavşanla tazının yarışmayı kazanmasını istemiyorlardı.
Hızlı koşmada en amansız rakip olan tavşanla tazı, yarışma günü yaklaştıkça birbirlerine can düşmanı olmuşlardı. Tazı,
- Ben birinci olmayacaksam, öküz olsun daha iyi... diyordu.
Tavşan da aynı düşüncede olduğundan öküze gidip,
- Sen yalnız en zekimiz, en çiftesi güçlümüz değil, hem de bizim en hızlı koşanımızsın sayın öküz, dedi. Öküz, tavşana,
- Tazı da senin gibi düşünüyor... dedi.
Yarışma günü gelip çattı. Bütün hayvanlar koşmaya başladılar. Hızlı koşabilenler, rakipleri birinci olmasın diye birbirlerini çelmelediklerinden, önleyip engellediklerinden düşüp devriliyorlardı. Hepsi de, içlerinde en yavaş koşan öküzün birinci gelmesini istiyorlardı, ona yol veriyorlardı. Bunun sonunda öküz birinci oldu.
En zeki, en çiftesi pek, en hızlı koşan hayvan seçildiğinden, öküzün hayvanlar toplumundaki yeri, düzeyi, işi, görevi daha da yükselmişti. Öküzün burnu büyümüştü, yanına varılmıyordu artık.
Gel zaman, git zaman... En yakışıklı hayvan seçimi yapılacaktı. Bütün hayvanlar kendilerini en yakışıklı sanmaktaydı. Ama hepsi de en güzel hayvanın dağ keçisiyle geyik olduğunu da biliyorlar, bu iki güzel hayvanı kıskanıyorlardı. Tek onlar birinci seçilmesin de, isterse öküz en yakışıklı, en güzel hayvan seçilsin...
Geyikle, dağ keçisine gelince, bu iki rakip birbirlerinin aleyhine propagandaya girmişlerdi. İkisi de birbirlerinin çok çirkin olduğunu yayıp duruyordu. Dağ keçisi geyik, geyik de dağ keçisi için,
- Öküz bile ondan yakışıklıdır... diyordu.
Öbür hayvanlar da, yalan olduğunu bildikleri halde öküzün en yakışıklıları olduğuna inanmış görünmeye başlamışlardı. Seçim günü geldi. Bütün hayvanlar oylarını öküze verdiler. Böylece öküz en yakışıklı, en güzel hayvan seçildi. Bu seçimden hayvanların en güzeli, en yakışıklısı olan geyikle dağ keçisi bile memnundu.
Gel zaman, git zaman... Hayvanlar arasında en yırtıcı olanı seçilecekti. İki aday vardı, biri kurt, biri de kuş... Kuş deyince serçe kuşu değil, kartal. Kurtla kartaldan daha yırtıcı hayvan yoktu. Ama yine.de bütün hayvanlar, bu gerçeği bildikleri halde, kendilerinin en yırtıcı olduğunu sanıyorlardı.
Kartal, yatıp geviş getirmekte olan öküzün yanına gitti:
- Sayın öküz, dedi, akılsız kurt, kendisini senden daha yırtıcı sanıyor. Öküz,
- Ben hiç yırtıcı değilimdir, dedi, çünkü ot yerim.
- Yooo, hiç alçakgönüllülük göstermeyin boşuna... Siz kurda göre çok daha yırtıcısınız.
Az sonra da yanına gelen kurt, öküze,
- Dünyanın en yırtıcı hayvanını selamlarım... dedi.
Öküz,
- Yanılıyorsun kurt kardeş, dedi, evet ben en zeki hayvanım. Evet, en çiftesi pek hayvan benim. Evet, en hızlı koşan hayvan benim. En yakışıklı hayvan da benim. Ama en yırtıcı değilim. Sen benden çok daha yırtıcısın.
- Hayır, hayır... İstersen sen benden üstün olabilirsin yırtıcılıkta...
Seçim günü gelip çattı. Öküz, hayvanların oybirliğiyle en yırtıcı hayvan seçildi. Bu birincilikten sonra, hayvanlar toplumundaki yeri, işi, düzeyi daha da yükseldi.
Gel zaman, git zaman... Hayvanların en düşünür olanı seçilecekti. Elbette bu yarışmada en güçlü iki aday kazla hindiydi. Her zaman olduğu gibi, bu iki güçlü aday birbirlerine düşünce, yine öküz en düşünür hayvan seçildi.
Gel zaman, git zaman... En koruyucu hayvan seçimi yapılacaktı. Elbette hak, çoban köpeğiyle kurt köpeğinden birinindi. Ama en koruyucu hayvan seçiminde çoban köpeğiyle kurt köpeği bile oylarını öküze vermişlerdi. Öküzün,
- Ben kendimi bile koruyamam... demesi, seçilmesini önlemedi. Ama seçimden sonra, öküz de kendisinin en koruyucu hayvan olduğuna inanıp böğürerek, köpek taklidi yapıp havlamaya çalıştı.
Gel zaman, git zaman... En büyük hayvan seçimi yapılacaktı. Ya fil, ya deve kazanacaktı yarışmayı. Ama karınca bile kendini hayvanların en büyüğü sandığından, fille deveyi büyüklükte çekemiyor, başka bir hayvanın birinci olmasını istiyordu. Fille deveye gelince, onlar da birbirlerine düşmüşlerdi. Seçim yapıldı. Çok demokratik bir seçim olmuştu. Öküz, seçimi kazanmış, hayvanların en büyüğü seçilmişti.
Artık böbürlenmesinden, öküzün yanına varılamıyordu.
Gel zaman, git zaman... En sütlü hayvan yarışması yapılacaktı. Yarışmayı, ya ineğin ya mandanın kazanacağı biliniyordu Ama gelgelelim, memeleri olmayan, bütün yaşamında bir damla süt bile görmemiş olan tavuklar bile, kendilerini en sütlü hayvan sanıyorlar, bu yüzden de mandayla ineği kıskanıyorlardı. Aralarındaki rekabet yüzünden birbirlerine düşmüş olan mandayla inekse, tek rakibi birinci olmasın diye, öküzün en sütlü hayvan olduğunu söylüyorlardı. Manda, öküzün yanına gidip, ona en sütlü hayvan olduğunu söyleyince, öküz,
- Siz beni kızkardeşim inekle karıştırdınız galiba, dedi, ben hiç süt vermedim şimdiye dek... Memelerim de yok. Manda,
- Maşallah siz o kadar sütlü bir hayvansınız ki, dedi, süt vermek için memeye bile ihtiyaç yok.
Arkadan inek, öküzün yanına geldi. Ağabeyine en sütlü hayvan olduğunu söyledi. Öküz,
- Yahu, memem bile yok ki, süt vereyim... dedi. Öküz böyle söylerken, biyandan da işiyordu. Bunu gören inek,
- İşte, işte bak ne güzel de süt veriyorsun! diye bağırdı. Öküz,
- Ne sütü yahu, işiyorum... dedi. İnek de ona,
- Demek sen şimdiye dek hep süt işiyormuşsun da haberin bile yokmuş... dedi.
Bütün hayvanlar, başta en sütlü hayvan olan mandayla inek, öküzün en sütlü hayvan olduğunu yaymaya başladılar. Dağ-taş onların yaydıkları reklamla inledi.
- En yağlı süt, öküz sütü!
- Sütlerin en temizi öküzün sütüdür.
- Öküz öyle sütlüdür ki, süt işer!
Bu yoğun reklamlarla artık öküz de sidiğinin süt olduğuna, sanrı renkli süt işediğine inanmıştı.
Seçim zamanı geldi. Bütün hayvanlar, en başta da inekle manda, oylarını öküze verdiler. Böylece öküz, en sütlü hayvan seçildi.
Gel zaman, git zaman... Hayvanlara yeni bir başkan seçilecekti. Oldum bittim hayvanların başkanı elbet aslandı. Yine bir aslanın başkan seçileceğine hiç kuşku yoktu. Ama ne var ki, kaplan da başkanlığa adaylığını koymuştu. Kaplan,
- Ya o, ya ben!... diyordu.
Kaplan böyle diyordu ama, aslanın yine başkan seçileceğinden korkuyordu. Bunun üzerine "Ya o, ya ben!" diyen kaplan,
- Ne o, ne ben! demeye başladı.
Aslan da, kaplanın başkanlığa adaylığından sonra başkan olmaktan umutsıızluğa kapılmaya başlamıştı. Ya kaplanı başkan seçerlerse... Tek kaplan seçilmesin diye, aslan da,
- Ne o, ne ben! demeye başladı.
Bütün hayvanlar, hak etmediklerini, layık olmadıklarını bile bile hayvanların başkanı olmak istiyorlardı. Her başarılı, her güçlü kıskanıldığından, onlar da aslanla kaplanı çekemiyor, kıskanıyorlardı. İşte böyle böyle hayvanların başkanlığına öküz aday gösterildi. Çünkü hayvanlar, inanmadan öküzü en zekileri seçmişler, ama sonra sonra inanmaya başlamışlardı. Öküzü, yalan olduğunu bile bile, en sütlü hayvan, en güzel hayvan seçmişler, sonradan bu seçim resmileşince kendi yalanlarına inanmaya başlamışlardı. E böyle olunca, en zeki, en çiftesi pek, en hızlı koşan, en yakışıklı, en yırtıcı, en düşünür, en iyi koruyan, en büyük, en çok süt veren hayvan olan öküz, neden hayvanların başkanı olmasındı? Bu denli çok üstünlük ne aslanda vardı, ne de kaplanda... Kaldı ki, rakibi kaplan seçilmesin diye, tarih boyunca hayvanların başkanı olan aslan bile, öküzün başkanlığa kendisinden daha layık olduğunu söylüyordu. Yeni başkan adayı kaplansa,
- Başkanlık öküzün hakkıdır! diyor da başka bişey demiyordu.
Öbür hayvanlara gelince, nasıl olsa kendileri başkan olamayacaklarına göre, onlara en az zararı olan, hiç de rakip saymadıkları öküzün başkan olmasını istiyorlardı. İşte böylece seçim zamanı gelince, bütün hayvanların oybirliğiyle öküz başkan seçildi. Başkan öküz, kendini gerçekten başkan sanarak başkan gibi davranmaya başlayınca, hayvanlar da bu davranışı karşısında onu gerçekten başkan sanmaya başladılar.
Hayvanların tarihini yazan gergedan, çağını yazdığı tarih kitabına bu olayı şöyle yazdı:
"Atla katır tepişir, olan eşeğe olur. Öyle zaman gelir, güçlüler birbirine girer, arada öküz bile başkan olur."

http://www.1001kitap.com/Turk_Edebiyati/Aziz_Nesin/memleketin_birinde/memleket024.html adresinden alınmıştır.

Oğuz Reşat Sipahi

http://www.sipahi.tk

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

1990larla bereber futbol takımlarının harcamalarının artması başta naklen yayın gelirleri olmak üzere çeşitli ek gelir kaynaklarına yönelime neden oldu. Tribün hasılatları arttırıldı, daha önce farkına bile olunmayan forma vs harcamalarına yönelindi. Okul-üniversite kolej vs gibi kaynaklar yaratılmaya başlandı. Kulüp üye sayıları arttırıldı. Kredi kartları çıkarıldı. Oligarşi küreselleşme çabalarına girdi tüm ülkeye spor okulları açtı.

Biz bu süreçte hep yaya kaldık. Ya da çok cılız girişimlerde kalındı. Spor okulumuz rezil hale getirildi, dergi kapatıldı, kredi kartı anlaşması iptal edildi. Zaten başka birşey de yoktu.

Göztepeye sürekli gelir kaynağı yaratmak için Gürsel Aksel Stadındaki halı sahalar dışında elle tutulur birşey yok. O halı sahaların da yapıldığı alan kulübün değil. Dinç Bilgin de kulübü kurumsallaştırmak adına tek şey yapmadı. Yöneticileri de...

Göztepeye nereden geldiği ve ne kadar olduğu belli olmayan paralarla 4 kez küme düşürdü. Göztepeyi 3 kez küme düşüren Sn. Tuğsuzu başarılı bularak yerinde tuttu. İskender Tuğsuz yerinde tutulduysa başarılı bulundu herhalde...Başka açıklama var mı? Birkez çıkarıp düşüren Aydın Bilgin, bir kez çıkarıp ertesi sezon 7. yapan Hamdi Türkmen ve bir kez düşüren Feyyaz Gülmen görevden alındı. Sn. İskender Tuğsuz, taraftarın %15inin güvendiği mafya desteğiyle seçime gelen, kulübün telefon parasını ödemekten aciz, sistemin başı Sn. Tuğsuz, başarılı bulundu ki görevine devam ettirildi. Dinç Bilgin demek ki düşürmesini istemiş. O yüzden başarılı...Ya da ortadaki ne olduğu belli olmayan parasal sistemin devamını sağladığı için başarılı...Göztepeyi rezil ettiği için başarılı...Hat trick nedeniyle başarılı. Kurtuluş platformunun 800 milyarlık bütöçesini beğenmeyip 400 milyar tl ile borçları silmeye çalıştığı için başarılı... Ya da Göztepe Dinç Bilginin umrunda değil.

Göztepe tarihinin en başarısız başkanı hala neden görevde tutuluyor? Dinç Bilginin tüm şirketleri toparlanmışken biz neden sürekli batıyoruz?

Hattrick tamam dördüncü gol mü isteniyor?

5. gol 2. amatör küme mi?

Yoksa herşeyin sebebi Gürsel Akselde kulübün kendi kazandığı (usulsuzce ve ne kadar olduğu tam bilinmiyor; makbuz verilmiyor.) 3 kuruş parayı kim nasıl paylaşacak mı?

2,5 senedir Göztepeye gelir yaratmak için ne yapıldı? Küme düşürmek dışında yapılan birşey var mı? Taş üstüne taş kondu mu yoksa varolanlar da yok mu edildi (kredi kartı-dergi-spor okulu vs) Başkanın ilk göz ağrısı basketbol lige katılabilecek mi? Voleybol en üst seviyede mücadele ettiğimiz tek branş küme düşmeye mi terk edilecek? Kimse spor salonuından bahsetmesin GSİMnin ve onun bakımını bile yapacak durumumuz gözükmüyor.

Göztepe AŞdeki kendi döneminin tüm girdi çıktılarını açıklayabilecek mi yoksa açıklamadığı için mi orada? o söz de balon muydu?

Bundan sonra ne yapılmalı?

Göztepe kendi kendine senede 2 trilyon tl yaratamadığı sürece; yani mali yönden kurumsallaşamadığı sürece yokolmaya ya da Bilgin gibilerin elinde oyuncak olmaya mahkumdur. Bu mahkumiyeti kaldıracak bir vizyon da ne yazık ki göxükmüyor.

Göztepeyi halka açmak (bu haliyle kim alır işe yarayacağını sanmıyorum, zaten halka açarlarsa hesap vermek zorundalar istemezler.), kulübün üye sayısını arttırmak (kimse bu haliyle kolay kolay üye olmaz) bir yerden birkaç sene sonra geri ödemeli 8-10 milyon usdlik kredi almak (Göztepe AŞye zor verirler, Dinç Bilgin belki alır, ama böyle bir hava gözükmüyor.), kulübe büyük miktarda para kazandıracak kolej spor okulu gibi işlerle uğraşmak(O da zor.) üç kişi saatlerce düşünüp aklımıza gelenler.

En iyisi amatöre düşürmek. "Baş yoksa, başağrısı da yok" olur.

Bir söz de platforma Gösiad projesini Sn. Tuğsuz engelleyebilir mi? Altyapı derneği üzerinden birşeyler yapmanıza kim engel?

Son söz Göztepe ve Göztepeliler kendilerine yaşatılan bu aşağılık ortamı sunanları asla unutmayacaktır.

Herşey sadece Göztepemiz için,

Oğuz Reşat Sipahi

İletişim için Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

http://www.geocities.com/sipahior

var site="sm4goztepelist" <a href="http://sm4.sitemeter.com/stats.asp?site=sm4goztepelist" target=_top> img src="http://sm4.sitemeter.com/meter.asp?site=sm4goztepelist" title="Site Meter" border=0></a>

KÖŞE YAZILARI

  • İnstagrama kayıtlı 52 milyonluk örneklem üzerinden bakarak Türkiye’de hangi takımın kaç taraftarı var? İnstagrama kayıtlı 52 milyonluk örneklem üzerinden bakarak Türkiye’de hangi takımın kaç taraftarı var?
    Written by Oguz Resat Sipahi 10 May 2020
    Oğuz Reşat Sipahi http://www.sipahi.tk Hangi takımın daha çok taraftarı var? Bu soru çok iç gıdıklayan bir soru biliyorum. Pazar Pazar maçlar da yok. Nereden aklıma geldi diye sorarsanız Dövletimiz sağolsun. İnstagramda Kumluca-Olimpos alanının yüce Dövletmiz tarafından 1. derece sit alanı konumund...
  • Ülkemizde 1098, dünyada 108319 kişiyi covid19 kanlı ve mukuslu kırbacı ile kaybettik... Ülkemizde 1098, dünyada 108319 kişiyi covid19 kanlı ve mukuslu kırbacı ile kaybettik...
    Written by Oguz Resat Sipahi 12 Nisan 2020
    Oğuz Reşat Sipahi http://www.sipahi.tk *Ülkemizde 1098, dünyada 108.319 kişiyi covid19'un kanlı ve mukuslu kırbacı ile kaybettik... *Ne mutlu bizlere değil ki ülkemiz, covid19 açısından müreffeh ülkeler düzeyini yakalama ve aşma yolunda koşar adımlar ile ilerliyor... Yine de arada iyi şeyler de var...
  • Gözyaşları... Gözyaşları...
    Written by Oguz Resat Sipahi 21 Nisan 2019
    Oğuz Reşat Sipahi http://www.sipahi.tk Uzun zamandır yazasım gelmiyordu ligin ilk devresinde yazacak birşey yoktu pek, ya da dünyevi dertlerden yazasım gelmedi... Ligin ikinci devresinde de yazasım gelmedi bu sefer çoğunlukla dünyevi ailevi dertlerden... Dünkü gözyaşlarına kadar... Taraftarımızın,...
  • Göztepe TEK Büyüktür. Göztepe TEK Büyüktür.
    Written by Özkan Cengiz 28 Nisan 2018
    Özkan Cengiz ozkan@ozkancengiz.net Göztepe TEK Büyüktür. Yıllar önceydi amatördeydik, takıma tribünlerin yoğun tepkisi vardı, hoca ve oyuncular fazlaca tepki alıyorlardı. O günlerin yöneticileri ile bir araya geldik. Şaşkındılar, bize nasıl profesyonel çalıştıklarını anlatıyorlardı. Video analizler...
Diğer yazılar:

Diğer başlıklar

Twitter