Size iki ayrı pencere göstereceğim. İstediğiniz yerden bakabilirsiniz. Karar ve yorum sizin. Sözü fazla da uzatmayacağım. Sadece yaşananlar bunlar.
Mardinspor deplasmanına giderken oradaki minik kardeşlerimiz için hazırlanan 70 koli hediyeyi son anda götürememe tehlikesi ile karşı karşıya kalınmasına rağmen birkaç saat içerisinde yapılan olağanüstü koalisyonla hediyeleri pazartesi günü yerine ulaştıran YALI DERNEĞİ üyelerinin bir kısmı İzmir’e dönerken bir kısmı Antalya’da misafir edildiler. (Yardımların toplanmasında ve ulaşmasında GÖZTEPE’ye HİZMET DERNEĞİ ve diğer derneklerimiz , Göztepelist ve birçok Göztepe’linin çok yoğun bir emek
ve çalışma sarfettiğini biliyorum. Burada Mardin’den direk Antalya’ya geçenlerin YALI DERNEĞİ Başkanı Behçet Şenözhür ve arkadaşları olduğu için yazdım. Yanlış anlama olmasın)
Futbol takımımız Mardin maçını takiben pazartesi saat 11.30 da Antalya Havalimanına indi. Sonrasında konaklayacağı Alanya Bera Otele özel otobüsü ile geçti ve istirahate çekildi. Otelde görev yapan Güzelyalı çocuğu Cumhur Akkeçeli kardeşimizin de 48 saat mesaisiyle el üstünde tutuldular. Bir dedikleri iki edilmedi. Her zaman olduğu gibi !!
Pazar gününden itibaren meteoroloji tarafından tüm yurtta mart ayının bakışları kapılara yönlendireceği ve evlerde bulunan fazla kazma küreklerin ısınma malzemesi haline getirileceği uyarıları başladı. Tüm Türkiye evlerindeki ısınma araçlarını harlama derdine düşerken , büyük şehirlerde insanlar evlerinden işyerlerine bin bir zorlukla giderlerken , hatta bazı yerlerde gidemezlerken ,
GÖZTEPE TARAFTARLARI aynen Çankırı deplasmanında olduğu gibi yollara düştüler. Denizli’den sonraki Cankurtaran rampasında tam bir can pazarı yaşandı. Baktıkça insanın ürktüğü ve acaba bir daha sevdiklerimizi görmek mümkün olabilecek mi diye düşündürten bembeyaz bir örtü vardı.
(Facebookta orada yaşanan can pazarı ile ilgili videolar var. Özellikle hocamız ve futbolcularımızın izlemesini dilerim.) Otobüsler kaydı. Polisler geri dönün dedi. Donarsınız , ölürsünüz dediler. Sonuç : İzmir’den gelen 4 otobüs Antalya’dan hareket eden 1 otobüs 1 volt onlarca özel arabaya eklendi ve bir Çarşamba günü sulu kar yağan Alanya Milli Egemenlik Stadının tribünlerine eller ve yüzler soğuktan mosmor halde geldi ve tribünlerdeki yerlerini aldılar.
Çarşamba sabahı yataklarından kalkan oyuncularımız güzel bir kahvaltıdan sonra maçın yapılacağı stada ulaştılar. Zaten dümdüz yoldu. Takım sahil yolundan götürüldü. Baktıkça insanın içini açan nefis bir sahil ve deniz manzarası vardı. Alanya insanının dostça tavırları ilçelerinde büyük EFSANEYİ bir kez daha ağırlamanın gururu ile el sallayanlar bile görülüyordu.
Tribünler Alanya seyircisi ile karşılıklı Göz Göz çekiyordu. Alanya seyircisi efsaneye hak ettiği değeri veriyor ve saygı duyuyordu.
Göztepe futbol takımı karşısında , bin bir türlü maddi imkansızlıkla boğuşan , sahaya çıkacak takımı bile zar zor ikna edebilen bir oyuncular topluluğu vardı. Maç boyunca tek bir pozisyona bile giremeyen bir Alanyaspor karşısında , futbolunen temel ilkelerini uygulayan , rakibine saygı duyarak oynayan ve kapasitesine yakışan bir şekilde işi ilk 45 dakikada bitirip Mardin deplasmanı yorgunluğunun getireceği handikapı en az hasarla atlatan bir takım bekleniyordu. Buna karşılık oyuncularımız her topu alışlarında 2-3 oyuncu geçmeden pas yapmamayı , defalarca sağdan atıp soldan geçmeyi , hele ki 1-0 öne geçtikten sonra takır takır oynayıp farkı açmak yerine Barca gibi bol pas yapıp pas trafiğini her defasında Akın’da sonlandırmayı defalarca başardılar!!! Tabi ki tribünler 70.dakikadan itibaren “Baassss , ikinciyi atın , “ diye bağırmaktan telef oldular.
Tribünler son 20 dakika böyle berbat bir sahada böylesi berbat bir havada bir sürpriz olmaması için dualar ederken Alanyaspor bu süreçte GÖZTEPE karşısında sadece 2 kişi ile defans yapıyor geri kalan oyuncuların tamamı bizim yarı alanımızda
gol atma çabasına girişiyordu. Buna rağmen vasatı aşan bir oyuncuları olmadığı için tehlikeli bir pozisyon olmuyordu. 16 yaşında bir kız çocuğu babasına : “Baba. Saha kaygan. Fırtına da var. Yağmur devam ediyor. Allah korusun ters bir top
gelse , birisi kaysa düşse kazara bir gol yeriz. Takım neden yüklenip ikinciyi atmıyor ki? “ diye soruyordu. Bu sırada takım rahatça kaptığı toplarda 3 e 2 4 e 2 5 e 2 yapabilecekken bir sağa bir sola bir geriye paslar yaparak zamanı
öldürme derdinde. Bazen de Tayfun orta sahaya kadar gelip topu aldığında pas verecek bir oyuncu bulamayınca kendi başına gitmeye ve gol yapmaya çalışıyor.
Ama onun özelliği bu değil ki? Ona getirip ceza sahası içi ya da civarında verecekler ki o da gol yapacak.
Söylenecek çok şey var belki. Ama bence işin püf noktası ve can alıcı yönü bence şu : Dakika 90. Rakip serbest atış kullanıyor. Mesafe yaklaşık 40 metre. Top süzülerek geliyor. Rakip oyuncu topa yükseliyor. Top kafasına sadece dokunuyor ve tam köşeye gidiyor. Futbolda havadan gelen yüksek topları öncelikle kim alır ? STOPER. Takımdan forvet çıktığında oyuna giren oyuncu kim ?
ABDÜLVAHİT. Başka kim var ? ANIL. Başka stoper varmı takımda ? Var.
Rahmetli Kemal Sunal’ın Kibar Feyzo filminin final sahnesindeki repliği çoğunuz hatırlarsınız. Ben de öyle bitireyim: Peki hakim beyim. Sen okumuşsun, sen akıllısın. Durum ahval bundan ibaret. Şimdi sen söyle : SUÇLU KİM ?
Mustafa Dalyanoğlu