Bazen düşünüyorumda acaba şu an kurmaya çalıştığımız model Türk futbolcusu için fazla mı lüks ,
bundan 15-20 sene sonra ancak işleyebilecek bir modeli Altınbaş zamanından önce mi uygulamaya
başladı.
Samsunspor’a bakıyorum son dakikada takım kurmuş, başkanı son anda belli olmuş, Denizlispor’a
bakıyorum bir yaz boyunca kaçan futbolcu, sürekli el değiştiren yönetim, bir türlü bulunamayan
teknik direktörler haberleri okuduk, pek çok takım senetle sepetle iş çeviriyor, takımların
%70’inde sahada galip gelen futbolcunun kazandığı maçın primini ne zaman alacağı belli değil,
3-5 ay içinde ödenirse ne ala. Transfer sırasında alınan senetlerin karşılığı çıkacakmı bunlar
hep muamma. Takımların çoğunun forma reklamı yok, TV geliri dışında doğru düzgün bir gelir
kaynağı yok, hatta çoğu zaman TV gelirleride geçmiş dönemlerden biriken dağ gibi borçlara gidiyor.
Sonra dönüp bize bakıyorum, tıkır tıkır işleyen bir sistem, her şey kayıt altında, futbolcu
hangi gün hangi saatte ödeme alacağını, galip gelirse ne kadar ekstra prim alacağını vs hepsini
yazılı ve sözlü olarak biliyor. Yani şu an futbol sektörünün 1 numaralı aktörü olan para ile
araları gayet iyi.
Ortada böyle şeyler varken, ben 30 metreden dünyanın en salakça golünü yiyen kaleci görmek
istemiyorum. Yakın mesafe olur anlarım, baraja çarpar anladım, karşıdan Ronaldo frikik atıyordur
topu bile göremeden filenin sesini duyarsın onuda anlarım. Ama arkadaş süzüle süzüle gelen bir
top var, top falso aldı yanıldım, zemine çarptı yanıldım diyecek bi durumda yok, bu nasıl bir
lakayıtlıkdır ki , bizim Kazım efendi zıplamaya bile tenezzül etmiyor. Yazık yani , böyle bir
gol yemek orada emek veren 10 arkadaşına ihanet etmektir.
Tabi bu ihanete uğrayan 10 arkadaşıda ayrı değerlendirmek lazım, ya da aslında tek tek
değerlendirmeye gerek yok, geçen seneki Bolu maçını izleyenler zaten aradaki mücadele
farkını görmüşlerdir.
Sadece Veli için bi parantez açmak gerekirse, Allah razı olsun Veli’yi transfer edenden ama
arkadaşım seninde bu yıl sakin olman gereken 1 maç var o da Bolu maçı, bırak tribünler tepkisi
versin ne yapalım yani tepki gören ilk futbolcu sen değilsin ya. Sana küfür edenlere en güzel
cevabı sahadaki oyununla vermen gerekirsen saçma sapan bir kırmızı kart görüp sana kızanların
iyice keyif almasına sebep oldun. Kaç maç takımdan ayrı kalacağınıda göreceğiz.
H.Kalpar’a ilk günden beri çok güvendim hepimiz güvendik ama maalesef Altay maçı ile başlayan
güven kırıklıkları Bolu maçında doruğa çıktı. Rakibimiz Beşiktaş ile hazırlık maçı yaparken biz
ne yapıyorduk. Hala kafanda ilk 11’i oluşturamadın ve belli ki –maalesef- Göztepeye gelen her hoca
gibi seninde takıntıların var. Kağıt üstünde ligin en iyi kadrosunun sahada bu kadar rezil bir
futbol oynamasının sorumlusu kim hocam ? Takımdan gönderilmesini istediğin ama gitmeyen/gidemeyen
Önder Turacı ve yabancı kontenjanını dolduran Theo Weeks gibi oyuncular var. Eninde sonunda bu
oyunculara bi dünya para ödeyeceğiz. “Şu an için takımda düşünmüyorum”, “gündemimizde af yok”
gibi yuvarlak cümlelerle bu arkadaşları biraz motive etmek ama aynı zamanda onlara işlerinin zor
olduğu mesajını vermek yerine, ben olduğum sürece takıma giremezler diye kapıyı kapatıp birde üzerine
3 kilit atmak ne kadar gerekliydi ?
Sonuç olarak geride oynanmamış 31 maç ve henüz alınmamış 93 puan var. 3’de sıfır çektik diye ah vah
demeye şampiyonluk gitti diye moral bozmaya gerek yok. Geçen yıl ilk 5 maçta 1 puan alan Karşıyakanın
ligin ikinci yarısı başında Kasımpaşa maçını kazansa ilk 2’de olacağını ama sonrasında son maçta 1 gol
farkla kümede kaldığını unutmayalım. Yani bu ligde çok kısa sürede çok şey değişebiliyor. Git-gellerin
çok fazla yaşandığı bir lig. Bugün ilk 2’de olanlar muhtemelen ligin bitiminde çok değişik yerlerde olacaklar.
Samsun maçı çok ümit vermişti, Bolu maçı bu takım bu sene ligde kalsa iyidir dedirtti. Önümüzde geride
3 maçtan daha zor 2 maç var, lider Rize ve 2 haftadır kazanan Denizli. Bu maçların sonucu belki bizim
kaderimizi değil ama hocanın geleceğini belirleyecek.
Mehmet Altan
17.09.2012