Mor salkımlarla bezeli köşklerin gölgesi denize vurduğunda bir başka güzel görünüyordu. Bin bir çeşit meyvenin süslediği bahçeleri kent sakinlerini kıskandırmaya kararlıydı sanki. Körfezin suyu tahta iskeleleri aşıp, kapı önü sohbetlerine karışınca, tadına doyum olmuyordu sahilin. Filibelililer, Simsaroğulları, Üzümcüoğulları gibi köklü ve zengin ailelerdi sakinleri. Şimdi isimleri apartmanlarda yaşasa da onlar çok daha samimi bir yörenin komşularıydı. Bir de ellerinde ''sayfiye'' reçetesiyle gelip, yerleşenler vardı. Ama en çok '' Aşıklar Tepesi"nin genç kalpleriydi, semti alabildiğine yaşayanlar .Tüm İzmir ayaklanna serilince hüzünlenen sevdalılar, adak tülleriyle giydirirdi çıplak agaç dallarını. Nice gönül hikayesine ev sahipligi yaptı bu tepe. Ancak; ne aşkını haykırmaya gelen genç adam, ne de gözyaşlarını saklamaya koşan umutsuz kadın, hiçbiri ayak bastıklan tepenin Ünlü bir semt ismine ilham olacagını bilemezdi.
Çınar Atay'ın ''lzmir'in lzmir'i'' kitabında, Göztepe adının ''Göz'' gibi yuvarlak olan Aşıklar ''Tepe"sinden geldiği yazıyor. Şimdi
''Susuz Dede'' olarak anılmasının nedenine gelince; burada bir yatır mezarının bulunduğu rivayet ediliyor. Göztepe Mahalle Muhtan
Meral Kurt ise, bunu ''yeşil alanın bozulmaması için eskilerin söylediği bir hikaye'' sözleriyle yorumluyor .Aslında değişen tek şey
parkın ismi olmuş; hala sevdalılar konuk listesinin başında yer alıyor , mezar başından, ''Sulayalım mı?'' sözleri yükseliyor, kuytula-
nna mevzilenmiş falcılar hünerlerini göstermek üzere bekliyor .Tepenin etekleri ise eskisi gibi sessiz değil; bahçe ve bostanlann
yerini apartmanlar almış. Park içindeki Fırat Çay Bahçesi'nin 20 yıldır işletmeciliğini yapan Cemal Arslanoğlu, '' Aslında, doğal site
giriyor bu yöre'' derken, semtin değişen yüzii de ilk sinyallerini veriyor bize.
Mithatpaşa ile lnönü Caddesi yokuş ve divenlerle birbirini kucaklarken; alt sınır Hakimiyet-i Milliye İlkokulu'ndan şimdi
park olan eski Gözümoğlu Sineması'na, üst sınır Hakim Evleri'nden Dolunay Pastanesi'ne uzanıyor .Ama bir zamanlar tramvay ve
troIeybüsün işlediği, sadece bahçeli evierin süslediği Mithatpaşa Caddesi'ni, bugün şerit haIindeki mağaza levhalan ve egzos dumanı örtüyor .Ayakta kalmayı başannış üç-beş eski esnaf ise bu kannaşık tablodan uzak dumak istercesine, tek bir yerde, 95 numaralı ara sokakta toplanmış. Her biri de hüzünle izlemiş yeniyi, geçmişe sonsuz özlem duyarak. Hala 30 yıl öncesini yaşayan Göztepe Kurukahvecisi'nin sahibi, 75 yaşındaki Mehmet Suphi Aykut, en çok semtin denizden uzaklaşmasından yakınıyor Karşısındaki Göztepe Mandırası'nda da aynı hasret rüzgarı esiyor .35 yıldır ilçe yaşamına tamk olan 76 yaşındaki Ali Kantarcı, ''Bu sokakta Citroen marka tek bir otomobil vardı'' derken belli ki trafik gürültüsüne atıfta bulunuyor. Bir dönem semtin ekmek ihtiyacını tek başına karşılayan, yöre sakinlerinin ''Ali Anıxası" kendi hikayesini de övünerek anlatıyor: "Köşedeki Göztepe Eczanesi'nin yerinde eskiden fırın vardı. Kapatılıp, apartman yapılınca insanlar ekmek almaya Güzelyalı'ya gider oldu. Belediye görevlileri, benim, dükkanını en erken açan esnaf olduğumu duyunca 'Ruhsat verelim, ekmeği siz yapın' dediler. Ve, Pazar günü dahil çalışmaya başladım. İnsan yılların esnafı olmaya görsün ünü Ahmet Necdet Sezer'e bile ulaşıyor. ''Eski müşterim Cumhurbaşkan'ının komşusuydu. Bir sabah kahvaltısında peynirimin tadına bakıp çok beğenmiş. O günden beri yolluyorum
ona" diyor Kantarcı. Dönemin semt sakinleri eklerine yakın yakın ulaşırken, fırından çıkmış, sımsıcak gevrekler için de tek
yere gidiyor. 1979'dan bu yana ömrünü inatla sürdüren Göztepe fırını bugün de peksimetiyle ünlü. Nurettin Kanlı, bunun için Karşıyaka, Alsancak, Narl1dere, hatta Çeşme'den bile gelen müşterileri olduğunu söylüyor.
Geçmişe tanıklık edenler semtin eskileri değil sadece; tek tük olsa.,bile geriye kalan Rum evleri de eskiyi anlatıyor yanından geçenlere. Ama birçoğu çok katlı apartmanların arasına sıkışmış ve Göztepe sakinlerinin ''yıkılsınn'' diyecekleri kadar harap. Korunanlarsa, yaşayan mekanlar; yani ev sahiplerince yaşatılanlar. Nitekim; Mithatpaşa Caddesi, Üçkuyular'a doğru seyrederken , Tansaş'ın hemen karşısında cumbalannı gösteren üç katlı tarihi yapı, görkemini, kendini hiç terk etmeyen Sevil Balcıoğlu'na borçlu. ''Ailem, tüccar olan iki Ermeni kardeşten almış bu evi. Burada doğup, büyüdüm ben'' diyen 71 yaşındaki Balcıoğlu, yanı başında yok olan mirasın birebir tanığı. Yüreğine öyle çok anı sığdırmış ki, anlatırken zorlanıyor: ''Musevi ve Levanten komşulanm vardı. Gittiler. Yalılann bahçelerinden meyve kokulan yükselirdi. Hiçbiri kalmadı. Yazlığa gitmezdik; deniz kapımızın önündeydi. Artık, sahil çok uzağımızda. Ama en önemlisi, komşuluk vardı. Şimdi izine rastlanmıyor .''
Eski Eşrefpaşa Yokuşu'nun üst kısmında, Amerikan Koleji'nin bahçesine komşuluk eden,.''206 yıllık, tipik bir eski Türk evi olan''
yapı da tarihe düşülen dipnotlardan.. Aliye Oral'ın anlattığına göre, burasının ilk sahibi Samim Kocagöz, Halil Kocagöz ve Ferzan
Gürel'in halası olan Sıdıka Kocagöz Keskinoğlu. Ardından, Söke Kızılay'ına devredilmiş yapı. Moral, bir zamanlann bu yazlık
köşkünü 1994'te restore ettiklerini söylüyor. Bina üzerine konuşurken, anlıyoruz ki Moral'ın semte ilişkin anlatacakları da var. Hem onun hikayesi, yörenin ''sayfiye'' havasının birinci elden kanıtı: ''Biz Alsancak'ta oturuyorduk aslında. Kardeşim hastalanınca, doktor sayfiyeye taşınmamızı tavsiye etti. Gelip, Göztepe'ye yerleştik.'' Devam eden sözleri ise oldukça tanıdık Moral'ın. Semte ününü veren soy isimlerini sıralıyor birer birer: ''Yemişçiler, Gülcüoğulları, Paykoçlar.'' Anlatılanlann ortak paydalan çok. Gözümoğlu ve Pandora gibi yazlık sinemalar da geçiyor bu anılar kervanından, Mez ile İskele isimli iki gazino da. Ama en çok ''komşuluk'' ta birleşiyor özlem sözleri. Çünkü, yiten en önemli şey bu, Göztepe sakinlerince.
Semtin 1950'li yıllarda değişen çehresine inat; 1925 yılında bir güneş doğuyor ki sönmüyor .Göztepe, bir futbol takımına .
isim olunca, ışıltısı ilçe sınırlarını aşıyor; yaşanan yerin Hatay ya da Poligon olması fark etmiyor. Taraftar tek bir vücut olup, ''Göz Göz" diye çağlıyor. 1968-69 sezonunda, UEFA kupasındas yarı fınale kadar yükselen ilk Türk takımı olunca Göztepe, bu aşk daha da büyüyor.
Çocukluğundan bu yaua spor kulübünün havasını soluyan Mustafa Cücen anlatıyor: Binası, Güzelyalı'da ama sevgisi civar civar.
Göztepeli ailelerin çocukları hep burada yetişti. Yabancı hiç yok. Tabii A takımıı için söylemiyorum bunu.''
Caddelerinde, sokaklarında boydan boya ''Göztepe'' yazılı duvarların geçit oluşturması boşuna değil. Bu aşk, çok büyük. Ama
sakinleri yine de özlüyor. Mor salkımlı evleri, sıcacık kapı önü sohbetlerini...
Kaynak İzmirlife Dergisi, 2003 Ocak sayısı sahife 58