Ahmet Talimciler-Taraf
Tıpkı toplumsal hayatımızın diğer alanlarında olduğu gibi spor/futbol alanında da işler beklendiği gibi yürümüyor! Futbol sahalarında şiddeti ortadan kaldırmak için yürürlüğe konulduğu iddia edilen uygulama sonrası tribünlerde adeta in cin top oynuyor. Maçlara gitmek isteyen taraftarların şikâyetlerine, kulüp yönetimlerinin isyanları eşlik ediyor ama her nedense futbolun marka değerinin üzerine titreyen Federasyon’dan tık yok!
Futbolun en önemli unsuru olan taraftarların maçlara gitmediği bir düzenin devlet eliyle inşa edildiği bir yapının içerisinde yaşıyoruz, konu hakkında en fazla söz söylemesi gereken futbol medyası ise üç maymunu oynuyor. Bindiği dalı kesen ve bunun farkında olmayan futbol medyası ve futbolun önde gelen büyük kulüpleri sırtlarını devlete ve yayıncı kuruluşa dayamış durumdalar. Onlardan gelecek işaret doğrultusunda uygulanan sistemin ne kadar isabetli olduğunu dile getiren yayınlar yapmayı adeta görev addediyorlar.
Öte yandan futbolda dönen para miktarı dudak uçuklatmaya devam ediyor. Bir tarafta milyonlarca euroluk transfer bedeli ile takım değiştiren futbolcular bulunuyor öte yanda ise binlerce lira yorumculuk bedeli alan eski futbolcular. Ortada ise herhangi bir başarının olmadığı, tam anlamıyla evlere şenlik bir futbol kurgusuna dayanan kulüplerimiz yer alıyor. Hakikaten bir terslik var, ortada gittikçe daha fazla para dönüyor buna karşın ise izlediğimiz futbol her geçen gün daha fazla zevksiz ve çekilmez hâle dönüşüyor. Bir de futbol medyasının anlı şanlı köşe yazarlarının sormadığı soruya geliyoruz: peki bu kadar para bu oyunun içerisinde ne arıyor ve bu paralar nereden gelip nereye gidiyor?
Taraftarlara yönelik deplasman yasağının kalkmasını isteyen Beşiktaş ve Fenerbahçe’ye karşın Trabzonspor ve Galatasaray kulübü bu yasağın sürdürülmesini istediler. Galatasaray kulübü divan kurulu öncesi yaptığı açıklamada muhalif haberler yapan yayın organlarına yasak getirdiğini duyurdu. Sözlerine ezeli rakibimiz ebedi dostumuz şeklinde başlamayı maharet sayan yöneticiler her nedense konu taraftarların deplasman maçlarına gitmesine geldiğinde yasaklamayı seçiyorlar. Hatta bu zihniyeti kendisinin aleyhine yayınlar yaptığını ileri sürdüğü gazeteleri divan kurulu salonuna almamaya kadar götürebiliyorlar.
Ülkemizin demokratik bir hukuk devleti olduğu konusunda ısrarla vurgu yapan başta siyasilerimiz özellikle de spordan sorumlu Devlet Bakanı’mız olmak üzere, sözkonusu yasaklar konusunda konuşmamayı tercih ediyorlar. Taraftarların stadyumlardan dışarıda bırakıldığı, deplasmanlara götürülmediği ve bunun taraftarların iyiliği için yapıldığını söyleyen bir futbol ülkesinde yaşıyoruz. Ayrıca futbol medyasının bir kısmının muhalif yayın yaptığı için kendisini Türkiye olarak lanse eden bir kulüp tarafından haber alma özgürlüğünün engellendiği bir ülkeyiz ve buna karşın futbol medyasında bir protesto sözkonusu değil. Her şeyi ‘mış gibi’ yaşayarak günü kurtarmayı pek seviyoruz, buna karşın geleceğimizi hızla tüketmekte olduğumuzu bir türlü göremiyoruz.
Bu ülkenin insanlarının en önemli bileşenlerinden bir tanesi olan futbol, hızla elimizden kayıyor. Taraftarlar stadyumlardan uzaklaş(tırıl)ırken, yaşananları normalleştirme görevini üzerine alan futbol medyası, yaptığının karşılığı olarak baskı ve sansüre boyun eğmeyi kabulleniyor. Siyaset her geçen gün biraz daha fazla futbol üzerinden kendisini var etmek için oyuna müdahil oluyor ve olan ise futbol tutkumuza oluyor!
Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.