Oğuz Reşat Sipahi
İkinci devre ilk kez takımı çıplak gözle izleme şansı buldum. Takım bana göre kötü oynamadı... İlk devre muhtemelen %75 oranında topa sahip olduk ki az yakaladıklarımızı atamayınca maç zora girdi. Theo saçma sapan bir şekilde, Barbaros'un gıdıklamalarına dirsek ile tepki verip kırmızı kart görunce, beraberliğe fit hale geldim kendi adima. Lakin, Şamil asist yapmasa gol atacakları yoktu ki o pozisyonda İskender topu önüne elle alıyor ama tribünden bunu anlamak benim için de mümkün olmadı.Sanırım Atatürk Stadı'nın sahaya uzaklığı tribünün de etkin tepki vermesine engel oldu.
Transferlere genel olarak baktığımızda, görebildiklerimiz fena değil. Bu kadar transfere gerek var mıydı? Hocanın bildiği vardır, belki de ekstra kadro dışları olacaktır, belki de tesissizlik sakatlıklarına önlemdir... İkinci gol gösterdi ki, kaleci de alınabilirdi. Bunlarla birlikte gelenlerin çoğu kamptan sonra geldi, üçüncü haftada hala dört transfer oynayacak halde değil. Bu da kurumsal yapımızın tekrarlanan sonucu olsa gerek.
Sezon başından beri defalarca hakkımız yendi. Penaltılar verilmedi, eller görülmedi... Yönetimsel tepki ise verilmedi... Türkiye'de takımını 550 km öteden yönetmede bu kadar ısrarlı başka Başkan var mı bilmiyorum? Başkan ya başkanlık yapacak ya da sportif direktör bulacak... Ya da izlemeye devam edeceğiz mevcut durumu... Milyonlarca para harcanan bir takıma 550 km öteden başkanlik yapmaya calışmak... Taraftara da, takıma da, kendisine de yazik. Çok söyledik bir daha yazalım... Altınbaş dönemindeki iki şampiyonluk da sportif direktör/genel kaptanvari pozisyonlardaki Barış Güçlü ve Ali Gültiken ile geldi. Bu şartlarda, takımın 550 km uzaklıktaki Başkan ile gelmesi çok çok çok çok zor.
Deja vu... Yani biz bunu/bunları görmüştük hissi... Başkansız takım... Sezon başında yeterli yapılmayan transferler... Kamptan önce değil, kamptan sonra getirilen yeni oyuncular... Uzamış adaptasyon süreleri... Atatürk Stadı'nın yapısı yüzünden kaybedilen puanlar, verilemeyen tepkiler... Oynamadan sakatlanan oyunculara son örnek Paulinho... Olmayan tesis... Hep beklenen, arsası hazır olmasına rağmeni, bir senedir başlanamayan tesis... Ritüeli bozmayalım, kulüp üyeliklerini de ekleyelim... Umarım düşme tehlikesi de gelmez...
Sonuç olarak takım ya kazanıyor, ya kaybediyor. Bu arada berabere kalabilmeyi de öğrenmemiz gerek...Takımın oturması en az birkaç hafta daha alır dileyelim ki bu süreçte daha fazla hırpalanmayalım. Play-off için ikinci devre için maç başı iki puan ortalama tutturmamız gerek. Teorik olarak mümkün olsa da,pratikte zor.
“The definition of insanity is doing the same things and expecting different outcome./Aynı şeyleri yaparak farklı sonuçlar beklemek "insanity":delilik/cinnet/dimağ hastalığı/insanite/çılgınlık/saçmalıktır”. Albert Einstein. Belki de "insanity" aslında başka bir sonuca varılmak istendiği hissidir. Ömrümüz "Deja vu" ile geçti. Bizler yazmaktan bıktık, sistem tekrarlamaktan bıkmadı. Yeterince oldu mu, çilemiz doldu mu? Ya da birgün dolar mı? Göreceğiz.