Yattığı yerden amacına ulaşan tek canlı tavuktur demişler.
Dünkü maçın özeti sanırım buydu.
Henüz maçın ilk 10 dakikasında Göztepe'nin baskı kurma çabaları yoğunlaşırken net bir şekilde görüldü.
Başta kaleci Orhan olmak üzere tüm Güngörenspor'lu futbolcular kümes canlıları gibiydi, kalmak bilmediler.
Özellikle Güngörenspor kalecisi Orhan, maçı nasıl kart görmeden tamamladı anlamak mümkün değil.
Önce eldivenlerini çıkardı,eğildi, ayakkabısının tekini bağladı sonra diğerini çözüp bağladı.
Ardından hiç kimsenin dokunmadığı bir pozisyonda kendini yere attı,kıvrandı.
Ama maalesef yattığı yerden amacına ulaşamamakla kalmadı, bir de tribünlerden hayatı boyunca unutamayacağı bir ders aldı.
Tribünler inanılmaz derecede maça konsantre idi.
Az ama öz denilebilecek bir kalabalık vardı.
Daha 10. dakikada kalecinin ve Güngörensporluların niyeti anlaşılınca tribünler daha da hareketlendi.
Hep bir ağızdan ıslıklamalar,yuhlamalar yerine göre tepkiler Güngörenlilerin de ellerini ayaklarına dolaştırdı.
Takımları mağlup duruma düşünce çiğdem çitleyen ve sessizliğe gömülen takım taraftarlarına nazire, inadına destek takımı silkeledi.
Neyse ki haklı iki penaltı ve Emre'nin golü ile maçı çevirmesini bildik.
Maçın teknik-taktik analizine çok fazla girmek istemiyorum.
Bana göre daha önemli bir konu var:
Daha önemli, daha önemsiz maç diye bir kavram yok arkadaşlar.
Oynanan her maç,atılan her gol,alınacak her puan çok önemli.
Çok önemli işi olanlara ya da şehir dışında olanlara elbette ki sözümüz yok.
Ancak pek çok kişi;
'ya gol atamamış Güngörenle oynuyor nasıl olsa yener'
ya da
'ne gerek var oraya kadar gitmeye TRT nasıl olsa veriyor' diyerek maça gelmedi, çok iyi biliyorum.
Taraftar olarak bizlerin ( tekrar söylüyorum, çok önemli bir işimiz olmadığı sürece) maç seçme gibi bir durumu olamaz.
Yüzlerce kez bununla ilgili konuşuldu, yazıldı, çizildi...
Hiçbir işi olmayan ve maça gelebilecek kadar parası olan insanlar Cumartesi gününü düşünsünler.
1.400 km yol giderek sırılsıklam olan, yetmezmiş gibi 90 dakika boyunca hiç susmayan, yolda başlarına neler geldiğini bilmediğimiz o insanlar
'Ya biz bu maçta da dinlenelim' diyerek düşünmemişler gene taraftarlık görevlerini yaparak maça koşmuşlardı.
Peki ya siz neredeydiniz?
Çok mu zevkliydi TRT'de çiğdem çitleyerek maçı izlemek.
Çok mu keyifliydi sesi kısılan yayını izlemek?
Yoksa Güngören kalecisine mi özendiniz?
Kim daha fazla Göztepeli diye bir şey yok ama maalesef daha fedakar Göztepeli diye bir şey var.
Ben artık buna inanıyorum.
Eğer bir şeylerin olmasını istiyorsak,fedakarlık yapacağız...
Yattığımız yerden amacımıza ulaşamayız arkadaşlar, bu takımın bizlere ihtiyacı var.
Bir zahmet takımınızı destekleyin...
En azından İzmir'deki maçlarda.
Süleyman YENGİL