Ey Ruh!
Yüzyıllar önce ortaya çıkan bir inanıştır cadılar bayramı.
Dün birçok ülkede insanlar kendi inanışlarına göre kutladı.
Bir rivayete göre; ruhani bazı varlıkların yaşayanların üzerine gelmemesi, kendilerinden uzak durması, bedenlerini ele geçirmemesi için onları korkutmak maksatlı çeşitli maskeler ve kıyafetler giymesiyle ortaya çıkmış bu inanış.
Dün Atatürk Stadyum’unda da oyuncuların yüz ifadesini, telaşını, stresini görünce yüzyıllar önce yaşayan o insanların nasıl bir psikolojide oldukları ve korkuları geldi aklıma.
Bu geleneğin ortaya çıkma sebebi; belki o zaman ki insanların cehaleti, belki kulaktan dolma bilgiler belki de şehir efsaneleriydi…
Ancak dün sahada görülen manzara tamamen ‘kendim ettim, kendim buldum’ hikayesiydi.
Bir hortlak görmüş gibi yüz ifadeleri,
Tezahüratları duydukça dünya dışı bir varlık sesleniyormuş gibi bir ifadeye bürünen simalar,
Tribünler devamlı ‘ruh’ çağırınca sığınacak bir yer arama çabaları.
Kah golü atınca birbirlerine sarılmalar, kah armayı öpücüğe boğmalar...
Peki ama buraya kadar böyle mi gelinmeliydi?
Şart mıydı cadılar bayramında ‘ruh’ çağırma seansları yapmak?
Böyle mi oynanmalıydı?
Böyle mi mücadele edilmeliydi?
Takım arkadaşın zaten hep oradaydı, daha sıkı kenetlenemez miydin?
Takım ruhunu sahaya yansıtamaz mıydın?
Arma hep kalbinin üzerindeydi, kıymetini bilemez miydin?
Cevabını hepimiz biliyoruz zaten bu soruların.
Siz de biliyorsunuz…
İsyanımız da zaten buna.
Yakıştıramıyoruz çünkü olduğumuz konumu, bulunduğumuz durumu kendimize, armamıza formamıza, mazimize, GÖZTEPEMİZE…
Yakıştıramıyoruz SİZE!
Keşke imkan olsa da ‘The Truman Show’ misali Karşıyaka maçı sonrasında yaşadıklarımızı, dünyamızı bir ekrandan canlı yayında izleme şansınız olsaydı…
İnanın yarısına kadar dayanamaz, zaplardınız kanalı!
Gecenin bir yarısı yüzlerce kilometreyi tekrar geri dönmek zorunda direksiyon başında gözleri yaşaran koca koca adamlar…
Dinlediği her şarkıyı Göztepe’ye uyarlayan insanlar.
İş yerinde, okulunda, arkadaş ortamında sorulan imalı sorulara mecburi muhataplık…
Ben inanmak istiyorum size, burada kalmak istediğinize, İzmir’i,Göztepe’yi sevdiğinize, bizleri anladığınıza.
Gelin, dünü bir milat kabul edin.
Silin bu zamana kadar ne yaptığınızı ne yapamadığınızı.
Tribünlere göstererek öpmeyin armayı.
Hissedin ağırlığını, fark edin farkınızı!
Gelin, öğrenin o formayı asıl ağır yapanın giyen insanın ruhu olduğunu, bu zamana kadar efsane olanların böyle olduklarını!
Yansıtın ruhunuzu…
‘Ey ruh,geldiysen...’ dememize gerek yok o zaman.
Gelince biz zaten anlarız…
Süleyman YENGİL