İçimden Tribünde Bu Hafta yazısını yazmak hiç gelmiyor. Göztepemiz 8 sene sonra şampiyon olmuş, 7 maçtır yenilmiyor, lisanslı ürünler, kurumsallaşma, düzgün transferler her şey var ama her zaman övündüğümüz, insanlara bir kez gelin görün inanamayacaksınız güzelliklere dediğimiz tribün gitmiş, yerine 90 dakika boyunca susmadan küfreden, anneler gününde ağza alınmayacak şeyler söyleyen, genç kızlardan 30 yaşını aşmış adamlara kadar susmadan oradan olmayan, alakamızın bulunmadığı takımlara küfreden bir tribün gelmiş.
Arkadaşlar, herkes silkinsin ve kendine gelsin biz ne yapıyoruz diye. Amatör kümeye kadar düşüpte, davamızı bırakmayan, inadından vazgeçmeyen bizler, Göztepesi için bırakın Türkiye’nin, belki de dünyanın en güzel marşlarından biri olan “İsyan Marşını” yazan bizlerin, “İsyan Marşımız”ın sonunu a.a.k diyerek küfredip bitirmek, kime hangimize yakıştı lütfen söyleyin.
Banka Asya liginde, Süper Lig’de 40.000 – 50.000 kişiyle “İsyan Marşımızı” söylemek istiyoruz değil mi? Efsane olalım, efsane gibi geri dönelim istiyoruz. Peki bu kadar küfürle, insanları tribünden kaçırtarak nasıl başarabileceğimizi düşünüyoruz?
Maça gelen o kadar çok bayan, aile, küçük çocuk vardı ki dün. Çoğunun devre arasında maçı bırakarak gittiğini gördüm. Kendinizi onların yerine koyun, maça eşinizi, kızınızı, kız arkadaşınızı getirdiğinizi düşünün, bütün tribün 90 dakika boyunca küfrederken yerin dibine girmezmisiniz? Bir daha hangi hakla, neye güvenerek getirebilirsiniz eşinizi, çocuğunuzu, arkadaşlarınızı maça? Bu şekilde bırakın şu anki seyirci sayımızı arttırmayı, gelecek nesilleri nasıl Göztepeli yaparız, onu hiç düşündünüz mü? Hangi baba oğlunu, kızını bu kadar küfür edilen bir maça getirir?
Tüm Türkiye’nin bize karşı büyük sempatisi var. Oynadığımız, gittiğimiz deplasmanların çoğunda saygıyla karşılanıyoruz. Bu saygı hem tarihimizin büyüklüğünden, hem de babalarımızın ağabeylerimizin tüm Türkiye’ye örnek olan taraftarlığından geliyor. Bu şekilde önüne gelene küfrederek, bu sempatimizi bu desteğimizi neden kaybedelim? Sivas’ın yapamadığını belki 5 sene içerisinde biz yapacağız, herkesin bize saygı duyduğu, gıptayla baktığı bir ortamda yapmak, bununla gurur duymak istemezmiyiz?
Altay’a, Ksk'ye küfretsek ne olur küfretmesek ne olur? Bir defa, iki defa küfredilir anlayışla karşılanır, neden 90 dakika küfrediliyor? Bu kadar mı çekemiyoruz onları? Şampiyonluk maçlarını 1000 kişiye oynamalarını mı çekemiyoruz, yoksa para bulamayıpta tüm İzmir’e yalvarmalarını mı? Sadece bu takımların reklamlarını yapıyoruz ve kendimizi küçük düşürüyoruz, bunun farkındamıyız?
Yüzlerce güzel bestemiz, futbolcularımız coşturacak marşlarımız, bunları söyleyecek seyircimiz olmasına rağmen neden küfür?
Çok fena geliyoruz diyoruz, gerçekten fena geliyoruz. İlk kez bu kadar düzgün şekilde gelişerek, futbolcusuyla, yönetimiyle, kurumsallaşmasıyla, lisanslı ürünleriyle geliyoruz ama ne yazık ki tribünde de yozlaşmamız ile birlikte geliyoruz. Eskiden taraftarımız ile övünürken, gerekli önlemleri almaz isek gelecekte Ankaragücü’nün ipe sapa gelmez taraftarları ile aynı kefeye koyulacaz.
Bu işi henüz her şeyin başındayken, sayımız 5000-6000 kişi civarlarındayken çözmek önemli. Gerekli tedbirleri, kendi oto-kontrolümüzü sağlamamız lazım. Burada YALI’ya çok iş düşüyor. Kapalı tribünün önderleri olarak bu olaya çok ciddi anlamda engel olmaları, gerekli yönlendirmeleri gerektiği şekilde(!) yapılmaları şart. Herkesin yanındakine küfür konusunda engel olması, uyarması gerekiyor eğer bu işi bitirmek istiyorsak. Ayrıca tüm internet siteleri ortak bir kampanya başlatalım, Tribünde Küfür İstemiyoruz gibi, Tepecik maçına kadar(umarım ceza alıpta sahamız kapanmaz) bunu sitelerimizin giriş sayfamıza koyalım. Hep birlikte bir seferberlik düzenleyelim.
Oysa ben dün gördüğüm güzellikleri yazmak istiyordum küfür yazısı yazmak yerine. Mesela takımın çıkmayı garantilemiş olmasına rağmen iştahla top oynamasını yazmak istiyordum. Sahaya çıkarken sanki ilk 11 çıkıyormuş gibi tüm takımın sahaya çıkmasının ne kadar güzel bir görüntü olduğunu, Evren’in sağ kanatta adamın sağından atıp solundan geçerek Mert’e attırdığı golünü, Ferhat’ın mükemmel şandel golünü yazmak istiyordum. Mert’in bir joker gibi maça başlarken forvet başlayıp, sonra sağ kanada, sonra da ön liberoya çekilmesinden, her yerde oynayabilme kapasitesinden bahsetmek istiyordum. Ya da tüm tribünde hemen hemen herkesin üzerinde gördüğüm lisanslı ürünlerimizden, tribünün sarı kırmız renklere boyanmasının ne kadar güzel olduğundan bahsetmek istiyordum.
Ama ne yazmak için zevkim kaldı, ne de Tepecik maçına getirmeyi düşündüğüm eşim ve oğlum için içimde heves. Bu ciddi sorunu umarım el birliği ile çözer, taraftar sayımızı her geçen yıl daha da fazla arttırabiliriz.
Ahmet Sabuncu