Oğuz Reşat Sipahi
Büyük olmak başarılı olmak mıdır? Hangi branşta başarılı olmaktır? En çok branşta başarılı olmak mıdır? En çok branşta spor yaptırmak mıdır? Yapılamayanı mı yapmaktır? Her sene Avrupa'ya mı gitmektir? Avrupa'ya gidip başarısız mı olmaktır? Şampiyonlar ligine katılmak, kupayı almak, UEFA kupası almak ya da Süper Kupa almak büyük olmaya yeter mi? Ya da ligimizde en çok şampiyon olmak? Ya da Avrupa'da en ileriye gitmiş olmak? Hangi branşta bunları yapmak? Tüm branşlarda mı, en çoğunda mı, katıldığın tüm branşlarda mı?
İzmir BŞB'mi büyük, Fb mi, Gs mi yoksa Bjk mi, Ksk mi yoksa biz mi? Hangi açılardan? Bir takım sporunda ilk kez Avrupa kupası almış olan Efes mi? Gs kupayı alıncaya kadar daha mı büyüktü ya da biz 89'a kadar en büyük müydük? Barcelona mı büyük, İzmir BŞB mi, oligarşi mi hangi açıdan?
Daha çok seveni olmak medyada daha çok yer almak için yeterli midir ya da daha büyük olmak için? Juventus mu büyüktür oligarşi mi ya da Real Madrit mi? Peki daha başarılı olmak? Branşına göre mi? Mesela basketbolda Efes Pilsen ya da Eczacıbaşı mı büyüktür, oligarşi mi? Voleybolda Eczacıbaşı ile oligarşinin başarıları karşılaştırılabilir mi? Eczacıbaşı bayan voleybol takımının final four oynarken bile basında oligarşiyi geçememesi o sırada Avrupa'da çoktan ununu elemiş eleğini asmış takımlarımızdan daha geride kalması mantıklı mı?
Daha çok seveni olanların sevdikleri sevdiklerinin neyini sevmişlerdir? Basındaki yansımalarını mı? Yıldızları mı? Kendilerine vakfdilen anlamsız yakıştırmaları mı? Kaç kişi İstanbul'un adı geçen semtlerini görmüştür, oturup bir çay içmiştir ki? Ya da kaç kişi oturup güneşin batışını izlemiştir? Sözgelimi bir Malatyalının Malatya-Fb maçında Fb lehine bağırması ne kadar mantıklıdır? Nasıl bir güdülenmenin sonucudur? Oligarşi dışı takım tutanlar salak mıdır ya da mazoşist midir ya da Markiz de Sade'ın açtığı yoldan ilerleyen kamçıseverlerden midirler?
Başarı yoksa takım terk mi edilmelidir? Anketlerde ki her sene yenilenirler ve pek katılmasam da temsiliyet gücü yüksek oldukları söylenir bu anketlerdeki kayan taraftarlar, büyüklğü de kaydırmakta mıdır?
Büyükler dilenir mi ya da dilenci gibi gezer mi? En büyük en dilenci midir?
Büyüklük daha çok ve daha kolay para kazanabilmek için, daha çok kar edebilmek, masrafları azaltmak için ülke çapında örgütlenerek spor yayını yapmamak için, statükoyu korumak ve gelişmesini sağlamak için yaratılmış sanal bir kavram mıdır?
Büyüklük 2500 yıllık sorun olan merkeziyetçiliğin 21. yüzyılda spor alanında tezahürü ile ortaya çıkmış kapital ve medyanın ulusal-yerel merkezi İstanbul'un aslında kendine yaptığı gönderme midir?
Büyüklük ülkemizdeki insanların doğumlarından itibaren bomabalandıkları tek yönlü yayınlarla ya da adil olmayan karar ve uygulamalarla gördükleri ya da -mış gibi gösterilen imaja kapılmaları ile genişleyerek büyüyen, güce tapmaya dayalı bir psikolojik yatkınlığın kendini bulduğu bir feneomen midir? Ya da
1453'ten beri gelen İstanbul merkeziyetçiliğinin ve Anadolu'daki padişah ya da güç ve başarı bağımlılığının (ki bunda korkunun da rolü vardır) ve bağlılığının psikolojik etkileriyle, İstanbul'un mali merkezliğinin finansal yardımlarıyla, yerel olup ulusal gibi davranan basın ve medyanın 100 yıllık katkılarıyla, bunların birleşiminden gelen ve gelmemesine zaten imkan olmayan başarılarla gelişip, büyüyüp bu hale gelen semirtilmiş ulusal bir ortak ürün müdür bu üçlü oligarşik yapı.
Dengesiz bir ortamdan dengeli bir yapı ortaya çıkmasını bekleyemezsiniz. Reklam-medyadaki güç-para-başarı-taraftar sayısı-ulusal düzeyde yönetici konumundaki taraftar sayısı; bunlar birbiri içinde birbirini, olduğu zaman pozitif, yoksa da negatif kısır döngü içinde etkileyen kavramlar. Küreselleşmenin global etkilerine benzer etkileri olan ve küreselleşme fenomeniyle aynı mantık ve ilkelerle ilerleyen bu çarpık durumun yıkılması mümkün mü çok zor.
Peki burada Göztepenin ya da biz Göztepelilerin rolü ne olacak? Bunlara pısmak mı, gazetelerde kendi yerel medyamızda daha az yer almayı kabul etmek mi, kümede kalmayı başarı kabul etmek mi, paraların avurduyla semirtilmişlere dağıtılırak daha da semirtilmelerine ses çıkarmamak mı? Bence sonuna kadar hayır. Rolümüz taraftar sayımızı ve düşünen, harekete geçen hereket yapan taraftar sayımızı arttırmak, kendimizi eğitmek, toplumdaki statümüzü arttırarak kulübe daha fazla sahip çıkmak bu arada kulübün yüzyılın gerektirdiği yapılanmaları sağlaması (tüzük değişikliği, kredi kartı gibi sürekli gelir kaynaklarını arttırmak, kombinelere sahip çokmak, spor okullarını geliştirmek) için çaba harcamak, İzmir kimliğine sahip çıkmaya devam etmek ve 77 yıllık sorunumuz olan tesisleşme ve kurumsallaşma sürecini hızlandırmaya çalışmak olmalıdır. Bir yandan eksiklerimizi tamamlamaya çalışırken varlığımızı, haklarımızı ve adaleti savunmak, bunları sonuna kadar savunmak ve biryerlerde birilerinin bu üçlü oligarşiye karşı olduğunun her daim bilinmesini sağlamak olmalıdır. Çoğunluk her zaman haklı değildir.
Immamanuel Kant (1724-1804) "Birşeyi yapmalıysam, yapabilecek durumdayım demektir; üzerime kaçınılmazsa düşen kurma olanaklarımın da içinde olmalıdır" der Fragmanlar'ında. Lütfen yapabileceğimiz herşeyi yapmaya çalışalım.
25 Ekim 2002