Lige çıktığımızdan beri sıralama olarak en başarılı sezonu geçirdiğimiz ve Tamer Tuna yönetiminde altıncı olduğumuz 2017-2018 sezonundan bu yana belki de oyun anlamında en memnun olduğumuz dönemdi üst üste dört maçlık galibiyet serisi yakaladığımız dönem…
Ancak, ben; Dört maçlık seri sonunda KURTULDUK!(MU?) başlıklı bir yazı yazmış ve takımların devre arası transferlerini henüz tamamlamadığını ve kadrolarını oturtamadığını, Antalyaspor’u Katar dönüşü avantajlı yakaladığımızı, Malatyaspor’un takviyelerinin tamamını transfer ettikten bir gün sonra kadroya koyarak saha içinde bocaladığını, Sivasspor’u 10’dan fazla eksikle yakaladığımızı belirterek önümüzde çok zorlu bir dönem olduğunu ve aldanmamamız gerektiğini vurgulamıştım. (Merak edenler ya da hatırlamak isteyenler Göztepelist sayfamız üzerinden yazıya ulaşabilir)
Tüm bunlara ilave olarak, ligin ilerleyen döneminde saha içi ve özellikle de saha dışı(!) etkenlerin de devreye girmesiyle zorlu bir periyodun bizleri beklediğini, özellikle atıl durumdaki iki yabancıyı bedeli ne olursa olsun göndererek yerlerine ihtiyaç doğrultusunda mutlaka takviye yapılması gerektiğini vurgulamıştım, yapılmadı…
Şimdi Marko ve Burekovic gibi iki ATM oyuncusuyla güzel bir lahana turşusu kurabiliriz(!)
‘Ben demiştim’ muhabbetini bir kenarıya koyarsak; Geçen sene ki takımın en sıkıntılı bölgelerine sezon öncesi transfer yapılmadığı gibi, devre arası yapılan transferleri de kadroya monte edilmedi (edilemedi) ki biz bu senaryoya zaten alışkınız.
Henüz devre arası transfer ettiğimiz yabancıları Tannane, Moubandje, Di Santo, Piric’i aynı on bir içerisinde göremedik. Tabii ki de hepsi aynı anda aynı kadroda bulunmalı demiyorum, ancak özellikle belli ve herkesin malumu olan bazı bölgeler sıkıntılıyken ısrarla ezber kadro ve senaryolarla gidiyor olmak, rakiplerin ekmeğine yağ sürmenin de ötesinde ekmeklerini kızartıp bir de zeytinyağlı çökelek ile servis etmek gibi gözüküyor sanki…
Peki ama transfer dönemi kapanmışken ve Göztepe lig tarihindeki en fazla iç mağlubiyet sayılarından birine ulaşan sezonunu yaşıyorken ne yapmalı?
Her şeyden önce; -diğer oyuncuları yok sayarak- artık iki metrede de kırk metrede de birbirini arayan ve sadece birbirlerine pas atan saha içindeki üçlü-dörtlü koalisyon ortaklarını bozarak yerlerine liyakatli oyuncular monte edilmeli.
Gerçekten istekli ve formayı hak eden oyunculara pas atmayan, onları dışarıda tutmaya çalışan, bölgesinde oynadığı arkadaşı yedek kaldı diye yerine oynayanları yok sayan isimler varsa nüfustaki ismi ve sahadaki cismi ne olursa olsun kulübeye mahkûm edilmeli.
İkinci olarak; en sıkıntılı bölgelerimizden biri olan ve değişen iki oyuncuyla da istenilen randıman alınamayan sağ bekte farklı arayışlara gidilmeli. Belki de asıl yeri orası olmayan biri devşirilmeli… Belki Baku, belki Lorency belki de farklı biri…
Son olarak; maç 0-0 iken de 4-0 öndeyken de 3-1 gerideyken de aynı sistemle devam etme, belli dakikadan önce oyuncu değiştirmeme saplantısı son bulmalı.
Unutmamak lazım ki;
Maestro’lar sürekli aynı ritim ile orkestrayı yönetmez hocam…
Ve şurası kesin ki;
Bu ligde kalmamız için savaşıyorsan, El Maestro olmanın yanında, adının başına ‘NEŞTER’i de koymalısın!
Hem de hiç kimseyi dinlemeden…
Süleyman YENGİL