Futbolun sosyolojik altyapısı olduğunu hiçbir zaman unutmamak gerektir. İstediğiniz kadar kurumsallaşın , istediğiniz kadar profesyonel insanlar eli ile yönetilin ,futbolun seyir zevkini , gösteri yönünü , tutkuyu , sevdayı ortaya koyacak olan tribünlerdir. Tribünler hem bu yönü ile hem de aldığı ve alacağı lisanslı ürünler ile kulübüne katkı yapar. Eğer hedef kitlenizi memnun ediyorsanız futbol endüstrisi 1 koyup çok almanın çok kolay mümkün olduğu bir sektördür.
Bunun üzerine tez canlı , çabuk doldurulabilen , akıl ve mantıktan ziyade , duygu , düşünüş ve hissedişleri ile yaşayan Akdeniz insanı özellikleri taşıyan bir tribününüz varsa bu daha da kolay olur. Bütün bunların üzerine , GÖZTEPE ve ARMA SEVGİSİNİ koyarsanız , sağda solda ; “Ya , bir GOZZA markası yaptık. Mağazalar yukarıdan aşağı 4.ligde bile üç İstanbul Takımından sonra ülkemizde en çok ciroyu yapan marka oldu.” Övünmesini rahat rahat yapabilirsiniz.
Bu durum, kulüp yönetimi ve kurumsallaşma adına bir başarıdır. Alkışlamak gerekir. Yönetim ve taraftar bütünleşmiş istenilen tabloyu ortaya koymuştur. Yönetim kendisinden beklenen kalitede ürünler sunmuş , hedef kitle de kayıtsız kalmamış ve bu markayı başarıya götürmüştür. Sadece İzmir ili sınırları içerisindeki mağaza ve gezici karavan ile bu başarı gelmiştir. Göztepe taraftarı kendisine sunulan kaliteyi inkar etmemiş , kendisine yakışanı yapmıştır.
Futbol takımı istenilen kalitede oyuncu ve teknik direktör seçimi yapılmayınca başarıyı yakalayamamıştır. Ancak bu noktada taraftar yine de normal şartlarda herhangi bir destek bulmaması gereken oyuncular grubunu içeride ve dışarıda yalnız bırakmamış , can-ı gönülden desteklemiştir. Bu noktada , yönetimin taraftara kaliteli teknik direktör ve kaliteli oyuncular ile önümüzdeki sezon eze eze kazancak bir takım kurma borcu oluşmuştur.
Yönetimimize ışık tutabilir amacı ile iki küçük ayrıntıyı yazarak bitirmek isterim yazımı. Sezonun ilk maçını hatırlayınız. İstenmeyen olaylar yaşansa da ; sezonun ilk deplasmanına GÖZTEPE TARAFTARI 1500 taraftarını taşımıştır. Halbuki tepeden tırnağa değişmiş ama hiçbir kalburüstü transfer yapılmamış bir takım ortada iken. İkinci örnek ; yükselme grubunun ilk maçı : Takım yine değişmiş , doğru dürüst bir kalburüstü transfer yok ama Güngören stadının tribünlerinde 1300 GÖZTEPE taraftarı. Coşkulu ve arzulu.
Bu noktada şu topçu bu topçu alınsın ukalalığına girmek istemem. Zaten ne benim haddimdir ne de görevim. Kimsenin işine karışamam haddimi de aşamam. Sıradan bir taraftar olarak görevim , sevmek , çok sevmek, daha çok sevmek , ve şartlar ne olursa olsun destek vermek. Sadece şunu düşünüyorum : Misal olarak takımın başına kariyerli , disiplinli, hem Türkiye’nin ve hatta dünyanın tanıdığı marka olmuş yerli bir hoca getirilse (isim mevzu bahis değil , hayal kuruyoruz) :
1 – Bu hoca İzmir’e indiğinde havaalanındaki karşılama dillere destan olur.
2 – İlk maç Atatürk Stadında olur ve kapalı gişe oynarız.
O hocaya vereceğiniz parayı sadece tribün hasılatı ile 3 e 5 e katlarsınız. Vsvsvs. Bu tribünün içinden gelen bir kişi olarak yönetimimize sesleniyorum. Ben bu heyecanı şimdi bu satırları yazarken bile hissedebiliyorum.
Siz de hissedin lütfen.
SAYGILARIMLA…
EN BÜYÜK OLMAK EN KÖTÜ GÜNÜNDE GÖZTEPE’Lİ OLMAKTIR…
MUSTAFA DALYANOĞLU…