Baba Beni Maça Götür(me)!
Dünkü yaşanan müessif hadise herkesin önünde açık ve net bir şekilde olmuştur. Deliller sabittir, olay adli makamlara sevk edilmiş ve İzmir Valiliği gereken tahkikatı yapmaktadır. Dileriz öncelikle Mehmet Çakır kardeşimiz sağlığına en kısa sürede kavuşur ve bundan sonra ülkede kimse böyle bir olayı yapmaya cesaret bile edemez! Amaç dünkü olayın kritiğini yapmaktan ziyade bir baba ve orta yaşta bir Göztepeli olarak dünkü hissiyatımı kaleme almaktır.
Oğuz’la kimi zaman muhabbetlerimizde ülkemizde en büyük sorunun işini iyi yapan insan eksikliği olduğunu söyler dururuz. Dün kör şeytanın gözüne sokarcasına geldi bu! Organize bir şekilde maçtan önce hem de işi ve görevi insan hayatı kurtarmak olan ambulans görevlisi iki kişinin maçtan önce suç unsuru olan işaret fişekleri, maytap vs. olan malzemeleri deplasman tarafına yerleştirmeleri ile başlayan, insan hayatına açıktan kast eden işaret fişeğinin Göztepe tribünlerine atılması ve akabinde olası bir infiale karşı barikat önleminin alınmaması, sahaya giren taraftarın 50 metrelik deparı boyunca hiçbir engelle karşılaşmaması ve o menfur saldırıyı gerçekleştirmesi sonucu geldiğimiz nokta büyük bir güvenlik endişesidir hepimiz için. Bu arada kaleci Ozan Evrim Özenç’e geçmiş olsun, Mehmet Çakır kardeşimize de acil şifalar diliyorum.
Bilindiği üzere bu satırın yazarı kendisini amatör taraftar olarak adlandırır, genelde münferit hareket eder, gider gelir maçlara imkânları elverdiğince ve fırsat bulduğunca. “Kızım da oğlum da seni sevecek Göztepe” şiarıyla her ikisini de Göztepemizin adının geçtiği hemen her yere götürmeye çalıştım ve bundan gurur duymalarından öte onun bir parçası olmalarını istedim.
Kızım da oğlum da sayısız hentbol, voleybol ve futbol maçına gittiler bir yaşlarını doldurmadan. Kızımın Denizli’de Kızlar Voleybol maçı sonrası Deniz Durmaz’a polislerin bize neden çok sert baktığını sorduğunu, Atatürk stadında oğlumun bebekken koltukta uyuyup su almaya giderken Sinan Adamoğlu’na emanet ettiğimi, Mustafa Dalyanoğlu abinin kucağında 6 aylıkken Aydın’da hentbol maçı sonrası sahaya indiğini, Akın Yaran’la açıkta Göz Göz çektiğini, Doğanlar’da Oğuz’un ve Özkan Cengiz’in çocuklarıyla birlikte maç sonrası galibiyet özçekimi seremonilerimizi ve Antalya’da salya sümük Oğuz’la birbirimize sarılıp ağlarken Doğa ve Nazlı Hilal’in bize bakarak gülmelerini ve sayısız güzel olayı hatırladım bunları yazıya dökerken…
Hafta başında maratondan bilet almayı planlarken, Oğuz’un çocuklarıyla gitme teklifi üzerine Batı 202’den aldık biletlerimizi. Bizim adımıza makastan çıkma anı buydu, aksi takdirde biz de fişeğin atıldığı yerde olacaktık ve belki de rahmetli babamın ikinci sene-i devriyesinde böyle bir şey bizim başımıza gelecekti oğlumla birlikte, ama yine de hala bağrımız yanık yaralanan kardeşimiz yüzünden.
Pazar günkü faciadan kendime gelmeye çalışırken ilk defa kendimi bu kadar kötü hissettim bir baba ve de Göztepeli olarak: Kapıyı açan ve rahatsız olduğu için maça bizimle gelemeyen kızımın (ki kendisi bu sene tek maça geleceğim o da Altay maçı olacak diyordu) endişeyle bize sarılması akabinde de yaşanan olayları takip etmeyen eşime oğlumun hararetle anlatmasını olayın üzerinden 3 saat geçmesine rağmen endişeyle dinlerken bana dönüp “ Artık maça gitmeyelim baba!” diye serzenişi ile irkildim.
Oğlumun işaret fişeği atıldıktan hemen sonra emniyet mensubu olan birine: “Abi cebimizdeki 25 kuruş bile alınıyor, adamlar maytap, meşale ve fişeği nasıl sokabiliyor?” serzenişini görmenizi isterdim. 14 yaşındaki çocuğun bu tespitini stat güvenliğinden sorumlu şirket, onu denetleyecek olan mekanizma büyük bir hassasiyetle yapmış olmalıydı. Kafamızda bir sürü komplo teorisi dolaşırken yaşanabilecek kötü şeyin belki de en iyisi yaşanmıştır demek bir züğürt tesellisidir… Ama yaşanan ve atlatılması zaman alacak şey gencecik bu fidanların uğradığı güven erozyonu ve ortada bırakılmışlıktır.
“Hem kızımın hem de oğlumun bundan sonra maçlara gidilmez, biz senin de gitmeni istemiyoruz!” sözleri üzerine ne desek boştur. Zira onların nazarında bu rakip taraftarların yapmış olduğu bir eylemin ötesinde bir şeydir. Başta da dediğim üzere babamın sene-i devriyesinde annemin heyecanla bizleri kalabalıklardan uzak tutma gayreti, yurt içi ve yurt dışından gelen yüzlerce telefon araması ve mesajlar da bunu doğrular niteliktedir.
Stadı terk edip eve dönerken bağlandığımız Radyo Trafik İzmir canlı yayınında da belirttiğimiz üzere hiçbir zafer insan hayatından daha değerli ve önemli değildir. Skordan bağımsız bir yaşam tarzı olan Göztepe’nin şanlı taraftarı dün gerek stad içindeki olgunluğuyla her türlü tahrike rağmen itidalli davranmış ve oyuna gelmemiş; gerekse de akşam sosyal medyada olağanüstü bir gayretle olayların tüm çıplaklığıyla ortaya çıkmasına gayret etmiş ve büyük bir iş çıkarmıştır.
Umarız bu günkü müessif olaydan yeni yönetimimiz de gerekli dersi bir an önce alır ve buralardan kurtulmanın gayya kuyusundan kaçmak gibi olduğunu idrak eder ve bunu sporcularımıza da anlatıp, onları motive ederler.
Son söz bir baba, bir oğul, bir eş, bir abi, İzmir’li bir Göztepe taraftarı ve en nihayetinde bir insan olarak çocuklarımı ve eşimi boş yere tedirgin etmeye hakkım olmadığını düşünerek maçlara gitmeme kararı aldığımı üzülerek belirtmek istiyorum. Birinin hayatına mal olacaksa olmaz olsun öyle spor, bir an önce normalleşme dileğiyle.
Saygılarımla
Hakan Taşpınar
Amatör Taraftar