TÜRKİYE KUPASINA ADIMIZI YAZDIRDIK
1968-1969 Türkiye Kupasının Öyküsü
Kaynak: DEMOKRAT İZMİR
Yazan: Koca Kaptan GÜRSEL AKSEL
Kupada İlk ve Son Golü Atan Arkadaşımızdır:
Göztepe Türkiye kupasını ilk kez kazanıyor. Doğrusunu söylemek gerekirse bunun çabaları 5 yıldır sürüyordu. Bu yıl kimi zaman şanslı olmamız, kimi zaman inanılmaz maçlar çıkarmamız, olmadık durumlarda beklenmedik sonuçlar almamız da kupanın kazanılmasında anlatılabilecekler arasındadır.
Her şeyden önce bu yıl kupa kuralarında avantajlıydık. Çünkü zorlu gördüğümüz büyük takımlar karşı grupta toplanmıştı. Kupanın ilk maçları başladığında böyle düşünüyorduk. Oysa hiç de düşündüklerimiz çıkmadı. Çünkü sürpriz takımlar, küçümsenenler bizlere korkulu günler yaşattılar ve en zorlu maçları attılar. Türkiye kupası ilk tur maçında geçen yılın Türkiye amatör futbol şampiyonu ve Başbakanlık Kupa’sı sahibi İzmir Denizgücü ile karşılaştık. Aynı kentin takımı olduğu için tek maç yaptık ve 3-0 kazanıp tur atladık. Bu maçımızda rakibimiz bir amatör küme takımı olduğu halde epeyi zorlandık. İyi futbol oynayan bu ekip ilk yarının sonlarına kadar dayanmasını bildi. Fakat ne de olsa amatör bir takım oldukları için futbolu enerjiye dayanarak oynuyorlardı. İlk maçımızda fazla zorlandıysak da kazandık. Denizgücü karşısına klasik düzenimizle çıkmıştık. Galibiyete yükseldiğimiz ilk golü ilk yarının 42. dakikasında Nihat atmıştı. Bu tesadüf yalnız ilk ve son goller olarak kalmayacak ve Nihat diğer maçlarda da attığı goller ve çıkardığı oyunlarla bu başarımızda en büyük payın sahibi futbolcu olarak tanımlanacaktır.
İkinci golümüzü 47. dakikada Fevzi, üçüncü golümüzü 61. dakikada Halil attılar. Bize karşı çıkardıkları temiz futbol ve centilmence hareketlerinden ötürü Denizgücü’nü de taktir ettiğimiz belirtmek isteriz. Kupanın ikinci turu otomatik olarak atlandığı için üçüncü turda karşımıza Gençlerbirliği çıktı.
Bir tesadüf eseri Gençlerbirliği ile lig ve kupa olmak üzere 3 maç yaptık. İzmir’deki lig maçında Gençlerbirliği ile golsüz berabere kaldık. Üç gün sonra Ankara’da yapılan kupa maçının ilkinde ben sakat olduğum için oynayamadım. Gençlerbirliği’de lige önem verdiğinden bu maça eksik kadro ile çıkmış, golsüz berabere biten maçın revanşını İzmir’de 3-0 almıştık. Burada yaptığımız maçta Gençlerbirliği bizi fazla zorlamadı. Kardöfinalde Antalyaspor’u eleyen Demirspor bize pek korkulu bir rakip olarak görülmüyordu. Fakat kupa maçlarındaki korkulu anlar yaşamamız final maçına kadar bu duygular altında bulunmamız hep Demirspor maçı ile başladı. Bizim için korkulu bir ekip olarak görünmeyen Demirspor ile yaptığımız maçlarda futbol tarihinde nadir yaşanan olaylar geçti. Gençlerbirliği’nden sonra da Demirspor ile ardı ardına 3 maç yaptık. Maç sonuçları olağanüstü durumlardaydı. Ve kup ayolunda sırtımızdan soğuk terlerin döküldüğü ilk karşılaşmalar başlıyordu artık. Türkiye kupasına giden yol öyle temiz ve düz değildi pek. Birbirinden sert ve çakı takımlar vardı.
Demirspor Maçında İçim Mahçup Etmeme Duyguları İle Doluydu
Ankara Demirspor ile yaptığımız lig maçını 1-0 kazandık. 3 gün sonra yapılacak kupa maçında da iyi bir sonuç alacağımızı umuyorduk. Oysa Demirsporlular ligde kaybettikleri maçın acısını çıkarmak için çok sert ve kırıcı oynuyorlardı. 26. dakikada Cahit kalemize bir gol attı. Biraz sonra Ertan’ın ayağından beraberliğe ulaştık. Devrenin bu sonuçla bitmesini arzuluyorduk ki 41. dakikada Tuncer ikinci gollerini çıkardı. Maçın devre arasında çocuklara karşılaşmayı bu sonuçla bitirirsek İzmir’de 1-0 kazanarak tur atlayabileceğimizi söyledim. Artık durumu korumak, elimize fırsat geçtiği taktirde de gol atmak için mücadele ediyorduk. Fakat, Demirspor’luların tekme tokatlarından bitap duruma sokulmuştuk artık. Ve maçın bitmesine bir dakika kala bir gol daha yedik. Artık İzmir’deki maçta gol yemeden 2-0 galip gelmemiz gerekiyordu. Maçın revanşı İzmir’de gece yapılacaktı. Bizler de gece maçına alışık olduğumuz için daha çok avantajlıydık. Üstelik hepimizin de farkı kapatıp tur atlayacağımıza büyük inancı vardı. Her şeyden önce seyirciye karşı içimizde bir şükran borcu vardı. Bize inananlar da çoğalmışlardı. Bu inançlı kişileri hayal kırıklığına uğratmamak gerekirdi. Ve maç günü geldi çattı. Demirspor ile bir hafta içinde 3. maçımızı yapacaktık.Bizce en önemli maç da buydu, çünkü kupda tur atlamak için gol yemeden 2 gol atmamız gerekiyordu en az.
İnançlı olduğumuzu ve bizlerle birlikte bizlere inanan inançlı kişilerin de çok olduğunu belirtmiştim yukarıda. Oysa futbol oyunu yalnız inançla bitmiyordu. Çeşitli şekillerde değerlendiriliyordu futbol. Maçların da anormal safhalar göstermesi pek olağan şeylerdi. Nitekim Demirspor ile yaptığımız bu maç da bunun tanığıdır.
Maça çok rahat bir şekilde başlamıştık. Kalemizi genç fakat başarılı arkadaşımız Güngör koruyor, beklerde K. Mehmet ile Çağalayan vardı. Haf hattımız ise Hüseyin, B. Mehmet, Nevzat düzeni ile kurulmuştu. Forvetimiz ise Nihat, Ertan, Fevzi, Gürsel, Fuji Mehmet olarak dizilmişti. Fakat çok rahat bir şekilde başladımız maç zamanla bizim aleyhimize dönmeye başladı. Demirspor’lular oyun üstünlüğünü de ele almışlar, 21. dakikada da Vural2ın kafasından kazandıkları gol ile galip duruma yükselmişlerdi. Artık bütün hesaplarımız bozulmuştu. Çünkü Demirspor’u elememiz için başka gol yemeden en az 4 gol atmamız gerekiyordu. Seyircilerimiz de heyecanlanmaya hatta bize içerlemeye başlamışlardı. Gerçekten de bu durum bizim için kapatılması olanaksız bir handikap gibi görünüyordu. Ve bu arada Nevzat’ın yerine Ali İhsan, Nihat’ın yerine de Halil girdi oyuna. Girenler kadar çıkanlar da büyük futbolculardı fakat maçın havasında bir türlü klaslarını gösteremiyorlardı. Devre bu şekilde sona erdi, soyunma odalarının yolunu tuttuk.
Bu arada şunu belirteyim ki, ben şahsen her maçı kazanacağımıza inandığım halde bu duygularımı takım arkadaşlarıma pek belli etmezdim. Ve ilk kez bu maçın devre arasında soyunma odasında bütün arkadaşlarıma telkinde bulundum. İçimde kazanacağımıza dair çok büyük bir inanç vardı. Bizlere güvenenleri mahçup etmememiz için çalışmamız gerektiğini hatırladım. Ve topyekün atak oynayıp gol atmalıyız dedim. Bir gol atarsak bunun arkasının geleceğini, kaybedilmiş gibi görünen tur atlama şansımızın tekrar geri geleceğini, o bu olanaksızlığın ortadan kalkacağını belirttim. Hatta müdafaadaki arkadaşlarımızın bile forvet gibi oynamalarını ve artık gol yesek bile bizim için önemli olmadığını sadece bizim gol atmamız gerektiğini söyledim. Maçın ikinci yarısına da sadece ve sadece saçlarımızın her telinden ayaklarımızın tırnaklarına kadar bu duygular altında inanç ve güvenç yüklü çıktık. Olmayacak bir maçın ikinci yarısına çıkmamıza rağmen oldukça rahattık. Çükü içimiz Göztepe’ye inananları ve güvenenleri mahçup etmeme duyguları ile dolup taşıyordu.
İkinci yarının hemen ilk dakikalarından itibaren oyun üstünlüğünü ele aldık. 59. dakikada Fevzi’mizin attığı gol hem bizlere moral kazandırdı hem de tekrar seyircinin desteğini getirdi. 76. dakika dolarken de genç ümidimiz Fuji Mehmet rakip sağ bekten topu kaptı ve kalesini boşaltan Altay’ı ustaca avladı. 2-1 galibiyete yükselmiş tur atlama şansımızı birden bire iki misline çıkarmıştık ki bu anda çok büyük bir tehlike atlattık. Demirspor’un kurt oyuncusu Nail topu kapıp ani bir atakla ileri fırlamıştı. Kalemizi koruyan Güngör yerinde bir hareketle çıkıp Nail’in ayaklarına kapanırcasına topu kapmasaydı yiyeceğimiz bu gol ile bütün ümitlerimiz tekrar bir anda kaybolup gidecekti. Güngör’ün yüzde yüz gollük bu akını önlemesi ile hırsımız yeniden bileylenmiş gücümüz daha da artmıştı. Rtık daha bir yüksek moral işle oynuyor ve maçı temdit ettirebilmek için üçüncü bir gol arıyorduk. Gol tehlikesini atlattıktan sonra daha böyle düşünürken Fevzi’nin 3. golü attığı görülüyordu. Artık işi temditte bitiririz diye düşünüyorduk. Oysa Demirspor’lular da maçı bırakmamışlarcasına rahat oynuyorlardı. Bir anda çözülmüşlerdi. Ve bu fırsatı kaçırmak da bize gelmezdi. 85. dakikada ileriye doğru gelen santrhaf Mehmet’in golü ile 4-1’lik galibiyete eriştik. Bu gol ile Türkiye kupasında yarı finali oynamaya hak kazandık.
Hiç ummadığımız bir şekilde geçen ve seyircilee, yöneticilere olduğu kadar bizlere de korkulu anlar yaşatan bu maçtan sonra şuna inanıyorduk ki, başarıya gide yollar daima sert ve kolay aşılmayan engellerle doluydu. Türkiye kupası şampiyonluğu için oynarken karşımıza çıkan takımlar da çakı gibiydiler ve bize kök söktürüyorlardı. Fakat biz bundan hiç de çekinmiyorduk. Çünkü, başarıya ulaşmak, zaferler elde etmek için mücadelenin ne denli gerekli olduğunu biliyor ve çabasız kazançların bizler için hiç de önemli olmadığını sürekli olarak söylüyorduk.
Demirspor Engelini Aştıktan Sonra Sıra Bursaspor’a Geldi
Türkiye kupası yarı finalindeki rakibimiz PTT galibi Bursaspor’du. Bursaspor gerçekten bizim için korkulu bir rakipti. Bundan önce Bursa’da yaptığımz 3 maçta da Buraspor’a yenilmiştik. Bunun yanı sıra İzmir’de yaptığımız maçları da rahatlıkla kazanmıştık. Ve ilk maçım İzmir’de oluşu da bizim için büyük bir dezavantajdı. Çünkü, daha sonra Bursa’da oynayacağımız maçı düşünerek heyecanlanıyor ve işimizi İzmir’de bitirmek için bütün imkanlarımızla hazırlanıyorduk. Ve maç gecesi geldi çattı…
Bursaspor maçlarını daha sözün başında özetlersek, Nihat’ın kazandığını söyleyebiliriz. Bursa’lılar yakın markaj ve sert oyunlarıyla Alsancak’taki maçın istediğimiz şekilde cereyan etmesini önlüyorlardı. Kendi sahalarında imiş gibi fütursuzca tekme tokat atarak mücadele eden Bursaspor’lular ilk yarıyı Ersel’in ayağından kazandıkları gol ile 1-0 galip bitirdiler. Soyunma odasında bu kez tam bir sessizlik hakimdi. Kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. Fakat bütün bunlara rağmen hepimizin içinde bu handikapı da kapayacağımıza dair inanç vardı. İkinci yarı seyirciler Göztepe’yi değil Nihat’ı seyrettiler. Göztepe’nin bu klas oyuncusu son maçlarında seyirciler tarafından çeşitli nedenlerle moralman yıktırılmıştır. Kendine özgü top oynama stili olan ve saha içindeki kendine fazla güveni ile seyirciye laubalice oynuyormuş hissini veren Nihat işte bu maçta yine kendini gösterip affettirmek fırsatını buldu. Artık sahnede bir Nihat Yayöz vardı. Göztepe2nin kendi içinden yetiştirdiği bu futbol ustası ikinci yarıda bize kazandırdığı gol ile hiç olmazsa ümit kapısını biraz olsun aralıyordu. Karşılıklı atılan gollerle maç berabere sona ererken herkes Bursa’da büyük bir bozguna uğrayacağımızdan söz ediyordu. En zor anlarda bile Göztepe’nin umulmayacak başarılara adını yazdırdığını kabul eden ve bizlere inanlar az değildi.
Bursaspor’u Yenip Elediğimiz İçin Sevinemedik
Bursa’daki maça büyük bir rahatlık havası içinde çıktır. Çünkü artık kaybedecek bir şeyimiz yoktu. Tek yolumuz kazanmak üzere çizilmişti. Bursaspor’lular ise avantajlarını kullanma ve yitirmeme heyecani içindeydiler. Bu maç öncesi Bursaspor yöneticileri verdikleri beyanat ile de kendi seyircilerinin tansiyonunu anormal dereceye ulaştırdılar. Diğer finalistin Galatasaray olması dolayısıyla turu atlayan takım otomatikman Avrupa Kupa Galipleri turnuvasında Türkiye’yi temsil edecekti. Mutlaka kupada oynamak isteyen Bursaspor’luların yöneticileri İzmir’deki maç içinde olan hadiseleri şişirerek ve mübalağalı bir şekilde anlatma k suretiyle maçın atmosferini had safhaya çıkarmışlardı. Böylece Göztepe’li futbolcuları korkutmak suretiyle avantajlı bir duruma geçmek istiyorlardı. Nitekim mahalli gazetelerdeki yazıları ve beyanatları ile Bursaspor’lu yöneticiler emellerine ulaşmışlar ve zaten olgunlaşmışmamış olan seyirciyi patlamaya hazır bir duruma getirmişlerdi.
Bu maçtan önce arkadaşlarımızla konuşurken hocamızın vermiş olduğu talimatın dışındaki düşünce ortaya çıktı. Ben genellikle defansta pek garantiye almadan tamamiyle hücum oynamamızı istemiştim. Arkadaşlara söyledim. Bazıları defansta garanti yapıp maçı kontatakta golle kazanmak fikrini ileri sürdüler. Bu iki düşünceyi birleştirdik ve önce oyunu defansta garantiye alıp sonuç alınmazsa tamamı ile hücum oynamayı kararlaştırdık.
Bursaspor’lular bizim oyunumuzu çözemeyip beraberliğe razı bir oyun çıkardığımızı görünce daha rahat oynamaya başladılar. Çünkü golsüz beraberlik kendilerine yetiyordu. Biz de bu durumdan faydalanarak maçı ortada götürdük. Maçın bitmesine de 20 dakika kala bütün hatlarımızla yüklenmeye başladık. Artık maçın son dakikalarına gelmiştik. Devamlı olarak bastırıyor Bursaspor’u kabuğuna çektiriyorduk. Tribünlerde bile seyirciler maçın sevincini yaşamaya başlamışlardı. Bu sevinci futbolculrda duymaya başlamış olmalılar ki gevşek vaziyette oynadıklarını gördük. İşte bu dakikalar bizim futbol tekniği ve görgüsü üstünlüğümüzü kabul ettirmeye yetti de arttı bile.
Bursaspor’luların Hissiyatını Anlıyorduk Ama İşi Bu Derece Vahşiliğe Götürmek Yakışmazdı
Ve maçın son dakikasında bizim için en sevinçli an geldi çattı. Fevzi’nin sağ tarftan getirip geri çevirdiği topu Nihat kafa şutu ile direğin içine vurdurdu ve iki direğin birleştiği yerden ampul gibi ağlara oturttu. Gol oldu aradan 5 saniye geçti geçmedi hakem maçın bitiş düdüğünü çaldı. Santra bile yapma fırsatını bulamadılar Bursa’lılar. İşte bu gol bizi Türkiye kupası yarı finaline götürürken Avrupa kapılarını da açıyordu. Ne vardı ki bu maçın sevinci kursağımızda kalacaktı.
Türkiye kupasında yarı finale son saniyelerde yükselmenin verdiği olağanüstü sevinçlerini önlemek için arkadaşlarıma sürekli olarak telkinde bulundum. Ve saha ortasında kümelendik, kaldık. İşte bu andan itibaren de ne taşlar, ne şişeler yağdırdılar Bursa’lılar başlarımıza. Saha ortasında kaldığımız 15 dakika içinde atılan taşların hiçbirinin isabet etmemesi bizler için çok büyük şanstı. Zamanla tek tük gelen taşların çoğaldığını gördük. Meğer küçük çocuklar saha dışına çıkıp taş toplayıp içeriye getiriyorlarmış. Biz taşlardan korunmak isterken birden açık tribün tarafından bir grubun tel örgüleri aşıp bize doğru gelmesi ile belki maçta bile atamadığımız deparlarla soyunma odalarına doğru koşturmaya başladık. Oysa Bursa’lılar sanki daha önceden hesaplamışcasına soyunma odalarına giden kapalı tribünün önündeki koridorun üstündeki örtüleri de kaldırmışlardı. Bizler canlı birer atış tahtası gibiydik Bursa’lılar için. Eşofmanları sırtımıza, başımıza sardığımız halde isabet alınca canımızın yanmasını önleyemiyorduk. Hele bu arada Hüseyin’in gözüne Sebahattin’in topuğuna gelen taşlar bizi daha da korkuya sürdü.
Adnan ağabeyin arkasından soyunma odalarına giden koridorda koşuyordum ki, birden yüzükoyun uçtuğumu gördüm. Kramponlu ayakkabılar çimento koridorda kaymıştı.
22 Futbolcunun En iyisi Ali İhsan’dı
Ve İstanbul’a, Türkiye ligi Şampiyonu Galatasaray’ı kendi sahasında kendi seyircisi önünde vurmak için gittik. Avantajlıydık, çünkü ilk maçı 1-0 kazanmıştık. Avantajlıydık, çünkü İstanbul seyircisi olgun ve iyi oynayan ekibi takdir edebilecek kapasitedeydi. Avantajlıydık, çünkü büyük takımlara karşı daha iyi oynuyor ve futbolumuzu tam olarak gösterip sonuca gitmesini biliyorduk.
İstanbul’daki revanş maçına kadar belki rahattık, belki değildik. Fakat hepimizin içinde kazanacağımıza dair bir inanç vardı. Günler boyu bu duygular içinde yaşadık durduk. Bir sevgiliye özlem heyecanı vardı hepimizde. Sanki ortak bir duygu altında birleşmiştik sessizce. Hepimizin gözlerinde okunan Türkiye Kupası’nı kazanmak özlemiydi.
İstanbul’daki maçın normal süresi içinde çok zorlu anlar yaşadık. İzmir’deki galibiyetin avantajını korumak için kapalı bir oyun tutturmamıştık. Göztepe adına yaraşır, Türkiye’nin en iyi futbol oynayan ekibi ünvanını korur bir şekilde açık ve atak oyun tercih etmiştik.
İlk yarıyı 23. dakikada yediğimiz gol ile 1-0 yenik bitirdik. İkinci yarıda mücadelemiz maçı temdite bırakmak üzerine kurulmuştu. Bu arada renkdaş İstanbul’lu rakiplerimizin bir çok gol kaçırdığını da belirtebilirim. Tabii bizim de kaçırdığımız goller oldu. Halil’in, Fevzi’nin ve benim de kaçırdığım gollük fırsatlar yakaladık. Saha içindeki 22 adam da ellerinden geldiği kadar mücadelelerini yapıyorlardı. Kimi iyiydi, kimi kötü. Fakat Ali İhsan vardı ki, tek kelime ile 22 adamın en iyisi, en şahanesiydi. Olağanüstü bir oyun çıkarıyordu. Ali ihsan . Bir virtüöz gibi, bir cambaz gibi, bir elektronik beyin gibiydi. Diğer arkadaşlarımız da tüm güçleriyle çalışıyorlardı. Kalede bir Ali, Galatasaray’ın bomba forvetini etkisiz kılarken önünde bir K. Mehmet ve Sabahattin’in yerine giren Halil modern beklerde aranılan nitelikleri ortaya seriyorlardı. Haf hattında ise genç Özer, usta B. Mehmet ve o gecenin yıldızı Ali İhsan(Rahmetli) vardı. Forvetimiz ise Nihat, Ertan, Fevzi, Gürsel, Mehmet III şeklinde dizilmişti. Ve maçın normal süresi bitince iş temdite kaldı. Temditin ilk yarısının ilk dakikalarından itibaren Galatasaray yarı sahasına ve kalesine bir kabus gibi çöktük. Tüm hatlarımızla Galatasaray kalesini abluka altına almış, kendimize özgü oyun gücümüzle gol kapımızı aralamaya çalışıyorduk. Ve 100. dakika dolarken Nihat tek başına atağa kalktı. Karşısında defansta Türkiye’nin en iyi futbolcuları olan Muzaffer ile Talat vardı. Her ikisini de nefis çalımlarla bellerini kırarcasına geçti. Ceza sahasına girer girmez bomba gibi bir şut patlattı. Top, adaşı fakat rakip kaleci Nihat’ın müdahalesine fırsat kalmadan ampul gibi filelere asıldı kaldı. Stadı dolduran binlerce, onbinlerce seyirci bir süre sessiz kaldı, golün nasıl yapıldığını zihinlerinde düşünürcesine. Sonra bir alkış koptu tufan gibi. Ve bir anda omuzlarımıza aldık Nihat’ı. Temditin ilk yarısının son dakikaları da Galatasaray’ın şaşkınlığı arasında son buldu. Temditin ikinci yarısında tekrar ağırlığımızı ortaya koymuş, futbolumuzu Galatasaray’a kabul ettirmiştik. Artık yorulan rakiplerimiz bize ayak uyduramıyorlardı. Hele Nihat’ın golünden sonra maçı iyice bırakmışlardı. Ve 120 dakikalık mücadele bittiğinde Türkiye kupası şampiyonu olarak alkışlanıyorduk seyirciler tarafından. Omuzlarımızda Adnan Süvari ile altın golün kahramanı Nihat’ımız vardı. Galatasaray futbolcuları, antrenörü ve yöneticilerinin bizleri tebrik edişleri ile İstanbul seyircisinin de ayakta alkışlayışları futbol adına sevinilecek, öğünülecek, yıllarca zihinlerimizden silinmeyecek şekilde tatlı anılar bırakacak davranıştı. Şampiyonluk sevincimiz bir kez daha artmıştı böyle bir hareket karşısında. Ve terlerden sırılsıklam olan formalarımızı İstanbul seyircisi kendilerine şampiyon takımdan bir hatıra olur nedeniyle kapışıyorlardı. Üstümüzde ne forma kalmıştı, ne de çorap ne kramponlu ayakkabılar. En güzel giyisi vardı üstümüzde, sırtımızda, omuzlarımızda artık: ŞAMPİYONLUK.
*Bu yazı Sn. Haydar Evrenosoğlu'nun arşivinden olup, Sn. özant Önçağ'ın katkılarıyla sayfalarımıza taşınmıştır. Bu yazının bir kısmı 15 Ekim 1991 tarihinde yayınlanan Göztepe Spor KUlübü Dergisinde yayınlanmıştır. Sayfanın aşağısında yazının o halini de bulabilirsiniz.
Göztepe, Türkiye kupasını ilk kez kazanıyor. Doğrusunu söylemek gerekirse, bunun çabaları 5 yıldır sürüyordu. Bu yıl kimi zaman şanslı olmamız, kimi zaman inanılmaz maçlar çıkarmamız, olmadık durumlarda beklenmedik sonuçlar almamız da, kupanın kazanılmasında anlatılabilecekler arasındadır.
İlk tur maçında, geçen yılın Türkiye Amatör Futbol şampiyonu ve Başbakanlık Kupası sahibi İzmir Denizgücü ile karşılaştık, aynı kentin takımı olduğu için tek maç yaptık ve 3-0 kazanıp tur atladık. İlk maçımızda fazla zorlandıksa da kazandık. Gollerimizi 42. dakikada Nihat, 47. dakikada Fevzi, 61. dakikada Halil attı. Kupanın ikinci turu otomatik olarak atlandığı için, üçüncü turda karşımıza Gençlerbirliği çıktı.
Ankara'da yapılan kupa maçının ilkinde ben, sakat olduğum için oynayamadım. Gençlerbirliği de lige önem verdiğinden, bu maça eksik kadroyla çıkmıştı. Bu maç 0-0 sonuçlandı. Rovanşta, İzmir'de 3-0'lık galibiyet aldık. Bu maçta Gençlerbirliği, bizi fazla zorlayamamıştı ve böylece kardöfinale kaldık.
Artık, Türkiye kupasında 8 takım kalmıştık. Karşımıza, Antalyaspor'u eleyen Ankara Demirspor çıkmıştı. Bizim için korkulu bir ekip olarak görünmeyen Demirspor ile yaptığımız maçlarda, futbol tarihinde nadir yaşanan olaylar geçti. Ankara'da Demirspor ile yaptığımız lig maçını 1-0 kazandık. 3 gün sonra yapılacak olan kupa maçında da iyi bir sonuç alacağımızı umuyorduk oysa Demirspor, bu maçta lig acısıyla çok kırıcı ve sert oynadı. 26. dakikada Cahit kalemize bir gol attı.
Biraz sonra, Ertan'ın ayağından beraberliğe ulaştık. 41 . dakikada Tuncer'in golüyle devre, 2-1 aleyhimize bitti. 2. yarı, Demirsporluların tekme ve tokatlarından bitap duruma sokulmuştuk artık. Maçın bitmesine bir dakika kala bir gol daha yedik. Maçın rövanşı İzmir'de, gece yapılacaktı. Bizler, gece maçına alışık olduğumuz için daha avantajlıydık. Ayrıca, bize yürekten inanan seyircimizin avantajı da vardı. Maça çok rahat başladık. Güngör, K.Mehmet, Çağlayan, Hüseyin, B.Mehmet, Nevzat, Nihat, Ertan, Fevzi, Gürsel, Fuji Mehmet onbiriyleydik. Ancak 21. dakikada Vural'ın golüyle, Demirspor 1-0 öne geçti. Tüm hesaplarımız altüst olmuştu. Zira gol yemeden 4 gol atmamız gerekiyordu. Bu arada Nevzat'ın yerine Ali İhsan, Nihat'ın yerine Halil oyuna girmişti. Devre bu şekilde bitti ve ilk kez devre arasında, soyunma odasında bütün arkadaşlarıma telkinde bulundum. İçimde kazanacağımıza dair çok büyük bir inanç vardı. Bizlere güvenenleri mahcup etmememiz için çalışmamız gerektiğini hatırlattım. Ve topyekün atak oynayıp, gol atmalıyız dedim. Çok büyük bir inançla sahaya çıktık. Hemen oyunun üstünlüğünü elimize aldık. 59. dakikada Fevzi'nin golüyle hem moral kazandık, hem de seyircinin desteğini aldık. 76. dakikada genç ümidimiz Fuji Mehmet, kaleci Altay'ı ustaca avladı. 2-1 . Bundan sonra, kalemiz çok büyük bir tehlike atlattı. Kalecimiz Güngör, usta Nail'in ayaklarına kapanıp topu alarak, yüzdeyüz golü önledi. Bu hırsla ani bir atak sonucu Fevzi, 3. golümüzü kazandırdı. Artık işi temditte bitiririz diye düşünüyorduk. Ancak, Demirsporlular bir anda çözülmüşlerdi. 85. dakikada ileriye gelen santrhaf Mehmet'in golüyle, 4-1'lik galibiyete erişip, yarıfinal oynamaya hak kazandık.
Türkiye kupasının yarıfinalinde rakibimiz, PTT galibi Bursaspor'du. Bursaspor, bizim için korkulu bir rakipti. Bundan önce, Bursa'da yaptığımız 3 maçta da yenilmiştik. İzmir'deki maçları da rahatlıkla kazanmıştık. İlk maçın İzmir'de oluşu da bizim için büyük bir dezavantajdı. Ve maç gecesi geldi çattı. Bursaspor maçlarını, daha sözün başından özetlersek , Nihat'ın kazandığını söyleyebiliriz. Bursalılar, yakın markaj ve sert oyunları ile, Alsancak'taki maçın istediğimiz şekilde cereyan etmesini önlüyorlardı. Kendi sahalarındaymış gibi, fütursuzca tekme, tokat atarak mücadele eden Bursasporlular, ilk yarıyı Ersel'in ayağından kazandıkları golle, 1-0 önde bitirdiler. 2. yarıda seyirciler, Göztepe'yi değil de, Nihat'ı seyrettiler. Önceki maçlarda kendisine fazla güveniyle, seyirciye laubalice oynuyormuş hissini veren Nihat, işte bu maçta yine kendini gösterip, affettirmek fırsatını buldu. Bu oyuncumuzun, ikinci yarıda bize kazandırdığı golle, hiç olmazsa ümit kapısını biraz olsun aralıyordu. Karşılıklı atılan gollerle maç berabere biterken, herkes Bursa'da büyük bir bozguna uğrayacağımızdan söz ediyordu. Ama, en zor anlarda bile Göztepe'nin umulmayacak başarılara adını yazdırdığını bilen ve bizlere inananlar az değildi.
İkinci maça biz rahat çıktık. Bursaspor daha tedirgindi. Bu maç öncesi, Bursaspor yöneticileri verdikleri beyanat ile de kendi seyircilerinin tansiyonunu anormal dereceye ulaştırdılar. Diğer finalistin Galatasaray olması dolayısıyla, bu turu atlayan takımın otomatikman Avrupa Kupa Galipleri Kupası'nda da, Türkiye'yi temsil edecekti. Buna yöneticilerinin ve yerel basının da katkılarıyla, zaten olgunlaşmamış seyirci, patlamaya hazır duruma gelmişti. Soyunma odasında önce oyunu defansta geriye alıp, sonuç alınmazsa tamamıyla hücum oynamayı kararlaştırdık.
Bursalılar bizim oyunumuzu çözemeyip, beraberliğe razı bir oyun çıkardığımızı görünce, daha rahat oynamaya başladılar. Çünkü, golsüz beraberlik kendilerine yetiyordu. Maçın bitimine 20. dakika kala, bütün hatlarımızla yüklenmeye başladık.
Artık maçın son dakikalarına gelmiştik. Fevzi'nin sağ taraftan getirip geri çevirdiği topu, Nihat kafa şutu ile direğin içine vurdurdu ve iki direğin birleştiği yerden, ampul gibi ağlara oturttu. 5 saniye sonra maç bitti. Ancak sevincimiz kursağımızda kalmıştı. Saha ortasında kümelendik, üstümüze taş yağıyordu. 15 dakika böyle bekledik, taşlar çoğalmıştı. Stad dışından çocuklar içeriye taş atıyorlardı. Biz taşlardan kaçarken, açık tribünde bir grup, saha içinde bize saldırdı. Biz soyunma odalarına kaçarken, kapalıdan taş yağmuru sürüyordu. Zar zor soyunma odalarına vardığımızda, Hüseyin ve Sabahattin yaralanmıştı.
Ve, finaldeydik. Rakibimiz Galatasaray'dı. İlk maçımız İzmir'deydi. İzmir seyircisi tümüyle arkamızdaydı. Ertan Galatasaray'la yapılacak olan ilk final maçı öncesi hastalanmıştı. Gücü böyle bir maça yetecek kadar bile değildi. Bütün bir hafta kendisini moral yönünden yükselterek oynamaya zorladık. Ertan hasta hasta oynamasına rağmen, Galatasaray'a golünü atarak maçı 1 -0 kazanmamızı ve İstanbul'a ümitli gitmemizi sağladı. İstanbul'da ki rövanş maçına çıkarken kazanacağımıza emindik. Hepimizin gözlerinde okunan Türkiye kupasını kazanmak özlemiydi. İzmir'deki galibiyetin avantajını korumak için kapalı bir oyun tutturmamıştık. Türkiye'nin en iyi futbol oynayan ekibi ünvanını korur bir şekilde açık ve atak oyunu tercih etmiştik. İlk yarıyı 23. dakikada yediğimiz gol ile 1-0 yenik bitirdik. Kalede Ali, Galatasaray'ın forvetini etkisiz kılarken, önünde bir K.Mehmet ve Halil modern beklerde aranılan nitelikleri sergiliyorlardı.
Haf hattında ise, genç Özer, usta B. Mehmet ve o gecenin yıldızı Ali İhsan vardı. Forvetimiz ise, Nihat, Ertan, Fevzi, Gürsel, Fuji Mehmet şeklinde dizilmişti. Maç 1-0 bitince iş temdite kaldı. 91. dakikadan itibaren, Galatasaray kalesine bir kabus gibi çöktük. 100. dakikada, Nihat tek başına bir atağa kalkarak, Muzaffer ve Talat'tan sıyrıldı.
Ceza sahasına girdiği anda, bomba gibi bir şutla topu ağlara astı. Temditin ikinci yarısında da futbolumuzu Galatasaray'a kabul ettirmiştik. Artık İstanbul seyircisi de bizi alkışlıyordu. Maçın sonunda, antrenörümüz Adnan Süvari ve altın golün kahramanı Nihat omuzlarımızdaydı.
Tarihimizden
1968-69 Sezonu Türkiye Kupası'nın Öyküsü
- Ayrıntılar
YORUMLAR
KÖŞE YAZILARI
-
İnstagrama kayıtlı 52 milyonluk örneklem üzerinden bakarak Türkiye’de hangi takımın kaç taraftarı var?
10 May 2020Oğuz Reşat Sipahi http://www.sipahi.tk Hangi takımın daha çok taraftarı var? Bu soru çok iç gıdıklayan bir soru biliyorum. Pazar Pazar maçlar da yok. Nereden aklıma geldi diye sorarsanız Dövletimiz sağolsun. İnstagramda Kumluca-Olimpos alanının yüce Dövletmiz tarafından 1. derece sit alanı konumund...
-
Ülkemizde 1098, dünyada 108319 kişiyi covid19 kanlı ve mukuslu kırbacı ile kaybettik...
12 Nisan 2020Oğuz Reşat Sipahi http://www.sipahi.tk *Ülkemizde 1098, dünyada 108.319 kişiyi covid19'un kanlı ve mukuslu kırbacı ile kaybettik... *Ne mutlu bizlere değil ki ülkemiz, covid19 açısından müreffeh ülkeler düzeyini yakalama ve aşma yolunda koşar adımlar ile ilerliyor... Yine de arada iyi şeyler de var...
-
Gözyaşları...
21 Nisan 2019Oğuz Reşat Sipahi http://www.sipahi.tk Uzun zamandır yazasım gelmiyordu ligin ilk devresinde yazacak birşey yoktu pek, ya da dünyevi dertlerden yazasım gelmedi... Ligin ikinci devresinde de yazasım gelmedi bu sefer çoğunlukla dünyevi ailevi dertlerden... Dünkü gözyaşlarına kadar... Taraftarımızın,...
-
Göztepe TEK Büyüktür.
28 Nisan 2018Özkan Cengiz ozkan@ozkancengiz.net Göztepe TEK Büyüktür. Yıllar önceydi amatördeydik, takıma tribünlerin yoğun tepkisi vardı, hoca ve oyuncular fazlaca tepki alıyorlardı. O günlerin yöneticileri ile bir araya geldik. Şaşkındılar, bize nasıl profesyonel çalıştıklarını anlatıyorlardı. Video analizler...
Diğer yazılar: