Kötü oynarken kazanmak, büyük takımların en büyük özelliğidir. Herhalde denizi geçipte dere de boğulmak diye az daha buna deniyordu dünkü futbolu seyrettikten sonra. Günlük güneşlik bir havada, güzel bir zeminde, sözde ligin en zayıf takımına karşı, protokolde onursal başkanın, federasyon başkanı, tribünde 3000’den fazla sevdalınla çok da rahat geçmesi gereken bir maçtı aslında. Ama tabii ki konu Göztepe olunca, her şey teorideki gibi pratikte de olmuyor.
Takım kadrolarını gördüğümüzde, hocanın aslına çıkarabileceği en mantıklı kadrolardan birini çıkardığını görüyoruz. Haftalardır formsuz olan M.Akif’in yerine Recep'i, sol tarafta ise sakat olan Fatih’in yerine duran top ustası Ali Mumcu ile başladı hoca maça. Dediğim gibi teoride her şey mantıklı gözükmekle birlikte, iş topu oynamaya gelince adeta hocanın deyimiyle oynarmış gibi yapan bir takım vardı sahada.Ali Mumcu duran toplar hariç sahada hiç yoktu ilk yarı. Keza Tayfur Emre’de. Recep bir şeyler yapmaya çalıştı ama 6 pastan dışarı attı topları. Mert Somay hareketli, Emir ise bildiğimiz çıkışlarını çok az yaparak tamamladı ilk yarıyı. Sol kanat ise tam bir faciaydı, bir tane bile bindirme yapmadan tamamladı ilk yarıyı İbrahim. Ferhat bile vasat oynadı ilk yarıda, sanki herkesin ayaklarına prangalar bağlanmıştı.
İlk yarınının geneline baktığımızda evet topa hakimdik, Ali Mumcu’nun 30 m’den vurduğu ve üst direkten dönen şutu ile Recep’İn altıpastan dışarıya attığı top hariç pek de bir pozisyonumuz yoktu. Fakat Bafra’nın hiçbir pozisyonu yoktu ki, zannedersem 44.dakikada bir kez geldiler ve golü atıp geri döndüler. Hakem ise gözümüzün önünde voleyboldaki gibi ceza sahası içinde blok yapan defans oyuncusunu görmeyerek büyük tepki topladı.
İkinci yarıda ise işler değişti. Futbolcular işin ciddiyetini anlayıp, futbol oynamaya başladılar. Özellikle sağ kanadımızdan ciddi tehlikeli ataklar geliştirdik fakat gollerin ikisi de sol kanattan geldi. İlk golde tek paslar ile ceza sahasına kaçırılan Recep vurmak yerine çok güzel bir asist yaptı ve Tayfur Emre boş kaleye golünü attı. İkinci gol ise bu ligin çok üstünde bir goldü. Rakibin bacak arasından pasını Tayfur’a atan Ali Mumcu boşa kaçtı, Tayfur defans oyuncusunun üzerinden güzel bir aşırtma ile topu tekrar Ali Mumcu’ya attı, Ali topun gelişine yarım vole ile ortasını yaptı, Recep göğsüyle topu Ferhat’a indirdi, Ferhat vurmak yerine sağdan kaçan Mert Somay’ın önüne güzel bir pas attı ve o da şık vuruşuyla Göztepemizi öne geçirdi.
Basket oynayanların bir tabiri vardır, kritik anlarda, takım kötüye giderken takımı kurtaracak elleri biryerlere kaçmamış adam aranır. Mert Somay aynı bu şekilde kritik gollerine devam ediyor, Barış Güçlü’ye Ferhat ve Evren’den sonra Mert Somay içinde teşekkür etmemiz gerekecek herhalde.
Maçın geneline baktığımızda hemen hemen tüm ataklarımızın sağ kanattan geliştiğini görüyoruz. Tek elli boksör gibi, sol kanadı hiç kullanmadan Emir, Mert ve Ferhat ile sağ kanadı çok işlevsel kullanıyoruz. Fakat Bulut’un olmadığı zamanlarda, ne Alpaslan, ne de İbrahim sol kanatta yeterli ofansif katkıyı sağlayamıyorlar. İbrahim defans olarak başarılıyken, ofansta çok zayıf kalıyor. Önünde oynayan Ali Mumcu kondisyon ve fiziksel olarak zayıf kaldığı için belki de hoca ileriye çıkartmıyordur.
Recep umarım devamlı oynamaya devam eder. Gün geçtikçe hem morali, hem de maç kondisyonu yerine geliyor. Gollerine de en kısa zamanda başlayacağına eminim. Tayfur Emre lütfen 1.95 boyun ile ceza sahası içinde kal, ceza sahası dışına top almaya çıktığında hem topları eziyorsun, hem de top ceza sahasına ortalandığında esas etkin olacağın yerde bulunmuyorsun. Ferhat, Evren Allah nazardan saklasın.(Bunu her seferinde yazmazsam sanki bir şey olacakmış gibi geliyor)
Akif hoca gene yerinde değişiklikler yaptı. Yorulan Ali Mumcu’nun yerine Hakan Üstün, Tayfun-M.Akif (ki ben şahsen ilk 11’inde böyle olması gerektiğini düşünüyorum), Tayfur-Adnan, doğru kararlardı. Ama maç öncesi gerekli motivasyonu sağlayamamış herhalde, neyse ki ikinci yarı devre arasında düzeltebildi.
Tribünler gene her zamanki gibi çok formdaydı. Pazar günleri, Alsancak stadında maç seyretmeyi özledim. Pazar günü son iki maçı bir festival havasına yaşayacağımızı ümit ediyorum.
Bir paragrafta Emniyet Müdürlüğüne ayırmak istiyorum. Bu hafta bildiğiniz gibi Polis haftası. Maç çıkışı en küçükleri ben olmak üzere(34)(ki bir ağabeyimiz eski başkanlarımızdan birinin oğludur) 7-8 kişilik grubumuzla karşıdan karşıya geçerken 15-20 kişilik bir polis gücünün 14-15 yaşlarında 3 çocuğu tartakladığını gördük. Daha “beyler ayıp oluyor, bırakın çocukları” demeden sanki teröristmişiz gibi takım elbiseli, 45 yaş ortalamalı bizlerin üzerine, ağızlarından köpükler saçarak saldırdılar. Saldırmayla kastim, cop çekerek değil ama üzerimize yürüyüp, sanki 10 yaşındaki çocuklara dayılık yapıyormuş gibi bağırıp çağırıp, biz sakin olun derken, amirleri sakin olmazsak ne olur diye bağırıp tartaklamaya başladılar. İnanın utandım. Asayişi sağlamakla görevli, soğukkanlılığını koruyup, olayları yatıştırması gerekenler, bu yaştaki insanların üzerine bu şekilde nasıl yürür, kavga çıkartmaya çalışır anlayabilmiş değilim. Üstelik bunu yapan polis memuru değil, polis amiri. Memurlar bizi ayırmaya, abi tamam siz gidin, biraz sinirli o falan demeye çalışıp, uzaklaştırmaya çalıştılar. Hiç mi eğitim almazlar, nasıl davranılacağını bilmezler? Çok yazık, gerçekten..
Sonuçta Hatay deplasmanında alınan galibiyetin kıymeti bu maçta daha da ortaya çıktı. Eğer puan kaybetseydik, hiçbir kıymeti kalmayacaktı Hatay galibiyetinin. Önümüzdeki 2 maçtan azami 4 puan, bizim çıkışımızı garantiler, son 4 maçı da grup liderliği için oynar, İzmir’de festival havasını yaşatırız.
Her şey tek büyük GÖZTEPE için.
Ahmet Sabuncu