Bülent Buda,Milliyet
“Ben bu kadarını hak etmiyorum” diyor Yavuz Zorlu... O, ‘rafine’ bir Altaylı. Düzeyli bir futbolsever. Artık statlara gitmek istemiyor. Aldatıldığını düşünüyor. “Türk futbolunda dönen fırıldakların, yetersizliklerin bir parçası olmak istemiyorum. Bu spora olan sevgim azaldı. İnançlarımı yitirdim” diyor.
Birlikte futbol izlediğim, konuştuğum, farklı renklerin tutkunu çoğu arkadaşım da Yavuz gibi düşünüyor. Aldatılmışlık duygusu, salt oyun alanlarında sergilenen futbolun niteliğinden kaynaklanmıyor. Onu yönetenlerin, biçimlendirenlerin, yorumlayanların sahtecilikleri, çıkar çatışmaları, paylaşım kavgaları itiyor bu tür duygulara Yavuz ve de onun gibilerini. Onlar, futbolu, yalnız yarışma, rekabet boyutlarıyla izlemek, duygulanmak, sevinmek, üzülmek, birbirleriyle dalga geçmek, kızdırmak, yeri geldiğinde de birbirlerini anlamayı, hayatın doğal bir akışı olarak bilmek istiyorlar.
Karşıtlıklar olmasaydı hayat tatsız-tuzsuz, çekilmez olurdu. Bizim Barış (Yengiloğlu), bu olguyu yaşamın içine taşımada müthiş becerikli. Veriyor gazı çevresine, gelen tepkileri, kahkahalarıyla karşılıyor. Yani adam, ‘sıfır asit rafine’ bir fırlama. Kaç mikron imbikten geçtiğini sevgili babası bile tahmin edemiyor. Şu sıralar beni de kobay gibi kullanıyor:
- Abi, Karşıyaka’yla Altay’ı yazarken ‘aşure’ gibisin. Tadından yenilmiyor. Sıra Göztepe’ye geldiğinde, ağzında olmayan azı dişlerini gösteriyorsun...
Bende adrenalin anında tavan yapıyor. Öfke, kızgınlık hormonlarım açığa çıkıyor. Oğlan fırlama, biliyor beni nasıl çileden çıkaracağını. Doğrusunu isterseniz; Karşıyaka ile Altay’a ilişkin beklentilerimi sıfırladım. Onlar maçlarını bitirmeden, ben sezonu kapatmış gibiyim. Göztepe‘ye gelince durum değişiyor. Bu sezon İzmir’den çıkabilecek tek ‘şampiyon’ adayı onlar. Oynadıkları lige göre güçlü, seçenekli bir kadroları var. Üstelik parasal açıdan sorunsuz ve de müthiş bir taraftar desteğiyle oynuyorlar. Bu uygun koşullarda maç/puan kaybetmelerini sindiremiyorum. Ve de yakıştıramıyorum. Bu nedenlerle de su koyuvermesinler diye, kalemin ucunu biraz sertleştiriyorum. Hepsi bu...
Uydu mu Barış efendi!