Aslında bu tip yazılarda, önce anlatılan kişinin geçmiş dönemde yaptığı işlerden bahsedilir, sonra günümüze gelinir ve oyun tarzı anlatılır.
Bunu yapmak istemiyorum…
Sizleri, 2010 yılında U-19 Milli Takımı’nın teknik direktörü olduğu ve aynı zamanda Reşit Çetiner’in U-21 milli takımındaki yardımcılığını yaptığı gibi detaylarla boğmak istemiyorum. Buna ihtiyacımız olduğunu düşünmüyorum. İhtiyacımız olan şey bu güzel oyunu, nasıl daha güzel hale getirebildiğinden bahsetmek ve bunu özümsemek.
Özellikle ülke futbolunun skor odaklı bir yapıda olması, kazananın her zaman haklı kaybeden ise her zaman beceriksiz olarak görüldüğü bu topraklarda Kemal Özdeş gibi insanların çoğalması için güzel bir örnek. Ülkedeki futbol kulüplerinin kötü yönetildiği, her birinin borç batağında olduğu, alınan kötü sonuçların nedeninin her zaman teknik direktörler olarak görüldüğü bir coğrafyada işleri pek kolay değil teknik direktörlerin. Özellikle oyunun her bir safhasında yapılanların bir öneminin olmadığı, 90 dakika sonunda hakemin bitiş düdüğü sonrası tabelada ne yazdığının önemli olduğu, saha içinde olanlardan çok (pek anlayan olmadığı için) saha dışının daha çok konuşulduğu spor programlarının varlığı sürdüğü sürece Kemal Özdeş ve onun gibilerin değeri geç anlaşılacak.
2008 Avrupa şampiyonası yarı finalindeki dört takımın teknik direktörü de ülkemizde görev almış isimlerdi. Löw, Fatih Terim, Hiddink ve Aragones. Aragones dışındakiler 2008’den önce görev alırken o şampiyona sonrası Fenerbahçe ile anlaşmış ve başarısız olmuştu. Löw ise Almanya milli takımının başına geçtiğinde basın mensuplarının sorularını yanıtlarken, basının kötü sonuçların ardından acımasız olabileceğine dair soruya “Ben Türkiye’de çalıştım, hem de Fenerbahçe’yi çalıştırdım, basın benim için sorun olmaz” diye cevaplamıştı.
Bu cevap, ülkedeki futbol anlayışını, sabırsızlığı ve her şeyden önemlisi bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunduğunu anlatan güzel bir cevaptı. Kazanılan maçtan sonra methiyeler düzülen takımların, ertesi hafta kaybettiğinde yerden yere vurulduğu bir ortamdayız. Kanat forvetlerinin 4-4-2’nin kanatlarına yazıldığı, 10 numaraların, 8 numaraya atıldığı bir şuursuzluk hâkim.
Kemal Özdeş, böyle bir şuursuzluğun arasındaki umut ışığı.
Bugüne kadar görev aldığı tüm takımlarda hücum oynamayı amaç edinmiş, dinamik ve de hareketli bir hücum hattı üzerinde durmuş, son derece zeki bir o kadarda etkileyici bir teknik direktör Kemal Özdeş. Gıpta ile bakıp, hakkında paragraflarca sayfa yazdığımız Almanya’daki genç teknik direktörlere bakınca, Kemal hocanın 48 yaşında olması, ülke koşulları için genç sayılabilecek yaşta olması, gelecek adına umutla bakmamızı sağlıyor. Oyunun, sadece skor odaklı olmadığını anladığımız gün o ve onun gibiler daha çok övgüye mahzar olacaktır. Özellikle oyun yapılarındaki zekâ pırıltısı görüldüğünde.
Kemal Özdeş, Manisa Celal Bayar Üniversitesi tedrisatından. Bunu özellikle belirtmek istedim. Çünkü futbola farklı bakan ve bir dönem skor olarak da son derece başarılı Ersun Yanal ve 2004’te elim bir trafik kazasında kaybettiğimiz, dönemin yükselen değeri Tevfik Lav, Celal Bayar Üniversitesinden mezunlar.
Ersun Yanal’ın uzun süre yardımcılığını yapmış biri Kemal Hoca. Ondan aldığı bazı sihirli dokunuşlar var oyununda. Farkları da var aynı zamanda. Ersun Yanal, tabiri caizse tam bir çılgındı. Kimsenin oynamaya cesaret edemediği (hala daha cesaret edebilen yok denecek kadar az) 3-5-2’yi Türkiye liginde kullanmış, ancak özellikle kanat beklerinin rotasyonunda yaşadığı sıkıntıdan dolayı aynı performansı ve verimi alamayarak çok iyi başladığı sezonları hüsran ile bitirmişti.
Kemal Özdeş ise bunu yapmaktan kaçınıyor. İki bekini ileri çıkarmaktan çok savunma bloğunu dörtlü sabitlemeyi seçiyor. Buradaki amaç, kanat oyuncuları ve orta saha ileri çıktığında eksik yakalanmamak. Sarri’nin, Napoli’de sıklıkla uyguladığı bir şekilde, hücum eden kanadın tam tersi kanattaki bek hücuma katılmak yerine savunmayı üçlemekte. Böylece, hücum ederken savunma tedbirlerini elden bırakmıyor. Veysel Sarı’dan bir stoper yaratarak, Real Madrid’in Sergio Ramos’tan, Barcelona’nın Mascherano’dan yararlandığı gibi hızlı ve ayağı nispeten iyi bir oyuncuyu merkez tandeminde kullanıyor. Veysel’in yanında, hava toplarına hâkim, derin hatta savunma yapan bir takımda etkili bir performans gösterebilecek bir stopere sahip, Ben Youssef.
Bunun dışında savunma bloğu iki aynı tipte bek ile tamamlanıyor. Popov ve Viegneau. İkiside birbirinin oyun bölgelerini dikkatlice takip ediyorlar. Biri hücum ettiğinde, diğeri geride kalmayı tercih ediyor. Bu genellikle Viegneau oluyor. Ancak ikisinin de eşit derecede savunmaya ve hücuma katkı verdiğini unutmamak gerekiyor. Bu bek kullanımı yıllarca yanında çalıştığı Ersun Yanal’ın felsefesinden farklı.
Orta sahası ise iki hızlı kanat oyuncusu, son derece efektif iki orta saha tandemi (bir merkez orta saha özelliğinde defansif orta saha oyuncusu, bir direkt defansif orta saha oyuncusu) ve önlerinde 10 numara gibi duran ama asıl görevi duvar olmak olan bir ofansif orta saha oyuncusundan ibaret. Merkezinde rotasyon yaptığı zamanlarda 3 farklı oyuncu ile oynuyor. Pavelka (merkez orta saha), Tarkan Serbest (6.5 numara) ve de Sadiku (defansif orta saha) bu üçlü rotasyon içinde hali hazırdaki iki mevki için rekabet içinde.
Bu ikilinin önünde İlhan Depe yer alıyor. Takımın en ileri ucunda gözüküyor çoğunlukla. Bunun sebebi Diagne’ye atılan uzun toplardan dolayı orta saha çizgisine gelerek topu indirmek ve takımını hücuma çıkartmak. Bu yüzden sık sık orta saha çizgisine geliyor Diagne. Bu da İlhan’ı iler uçtaki son adam yapıyor maç içerisinde.
İki farklı hücum planları mevcut. Bunu uygularken son derece disiplinliler. Hücuma çıkmadan hemen önceki planları, kendi ikinci bölgelerinde kalabalık kalmak. Birinci bölgeye sarkan tek oyuncu Ben Youssef. Bunun sebebi Ben Youssef’in yavaş bir oyuncu olması. Ceza sahasına en yakın Kasımpaşalı oyuncu o oluyor genelde.
Takım halinde ikinci bölgede aktif pres uygulamıyorlar. Kendi yarı sahalarına yerleştiklerinde koordineli bir şekilde savunma yapıyorlar. Amaç topu kazanmak ve en kısa sürede rakip sahaya geçmek. Bunun benzerini Jose Mourinho’nun Inter’inde görmüştük. Buradan biraz ilham aldığını söylesek çok yanılmış olmayız. Genel olarak yetenek farkı bariz biçimde eksik olan takımlar için Jose Mourinho’nun İnter’i bir idol, bir rol model olabiliyor.
Savunma zaaflarını yüksek hatta sürekli bir pres ile değil, ikinci bölgede topun arkasına geçerek alan daraltma üzerine bir savunma oyunu benimsemiş olmaları, ortalama pozisyonlardan da belli olacağı gibi bir tercih ve bu tercih şu ana kadar doğru işlemiş durumda. Savunmayı, orta hat üzerinde kurup, derin hatta doğru kayarak yapmaları, rakibin beklerini çıkarmasına, Kasımpaşa’nın da istediğini almasına yardımcı oluyor.
Hücumda ise kullandıkları bu savunma oyunu, rahat hücum etmelerine olanak sağlıyor. Bunun en büyük nedeni, derin hatta kadar kayan savunma bloğunun neticesinde, yukarıda da belirttiğim gibi rakibin beklerini hücum anlamında oyuna sokması. Bu sayede, Kasımpaşa’nın iki hızlı kanat oyuncusu, adam eksiltme yeteneklerini de bolca kullanarak rakip savunmayı eksik yakalıyor ve etkin kontra ataklar bulmalarını sağlıyor.
Savunma tarafında oyunu ikinci bölgede karşılayıp orta hatta pres yapmayıp alan savunması yapıyor Kemal Özdeş’in takımı. Pres yaparak alan kaybetmek yerine, oyuncularının sahaya yerleşmesini istiyor. Böylece sahaya 4-4-1-1 şeklinde dizilerek alanı iki dörtlü blok halinde savunabiliyor.
Son iki lig maçında (Galatasaray ve Alanyaspor) Panelka ile oynamayı tercih ediyor. Eduok’un yerine zaman zaman tercih ettiği İlhan Depe ile başladı Alanyaspor maçına. Galatasaray maçında ise orta saha tandemini Sadiku ve Panelka ile kurmuştu. Bunun sebebi orta sahada yaşadığı basit top kayıplarını mümkün olduğunca azaltmaktı. Özellikle rakip yarı sahada pas yüzdesi ortalamanın altına düşüyor. Bunu önlemek için rakip sahada daha isabetli pas yapabilecek oyuncuları tercih etmesi oldukça normal.
Yine son iki lig maçında (Galatasaray ve Alanyaspor) hücum ederken merkezi kullanmakta son derece başarısız oldu Kemal Özdeş’in takımı. Oyunu merkezde kuran Diagne’nin etkisizleştirildiği noktada B planı olarak görülen, merkezi kullanmadan kanatları kullanması pozisyon üstünlüğü veriyormuş gibi görünse de son derece verimsiz. Ligin ilk dört maçında yaptığı gibi topu rakibe verdiğinde başarılı olan hücum oyununu, Alanyaspor maçında rakibin kendi silahı ile onu vurmasına engel olamadı. Alanyaspor, topu rakibine vererek (Yüzde 58 topla oynadı Kasımpaşaspor) merkezde ve kanatlarda baskı ile Kasımpaşa’nın ilk dört maçtaki üstün oynamasına neden olan hücum oyununu bozdu. Bekleri yeterince ileri çıkmadığı (en azından birinin) rakibin de geride son derece kompakt kaldığı anda bir C planı ortaya koymak Kasımpaşa için önemli. Diagne’nin kendisine atılan uzun topları indirmesi, bunu yapamadığında ise merkezi kullanmadan direkt kanatlara doğru oyunun kayması üzerine oyunu baskılı ve derin hatta kompakt kalan her takım için sorunsuz bir maç çıkarmasını sağlayacaktır.
Çünkü Kemal Özdeş’in düşüncesi, yukarıda da belirttiğim gibi rakibin boşalttığı alanlara rakibin beklerini çıkardığı ve oraya deplase olan kanat oyuncuları üzerine kurulu oyunu, rakip topu kendi takımına verdiğinde işlemiyor. Rakibin bekleri yerlerini terk etmediği sürece hızlı kanat oyuncularına sahip olmak avantaja dönüşmüyor.
Diagne’nin dışında ceza sahası içinde bir oyuncunun etkinliği olmadığı için sistem rakip topu Kemal Özdeş’in takımına verdiğinde kilitleniyor. Tüm oyun planı rakip beklerin alanlarını terk etmesi üzerine kurulduğu için ekstra bir oyuna ihtiyaç duyulmakta.
Bunun için Eduok’dan vazgeçmeden İlhan Depe’nin orta sahada yer almadığı bir organizasyon şart. Kemal Özdeş, farklı yapısı ile buna etkin bir çözümü mutlak suretle bulacaktı ancak yine de sorunları bitmeyecekti. Çünkü sorunun temeli elindeki dar kadro ve yetenek olarak birbirinden oldukça uzak orta saha rotasyonu. Eğer Kasımpaşa yönetimiyle çıkan anlaşmazlıklar sonucunda kulüpten ayrılmamış olsaydı, sezonun ilerleyen günlerinde 4-4-2’ye dönerek bir C planı oluşturabilirdi. Bunu yapacak kadro yapısı elinde olmasa da şapkadan tavşan çıkaracak kadar yetenekli bir teknik direktör Kemal Hoca.
Ne yazık ki kulüple yollarının ayrılması, oyun anlayışına sekte vurmasa da, ülke futboluna katkıda bir sekte vurmuş durumda. Pragmatik yönünü bir sonraki takımında mutlaka göreceğiz. Bundan hiç şüphem yok.
kaynak: http://plasedergi.com