GöztepeLIST: Tanıl Bora kimdir?
Tanıl Bora: 1963 Ankara doğumluyum. Ortaokul ve liseyi İstanbul Erkek Lisesi'nde okudum. Üniversiteyi ise Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde. Kuruluşundan beri (1982 sonu) İletişim Yayınları'nda çalışıyorum, editörüm. Türkiye'de siyasal düşünceler ve özellikle sağ akımlar üzerine çalışıyorum, bu alanda birçok makalem ve kitabım yayımlandı. Aylık Sosyalist Kültür Dergisi Birikim'de yazıyorum. Sosyal bilimler alanında üç aylık bir akademik dergi olan Toplum ve Bilim'in yayın yönetmeniyim.

GöztepeLIST: Sizi 'Dünya'da ve ülkemizde milliyetçilik ve etkileri' üzerine yazdıklarınızla tanıdık. Futbol yazma durumu nasıl oldu?
Tanıl Bora: Futbolla çocukluktan beri tutkulu bir ilişkim var. Futbol üzerine ilk kez, Radikal Gazetesinin pazar eki olan Radikal İki'de yazdım. Düzensiz yazıyordum. Bazen bir portre, bazen sezon değerlendirmesi, bazen "formalar" ya da "karda kışta futbol" türünden romantik yazılar... Sonra, Radikal Gazetesinin Spor Müdürü Yiğiter Uluğ bana gazetelerde Salı günleri yayımlanan haftalık lig değerlendirmelerini yazmayı teklif etti. 2000 Ağustosu'nda bu yazılara başladım. Bu yazılar bir yıl sonra Radikal Gazetesinin Salı günleri verilen Radikal Futbol ekine taşındı. Hâlâ devam ediyorum.

GöztepeLIST: Eskiden olsa siyasi yazarların futbol yazması pek hoş karşılanmaz, hem içerden hem dışardan burun kıvrılarak bakılırdı. Ne değişti?
Tanıl Bora: Futbol -futbol sohbeti- çok fazla yer kaplamaya başladı, dolayısıyla bu konuda konuşulduğunda hitap edilecek çevre çok genişledi. Bir yandan, bu kadar çok insanın ilgilendiği bir alanı "boş bırakmama" saiki var. Diğer yandan, pop kültürün cazibesinin futbol yazmaya teşvik edici etkisi de gözardı edilemez. Keza, futbol çok fazla yer kaplamaya başlarken siyasetin alanının alabildiğine daralmasının etkisi de gözardı edilemez.

GöztepeLIST: Fakat hala bazı aydınlar futbolu sadece insanın tatmin edemediği yönlerini bastırma aracı olarak görebiliyorlar. Nobel ödüllü Fransız yazar Albert Camus'nun da bir zamanlar futbol oynadığını düşünürsek eğer bu ne kadar geçerlidir?
Tanıl Bora: Futbolu "hayvani" güdülerin dışavurumu olarak görmek çok acaip bir şey değil; neticede insanın "hayvani" güdüleri var ve bunları bir biçimde "kültive ederek", yani insani/beşeri birtakım etkinliklerle yaşamak da "insan olma"nın bir parçası. Futbol da öyle. Dolayısıyla futbolla ilgilenmeyi bir "barbarlık" olarak görmek saçma. Bunu derken, futbolun aşırı yer kaplamasından, futbolla yatılıp futbolla kalkılmasından kendisine gına gelen insanların futbola gösterdiği tepkiyi de anlamak lazım; yersiz bir tepki değil bu.

GöztepeLIST: Şehirli insanın farklı iki popüler tercihi olarak sinema ve futbolu alırsak, sinema, çoğu zaman derin bir yozlaşma yaşasa, yılda sadece 20-30 film çekilebilse de neden benzer saldırılara maruz kalmıyor?
Tanıl Bora: Sinema, popüler kültürün taşıyıcılarından biri olmakla birlikte, aynı zamanda "yüksek kültür"ün bir unsuru sayılageldi. Bir sanattır, neticede. O nedenle, düzeyi ne denli düşse ve tamamen eğlence endüstrisi işlevine indirgense de, futbol kadar "düşük" kabul edilmiyor.

GöztepeLIST: Futbolu nasıl almamız gerekir? Belli bir doğrusu var mı bunun?
Tanıl Bora: Kimsenin kimseye dikte edeceği bir doğrusu yok bana kalırsa. Bir spordur, bir oyundur, bir meşgaledir, bir toplumsal-kültürel ortamdır, bir ilişki ağıdır, bir aidiyet referansıdır... Kimi durumda bunlardan biri veya ikisi öne çıkar; ya da farklı özgül bileşimleri...

GöztepeLIST: Türkiye'de futbolun sadece 3 takıma endekslenmesi ile ülke insanının ortalama kültürü ( kolaycılık,güce tapınma yönünden) arasında bir paralellik kurmak olası mı?
Tanıl Bora: Düşünülebilir elbette böylesi bir ilişki. Futboldaki "oligarşik" yapının, siyasal ve sosyo-ekonomik ilişkilerdeki oligarşik eğilimlerle ilişkisi var her şeyden önce... Ama indirgemeci sosyo-psikolojik tahlillere de kalkışmamak lazım.

GöztepeLIST: Ankara'da toplumsal araştırmalar vakfında Futbol kültürü üzerine ders veriyorsunuz ? Gençlerin bakışı nasıl olaya? " Futbol kültürü" dediğimiz olgu bizde ne durumda?
Tanıl Bora: Bu dersi üç sene önce vermiştim, bir mevsimliğine. Gençler arasında futbolun "geyiğini" yapanlar, Fanatik-Fotomaç'ın içeriğini tekrarlayanlar hayli fazla. Fakat futbol dünyasını ilgili ve eleştirel bir gözle izleyenler, dünya futbolundaki gelişmeleri takip edenler de az değil. Futbol dünyasına salt "teknik" ilgilerle (parlayan oyuncular, takımların performansları vs.) değil daha geniş (kısmen politik, kısmen toplumsal-kültürel gözlemcilikle) bakan, takımların/oyuncuların/taraftarların hal ve tavırlarına, imgelerine, kimliklere vs. dikkat edenler de var. Ben en çok bu sonuncularla ortak dil tutturabiliyorum ve bu dili tutturabileceğim epey genç de bulabiliyorum!

GöztepeLIST: Tuttuğunuz takım olan Gençlerbirliği tarihini anlatan bir kitap yayınladınız.Şu anda birçok takımın uğraştığı benzer maddi sorunlarla uğraşan Gençlerbirliği nasıl bu günlere geldi?
Tanıl Bora: Vallahi bunun hikayesini kitaptan okumak en iyisi! Çok çok özetlemek gerekirse, camianın geleneği ve prestiji ile iyi bir "marka" oluşunu anmak gerek, ama esas olarak İlhan Cavcav'ın yöneticilik becerisini...


GöztepeLIST: Neden buna rağmen gerekli desteği alamıyor 70 milyonluk bir ülkenin 4-5 milyonluk başkentinin bir takımı?
Tanıl Bora: Ankara da neticede üçlü oligarşinin etkisi altında. Sonra Ankara kozmopolit bir takım. Özellikle Orta Anadolu illerinden kitlesel göç alıyor. Gelen nüfusun Ankaralılıkla özdeşleşme duygusu çok güçlü değil. Ankara, böylesi bir özdeşleşmeyi teşvik eden özellikler, ilişkiler ve böyle bir cazibe sunamıyor.


GöztepeLIST: Yerel taraftarlık nasıl olmalı?
Tanıl Bora: Yerel taraftarlık, o "yer"le oranın takımı arasında canlı, renkli ve karşılıklı-alışverişli bir ilişki kurulduğu zaman güzel olur. Yani kent insanlar için hangi değerleri, hangi ilgileri, hangi özlemleri ifade ediyorsa, takım da onları ifade ettiğinde, hatta biraz onları temsil ettiğinde, işte bu güçlü bir ilişki olur. Yerel taraftarlık, kenti adına kör bir böbürlenmeye, bir babalanmaya dönüştüğünde ise, gayet sevimsiz oluyor.

GöztepeLIST: Milliyetçilik ve spor ilişkisine gelirsek. Geçtiğimiz günlerdeki İngiltere maçını ele aldığımızda insanların milli takımı tutma biçimi farklılık arzedebilir mi? Siz uluslararası müsabakalara nasıl bir açıyla yaklaşıyorsunuz? Milli takımı tutmama hakkımız olabilir mi?
Tanıl Bora: Milli takımı tutmama hakkı elbette olmalı. Ben kendi adıma, akılları mantıkları iptal eden bir milliyetçilik kampanyasının koçbaşı ise... ya da spor ruhu adına utandırıcı işler yapıyorsa... hiç de tutmam milli takımı. Ben milli takımı, Ümit Kıvanç'ın bir seferinde söylediği gibi, "bizim mahallenin çocukları" esprisi içinde tutarım. Tanış olduğumuz, yıllar boyu izlediğimiz, dolayısıyla bir aşinalık ilişkisi geliştirdiğimiz oyuncuların bir takımı olduğu için. Ancak milli maçlar, Türkiye devletinin muhtelif başka devletlerle olan meselelerinin halledildiği (daha doğrusu bir anlığına halledildiği yanılsamasının yaratıldığı), "Türklük gururu"nun sergilendiği, "milli düşmanlıkların" körüklendiği vesileler olarak işlev görüyor çok zaman. Özellikle güncel gelişmelere bağlı olarak kimi dönemlerde bu durum yoğunlaşıyor. Öylesi durumlarda milli takımla özdeşleşme duygum asgariye iniyor, gayet "soğuk" bir şekilde izliyorum maçları, Perugia-Atalanta ya da ne bileyim Hannover 96-Wolfsburg maçını izler gibi...

GöztepeLIST: Milli takımın bir kulüp takımı gibi yönetilmesi ne kadar doğru. Bu bir milli görev midir yoksa ticari bir fırsat mıdır?

Tanıl Bora: Aslında milli takımlar epey zaman önce hakikaten bir ülkenin, devletin temsilcileri gibi görünürdü ve belli bir misyonla yüklü olurlardı. Hala bu anlayış ortadan kalkmış değil ama bu aynı zamanda futbolda endüstrileşme ile ilgili. Futbol endüstrileştikçe milli takımlarında bundan payını almaması düşünülemez. Futbol tümüyle öylesine ticarileşmiş durumda ki milli takımlar da bundan etkileniyor ve bu profesyonelleşmenin dışında durmaları çok zor. Bu ortamda gösteriyor bunu milli takıma daha fizik ötesi anlamlar yüklüyor. Ama ben şunu da düşünüyorum: Milli takıma çok kutsallıklar yüklemenin de çok olumlu sonuçları olmadığını düşünüyorum, özellikle Türkiye'de her milli başarıyı öfke patlamalarıyla kontrolsüz bir biçimde içinde bir tür hınç olan havalarda kutlamaya yol açtığı için. Prim olayına gelirsek, o şekilde bir motivasyon yerleşmişse milli takım için de bunun dışına çıkılmasının düşünülmesi zordur.


GöztepeLIST: O çok eleştirdiğimiz İngiliz (tabloid) basını aslında bizdeki Star gazetesine tekabül etmiyor mu? Bu bağlamda bizim 'ciddi' gazetelerimiz sapla samanı karıştırıp onlarınkinden daha da vahim bir yanlış içine girmiş olmuyorlar mı?
Tanıl Bora: Evet, İngiliz tabloid basını bizim gazete kültürümüze hiç yabancı değil! Sadece Star'ı anmayalım... Fotomaç-Fanatik gazetelerinin çizgisi de çok farklı değil, dahası büyük gazetelerin spor sayfaları da sık sık tabloidleşmeye eğilimli!

GöztepeLIST: Uefa maçlarında dahi İstiklal marşı okunmazken, bizde lig maçlarında bu uygulamanın devam etmesini neyle açılarsınız? Bir ülke milli marşının sadece özel durumlarda kullanılması gerekirken ki futbol da bunun milli maçlar olması gerekir, her hafta 3. lig maçlarında dahi söylenmesi neyi gösterir? Milli forma için bir çok sponsor alan bir anlayışla bu anlayış arasında bir çelişki yok mudur?
Tanıl Bora: Bu gerçekten büyük bir saçmalık. Ülke içi maçlarda milli marş söylemeyi, Güneydoğu'daki "düşük yoğunluklu savaşın" kızıştığı dönemde, ülkücü vb. radikal milliyetçi gruplar başlatmıştı. "Milli hisleri" galeyana getirme ya da taze tutma kampanyasının bir parçası olarak... Bu marşın okunmasını, stadda PKK karşıtı sloganlar takip ediyor, bazen "düşman"la özdeşleştirilen rakip takım futbolcuları da kaynatılan bu öfkeden payını alıyorlar; sonuçta provokatif bir atmosfer oluşuyordu. "Yöneticiler", bu fiili uygulamayı resmileştirerek çıktılar işin içinden! Sonra da kaldı bu uygulama, hâlâ devam ediyor. Anlamsız bir uygulama. Soğukkanlı, vakur bir milliyetçi bakış açısından bakıldığında da, milli devletin kudsiyet atfedilen sembollerinin harcıâlemleştirilmesinden başka bir işe yaramıyor. Ama Türkiye'de milliyetçilik böyle işliyor işte: Belirli imgeler her yerde hazır ve nazır tutuluyor, belirli sloganlar biteviye tekrarlanıyor, zorla tekrarlatılıyor, herkes haz'rolda duruyor, sadakatini defalarca ve defalarca teyid ediyor ve bu ayinlerle milliyetçiler kendilerini iyi hissediyorlar!


GöztepeLIST: İzmir futbolunun kurtuluşu sizce nerede? Dışarıdan eksikler nasıl gözüküyor?
Tanıl Bora: Şehir büyük ve zengin. İzmir ve havzasından bol bol iyi futbolcu yetişiyor. Geniş seyirci potansiyeli olan takımlar var. Hele yukarlara oynadıklarında bu potansiyel derhal kuvveden fiile çıkıyor. Bazılarının üzerinde durduğu İzmir içi rekabetin bir sorun olduğunu düşünmüyorum; tam tersine bu bir dinamizm faktörü; kendi tarihi var, geleneği var ve bu İzmir futbolu topyekun 3. Lige düşse bile ona bir şahsiyet verecektir. Eksik olan unsur, güçlü, işbilir ve uyumlu kulüp yönetimleri, gördüğüm kadarıyla.



GöztepeLIST: Futbol komuoyu ve bilhassa gazetelerin sözde 3 büyükler yanlısı tutumlarının altında gerçekten bir baskı var mı yoksa buna bu gazetelerin tiraj kaygıları ve yazarların bu takımları tutmaları mı yol açıyor? Gençlerbirliği yerine bir fb, Blackburn'u elese manşetler ne olurdu?
Tanıl Bora: Tabii müthiş abartılı manşetler olurdu. Türkiye -İngiltere milli maçında Türkiye'nin başaramadığı bir işi bir kulüp takımının başarmış olmasından ötürü yer gök inletilirdi. Neden böyle oluyor? Birincisi güç dengeleri içersinde İstanbul takımları haberleri daha fazla iş yapıyor.
Şu güç dengeleri içerisinde gs fb bjk haberleri kıyaslanamayacak kadar daha fazla satıyor,en çok talep bunlara geliyor ama bizzat medya insanların bunlara yönelme sebebinin kendisi .Medyada çalışan futbol basınının çoğunluğu bu 3 takımın taraftarı ve çalışma süreçleri içerisinde böyle olmaya da zorlanıyorlar.Kulüp yönetimleriyle içiçe olan insanlar kimileri. Onların adamı olduklarını rahatlıkla söyleyebileceğimiz insanlar. Burada esas önemli olan bu kısır döngünün aşılamaması.

GöztepeLIST: Geçen seneki Göztepe-Gs maçından sonra Gs golünden sonra deplasman takımı konumundaki Gs'ın marşının yayıncı kuruluş tarafından sanki stadta çalınıyormuş gibi gösterilerek tv'deki teknik olanaklarla çalınması hangi basın ilkesine sığar ? Bu şekildeki haberlerde meslek içindeki kuruluşların bir yaptırımı söz konusu olamaz mı?
Tanıl Bora: Bunun adı tabii olarak yağcılık, müşteriyi memnun etme, kraldan çok kralcılık . Medya içinde çok vahim konularda dahi bir yaptırım yok ki bunda olabilsin.


GöztepeLIST: Göztepe-Ksk maçındaki cinayet aylarca haber olmuştu ancak benzer sonuçlara yolaçabilecek olayların yaşandığı diğer maçların radyoda dahi çıkmamasının nedeni nedir?
Tanıl Bora: Burada bir ölüm olayı vardı onu küçültmeyelim ama öte yandan şu da var tabii ki onların( İstanbul takımları) yol açtığı hasarlarda çok daha yüksek bir hoşgörü eşiği var bu çok açık.Cezai yaptırım müessesesi adil değil ayrıca.


GöztepeLIST: Sizin gözünüzde Göztepe ve Göztepe seyircisi ?
Tanıl Bora: Sempatik gelen bir takım .Benim bütün köklü kulüplere(1960 öncesi kurulmuş olan) bir sempatim vardır. Göztepe'nin o parlak zamanına ilişkin duyduklarım efsane takım ve sonrası, çocukluğumda izlediğim için o eski forması bile kendine özgü bir değerdir benim için.Taraftarı, en kötü zamanındaki seyirci sadakati bana çok sempatik geliyor. Üçlü oligarşiyi ilk tehdit eden takım. Adnan Suvari döneminde takımın modern oyunu, hocanın şehirli kultürle bütünleşmiş havası önemli olaylar.Şampiyon olmasa bile hep şenlikli bir seyirci vardır Göztepe tribünlerinde. Gıpta ediyorum. Ancak Son dönemlerde taraftarın asabi bir havası var ki buna üzülüyorum.

YORUMLAR

KÖŞE YAZILARI

  • İnstagrama kayıtlı 52 milyonluk örneklem üzerinden bakarak Türkiye’de hangi takımın kaç taraftarı var? İnstagrama kayıtlı 52 milyonluk örneklem üzerinden bakarak Türkiye’de hangi takımın kaç taraftarı var?
    Written by Oguz Resat Sipahi 10 May 2020
    Oğuz Reşat Sipahi http://www.sipahi.tk Hangi takımın daha çok taraftarı var? Bu soru çok iç gıdıklayan bir soru biliyorum. Pazar Pazar maçlar da yok. Nereden aklıma geldi diye sorarsanız Dövletimiz sağolsun. İnstagramda Kumluca-Olimpos alanının yüce Dövletmiz tarafından 1. derece sit alanı konumund...
  • Ülkemizde 1098, dünyada 108319 kişiyi covid19 kanlı ve mukuslu kırbacı ile kaybettik... Ülkemizde 1098, dünyada 108319 kişiyi covid19 kanlı ve mukuslu kırbacı ile kaybettik...
    Written by Oguz Resat Sipahi 12 Nisan 2020
    Oğuz Reşat Sipahi http://www.sipahi.tk *Ülkemizde 1098, dünyada 108.319 kişiyi covid19'un kanlı ve mukuslu kırbacı ile kaybettik... *Ne mutlu bizlere değil ki ülkemiz, covid19 açısından müreffeh ülkeler düzeyini yakalama ve aşma yolunda koşar adımlar ile ilerliyor... Yine de arada iyi şeyler de var...
  • Gözyaşları... Gözyaşları...
    Written by Oguz Resat Sipahi 21 Nisan 2019
    Oğuz Reşat Sipahi http://www.sipahi.tk Uzun zamandır yazasım gelmiyordu ligin ilk devresinde yazacak birşey yoktu pek, ya da dünyevi dertlerden yazasım gelmedi... Ligin ikinci devresinde de yazasım gelmedi bu sefer çoğunlukla dünyevi ailevi dertlerden... Dünkü gözyaşlarına kadar... Taraftarımızın,...
  • Göztepe TEK Büyüktür. Göztepe TEK Büyüktür.
    Written by Özkan Cengiz 28 Nisan 2018
    Özkan Cengiz ozkan@ozkancengiz.net Göztepe TEK Büyüktür. Yıllar önceydi amatördeydik, takıma tribünlerin yoğun tepkisi vardı, hoca ve oyuncular fazlaca tepki alıyorlardı. O günlerin yöneticileri ile bir araya geldik. Şaşkındılar, bize nasıl profesyonel çalıştıklarını anlatıyorlardı. Video analizler...
Diğer yazılar:

Diğer başlıklar

Twitter