Serkan Seymen:Sizin Bombacı ıakabınız Atletico Madrid'le oynadığınız Avrupa Kupası maçında son saniyelerde attığınız, Göztepe'ye turu geçiren üçüncü golden kalma. Anlatmaktan sıkılmadıysanız, o golle başlayabilir miyiz?
Halil Kiraz: Sıkılmak ne demek! Beni bugün herkes Atletico Madrid fatihi Bombacı Halil olarak tanıyor; doğal olarak o maçı anlatacağım. Ben şimdi o zamanlarki bir Fenerbahçe ya da Galatasaray maçını anlatsam, kim bilecek o maçları? O zamanlar yabancı takımlarla olan maçlarda, Türkiye yendiğinde herkes bir savaş kazanmışsın gibi algılıyordu. Atletico Madrid maçı da Göztepe için bir dönüm noktası oldu. Göztepe Türkiye'de akıllara kazındı; herkesin sempatisini topladık. Maçtan sonra Ağrı'dan bile telefon mu almadım, yolda yürürken yaşlı kadınlardan dualar mı almadım, görsen... (gülüyor) Bizim Nevzat (Güzelırmak) Kayseri'yi çalıştırırken Mehmet diye bir oyuncuları vardı. ''Nevzat Abi'' demiş, ''sizin o zamanlar Bombacı Halil diye bir oyuncunuz vardı, Atletico Madrid'i yenmiştiniz, Kars ayağa kalkmıştl''... (gülüyor) Kars ayağa kalkmış, baksana! Nevzat diyordu, ''bir gol attın ulan, bütün Türkiye seni tanımaya başladı''. (gülüyor) Bizim futbol hayatımızda ne gollerimiz oldu aslında. Ben Göztepe'nin Avrupa kupalarındaki maçlarında aslında daha çok müdafaa oynadım. Çağlayan sakatlandı, sol beke, Küçük Mehmet sakatlandı, sağ beke geçerdim. Başka alternatifimiz yoktu, 13 tane adamımız vardı. Kadro 15 kişilikti, ama esas 13 kişinin üzerinde dönerdi takım. Başarımızın kaynağı, aynı kadronun on sene yan yana oynamasıydı. Birbirimizi çok sevmemizdi.
Serkan Seymen: Nasıl başladınız futbola, Göztepe'ye nasıl geldiniz?
Halil Kiraz: Futbola başlayışım 57-58'de Göztepe genç takımıyla oldu. Göztepe takımı bizim bu mahalledeki tepeye gelirdi kros yapmaya. Peşlerine takıldım bir gün. Koşunun sonunda takım tarla gibi bir yerde maç yapmaya başladı.
Bir kişi eksik çıktı, bana seslendiler ''sarı, kalecilik yapar mısın'' diye. Yapanm, dedim. Orada eski kaleci abilerimizden Erdoğan Akın vardı, benim Göztepe'ye gelmemde büyük rol oynayan isimlerden biri. O gün kaleci olarak oynadım. 15 yaşındayım daha. Sonra Erdoğan abi ''Sarı, sen iyi kaleci olabilirsin, yarın gel, Abbas Hoca'yı gör, seni genç takım idmanlarına alsın...'' dedi. Ertesi gün sahaya gittim, bütün gece de uyuyamadım. Göztepe takımına gidiyorum çünkü. Gittiğimde Abbas Hoca beni çok iyi karşıladı, ''Erdoğan'ın yolladığı Halil sen misin, geç bakayım kaleye'' dedi. Esmer yağız, çltı pıtı bir arkadaş şut atıyor, ben de kurtarıyordum. Bir ara Abbas Hoca bana dedi ki, ''gel yanıma, kim dedi sana kalecisin diye? Senden kaIeci olmaz". "Neden hocam" dedim. ''Sen yere yatmasını sevmiyorsun, havadan gelenleri tutuyorsun, yerden gelenleri bırakıyorsun" dedi. (gülüyor) ''Sen kaleden çık'' dedi, döndü o esmer çıtı pıtı arkadaşıma, ''sen geç" dedi. Işte o arkadaş kaleci Ali Artuner'di. O kaleye, ben de forvete geçtim. Üç sene genç takımda oynadım, sonra A takımla idmanlara çıkmaya başladık. 60lardaydı bunlar. Izmir Genç Karması'nda ismimizi duyurmaya başladık biraz. O zamanlar eski Altay futbolcusu Vahap Özaltay çalıştırıyordu bizi. Göztepe'ye de Kutik geldi o sıralar, beni ilk o oynattı 1961'de. Macar bir hocaydı.
Serkan Seymen: O atılım nasıl gerçekleşti takımda?
Halil Kiraz: O senelerde Göztepe'de fazla bir atılım olmadı. 62-63 sezonunda bizim efsane Göztepe'yi yaratan Adnan Süvari hocamız, abimiz geldi. Göztepe'nin içinden gelmiş, Göztepe'yi çok seven bir insandı. Ingiltere'de yaşamış antrenörlük kurslarına gitmişti. Göztepe'de bir yenileşme hareketi başlattı. Ben, Nevzat Güzelırmak, Nihat, kaleci Ali gibi genç takımdan gelen arkadaşlar A takımda forma giymeye başladık. Adnan Abi o yıl yapılmış transferlerin yerine bizi tercih etti. Fevzi geldi, Çağlayan geldi, Küçük Mehmet'i İzmirspor'dan, Ertan' İzmir Demirspor'dan aldık. Bunlar on seneye yakın beraber top oynadı, bu efsane Göztepe yaratıldı. Öyle iki kelime ile anlatamam şimdi o on yılı. Iki federasyon,, bir Cumhurbaşkanlığı kupası aldık. Ilk defa Avrupa'da çeyrek finale, yarı finale çıktık.
Serkan Seymen: Nasıl oldu bütün bunlar, işin sırrı neydi?
Halil Kiraz: Birbirimizi çok seviyorduk. Hepimiz topa susamış, oynamaya arzulu ve Göztepeli insanlardık. Bunda idarecilerin de payı vardı. Biz futbolu Zeki Çırpıcı, Ahmet Sevil, Haşmet Us gibi abilerimizden gördük ve onlarla Göztepe'de bitirdik. Tabii, bir de herkesin hala takdir ettiği Adnan Süvari gibi bir hocamız vardı.
Serkan Seymen: Adnan Süvari bugün hala çok anlatılan bir teknik adam. Nasıl bir insandı, hocaydı?
Halil Kiraz: Bugün herkes birilerine futbol öğretir, ama o bize hepsinden önce bir kişiIik olmayı öğretti. Kampa gittiğiniz zaman, biliyorsunuz, kurallar vardır: 11'de yatacaksın, şu saatte kalkacaksın, şu yasaktır falan gibi. Adnan Abi bu şartların hiçbirini getirmemişti. ''Siz amatör futbolcu musunuz? Çocuk musunuz? Ben polislik mi yapacağım size? Siz kendinizin polisi, kendinizin doktoru olmayı öğreneceksiniz. Hiç kimsenin odası kontrol edilmeyecek" dedi. Çok tahsilliydi, Ingiltere'de yaşamış bir insandı, kültürü zengin bir insandı. Gömleğimizi, ceketimizi giymeden, sakal tıraşımızı olmadan gidemezdik kulübe biz. Bir Avrupa maçından sonra basın toplantısı olmuştu. Adnan Abi, Ingiliz gazeteciye Ingilizce, Alman'a Almanca, Fransız'a Fransızca, Italyan'a Italyanca cevap verince, adamlar şaşkınlıktan ölüyorlardı.
Serkan Seymen: Galiba size de yabancı dil dersleri veriyormuş aynı zamanda...
Halil Kiraz: Özellikle Avrupa'ya giderken hangi ülkeye gidiyorsak, otelde anahtarı nasıl isteyeceğiz, çarşıda fiyat nasıl soracağız, yemekte garsondan bir şeyi nasıl isteyeceğiz, öğretirdi. Bunun dışında haftanın iki günü kulüpte ders verirdi. Hepimizin defterleri vardı. Genel kültür, Ingilizce dersi alırdık ondan. Ingilizce ders kitapları getirtmişti. Bu ileri görüşlü hocamız sayesinde yükseldik. Bir de çok sevdiğimiz, saydığımız, bize ışık saçan bir Gürsel Aksel abimiz vardı, Koca Kaptan. Bugün Göztepe'de en fazla forma giymiş insanlardan biridir, tam 17 sene. Sonra Nevzat Güzelırmak, Ingiliz Nevzat, 15 sene bu takıma hizmet verdi. Ben geldim, Ali geldi, bu takıma on küsur sene hizmet ettik hepimiz. Bu sarı kırmızı formaya aşık olduk. Saha içinde ve dışında hep birlikteydik. Hala her ay bir kere bütün o eski futbolcular toplanır, o günleri hanımlarımızla da birlikte yad ederiz. Göztepe aşkımız devam ediyor bizim.
Serkan Seymen: Adnan Süvari, futbol tarzı olarak da blr yenilik getinniş miydl?
Halil Kiraz: Adnan Abi'den evvel dünya futbolunda ''wm'' oynanırdı. Sonra Macarlar 4- 4-2'yi çıkardı. Adnan Abi'nin geldiği zamanlarda 4-3-3 sistemi çıkmıştı, Avrupa'da çok benimsenmişti. Adnan Abi bize 4-3-3 oynatırdı. Bu sistemler elinizdeki adamların meziyetleriyle ilgili tabii. Elinizde o kalitede malzeme yoksa, o sistemi oynatamazsınız. Adnan Abi de o sisteme uygun oyuncular bulmuştu. 4-3-3 sisteminde çok ısrar etti o da.
Serkan Seymen: O zamanlar Türklye'de 4-3--3 oynayan yok muydu?
Halil Kiraz: Vardı, ama bizim kadar başarılı olan yoktu galiba; dersimizi iyi çalışmıştık. Üç sene, inanın, aynı idmanı yaptık. Bugün dört defa aynı idmanı yaptırsa bir hoca, ''bu hoca bir şey bilmiyor, her gün aynı şeyi yaptırıyor'' derler. Bizim idmanımızın temeli, devamlı tekrar metoduydu. Maçlarda o hafta yaptığımız hatalann bir daha olmaması için aynı hareketleri tekrar yapardık. Onun istediği şekilde yapana dek yapılırdı antrenman. Kolunda saat yoktu antrenmanda. Adnan Abi Türk futboluna da ışık saçmıştır. O zamanlar üç büyükler aynen bugün olduğu gibi ortalığı kasıp kavuruyordu, herkesin gönlünde üç büyüklerde oynamak yatıyordu.
Serkan Seymen:Teklif almadınız mı o zaman üç büyüklerden? :
Halil Kiraz: Hepimize bütün kulüplerden teklifter geldi. Bana örneğin Beşiktaş'tan, Galatasaray'dan teklif gelmişti. Ama biz Göztepe'yi çok seviyorduk, aynlmak zor geliyordu. Koca Kaptan, Temmuzun ilk ayı ilk mukaveleyi imzalardı, onun ardından hepimiz sırayla girer imzalardık.
Serkan Seymen: O zamanların Göztepe'si için ''Trabzonspor gibi bir dördüncü büyük olmaya heves etmedi, kendi başına bir takım olmaya heves etti'' deniyor...
Halil Kiraz: Milliyet gazetesinde Halit Kıvanç'ın bizimle ilgili bir yazısı vardı, hiç unutamam: Üç tane halka, olimpiyat halkası gibi, altında üç büyükler yazıyordu, Fenerbahçe, Beşiktaş, Galatasaray. Altında tek bir halka vardı, Göztepe, tek büyük diye. Hepimizin gönlünde üç büyüklerde oynamak yatıyordu futbola başlarken. Metin Oktay'ın, Turgay Şeren'in sayesinde çok büyük Galatasaray sempatizanı olmuştuk. Zaman geçince bu futbolcularla yan yana oynamaya başladık. Onlarla oynamak bize büyük bir heyecan veriyordu. Ilk başlarda hep mağlubiyet alıyorduk. Açık farklarla yeniliyorduk. Hep bir korkaklığımız, tedirginliğimiz vardı. Adnan Abi'nin sayesinde bunu yenmesini bildik. Bir Fenerbahçe maçında sahaya çıkarken bize ''çocuklar'' dedi, ''zararı yok. Beş tane yiyin, altı tane yiyin, ama bir tane atın. Bir gol atın, zaman gelecek, biz bunları İstanbul'da da yeneceğiz''. O dediği zamanın gelmesi çok uzun sürmedi işte. O kadro üç büyükleri yenen, kök söktüren takım haline geldi. Galatasaray'la Türkiye Kupası finalinde oynarken ilk maç burada 1-0 bizim galibiyetimizle bitmişti. Orada 1-1 bitti, uzatmada Nihat'ın golüyle kupayı Mithatpaşa'da Galatasaray'ın elinden almıştık. Bu o zaman her kulübün yapabileceği bir iş değildi. Türkiye Kupası'nı tekrar kazandıktan sonra Cumhurbaşkanlığı Kupası için Ankara'da Fener'le oynadık. Can Abi'nin, Lefterlerin oynadığı zamanlar, çok büyük bir Fenerbahçe vardı. 3-1 kazanıp orada da almıştık kupayı. Artık Türkiye Göztepe'yi alkışlamaya başlamıştı.
Serkan Seymen: Şimdi o Atletico Madrid'e attığınız gole tekrar gelelim mi? Anlatılanlara göre, çok uzaktan ve fizik kurallarına aykırı bir vuruş yapmışsınız.
Halil Kiraz: Bu vuruş beni hakikaten meşhur etti. Adımı Bombacı'ya çıkardı. Ağları yırttığım, kaleci bayılttığım oldu. Antrenman bittikten sonra sahada kalır, sahanın her yerinden üç yüz tane falan şut atardım tek başıma. Futbolda çalıştığının semeresini sonra görürsün. Bana bir güven gelmişti. İspanya'ya gittik ilk maç için. Üç günde giderdik otobüsle Avrupa maçlarına, ama Madrid'e uçakla gitmiştik. Madrid'de yeni stad yapılmıştı, bir ay olmuştu açılalı.İçinde hastane, sauna, pastane, her şey var. Bizim Türkiye'de oynadığımız stadlarla alakası yok. Soyunma odasına girdiğimizde hepimiz şaşırdık kaldık. Nevzat dedi ki, ''biz burada bunları yener de elersek, Allah bile razı gelmez''. 2-0 mağlup olduk orada. Ertesi sabah yola çıkarken gazetelerde maçla ilgili yorumlar vardı. Adnan Abi okuyordu, bizim çok iyi oynadığımızdan, cesaretli olduğumuzdan, dikkat etmek gerektiğinden bahsediyorlardı. 15 gün sonra İzmir'deki maçtan önce Küçük Mehmet sakatlandı, ben sağ bek oynamak zorunda kaldım. Ilk 15 dakikada bir penaltı oldu, Fevzi'yi düşürdüler. Kaptanları hakeme hakaret etti, oyundan atıldı. O zaman ben rahatladım sağ bekte. Penaltıları Gürsel Abi atardı. Alsancak'ta 22-23 bin kişi var, çıt çıkmıyor. Gürsel Abi gibi şimdi rahmetli olan Hüseyin dedi ki, ''Gürsel Abi, şunu şöyle ayağının içiyle köşeye koyuver''. O da ''kolaysa sen gel koyuver'' deyince, ortalık biraz gerilir gibi oldu. Nevzat da, ''Gürsel Abi, sen biraz sinirlendin, bırak Halil atsın bu penaltıyı'' dedi. Ben de o arada 18 köşesinde, penaltı atılır, kaleciden geri döner belki diye pozisyon alıyorum. Gürsel Abi, ''Halil, git at'' dedi. Geldim topa, ses yok Alsancak'ta; herkesi omuzlarımda hissediyorum, inanır mısınız... Kendi ken- dime ''burdan bu kaleyi de tutturamazsan, yazıklar olsun senin bombacılğına'' dedim. Bütün gücümle sağ ayağımla vurduğumda top Atletico Madrid ağlarını yırtıp dışarı çıktı. Göztepe'nin ilk golü olmuştu. Yirminci dakikada da Gürsel Abi 2-0 yaptı durumu. Çok iyi bir sağ açıkları vardı, yan hakeme tükürünce hakem onu da attı oyundan. Dokuz kişi kalmalarına rağmen epey bastırdılar. Bir yıl önce Avrupa şampiyonu olmuş bir takımdı o.
Serkan Seymen: Kimse turu geçeceğinize ihtimal vermiyordu herhalde...
Halil Kiraz: Biz de çekiniyorduk, ama onlar bizim maça turist gibi, hanımlarıyla falan gelmişlerdi. Maç 2-0 olunca, artık ne onlar bize bir baskı kurabiliyor, ne biz onların üzerine fazla gidebiliyorduk. Maçın uzatmalara gideceğini düşünüyorduk. Maçın sonuna doğru, sağ tarafta, Altay tarafındaki kaleye doğru atak yaparken, top önüme geldi, önümde zıplıyordu. O antrenmandan sonra yaptığım saatlerce çalışmadan dolayı kendime gelen güvenle oradan bir şut atmak geldi içimden. O kadar uzaktan, çaprazdan ''şu köşeye vurayım topu'' diyemezsiniz. Olanca gücümle vurdum topa, attığım şut tam doksana takıldı. O gün hem Atletico Madrıd'ı elemiş olduk, hem de Göztepe Türkiye'de herkesin sempatisini kazanan, sevilen bir takım haline geldi.
Serkan Seymen: 0 zamanların İzmir'i nasıl bir şehirdi?
Halil Kiraz: Mütevazı, fazla aktivitesi olmayan bir şehirdi. Başarımızın sırrı buradaydı belki de. Bütün eğlencemiz sinemaydı. O zamanların meşhur Elhamra Sineması'na giderdik. Çok az tiyatro gelirdi. Giyinmeyi çok severdik. Çıkıp ta gezeceğimiz yer olarak bir Kemeraltı vardı; bir şık pantolon, bir gömlek giyip çıkardık. ''Aa bak, Göztepeli Halil geçiyor'' derlerdi, bu da bize yeterdi. Sokakta size ''bak, futbolcu bilmem kim geçiyor'' dendiğinde, cemiyete mal olmuş bir insan olarak, buna uygun bir insan olmanız gerekirdi. Adnan Abi hep öyle olmamızı isterdi.
Serkan Seymen: Atletico Madrid maçından sonra mesela, gidip de çılgınca eğlenmemiş miydiniz?
Halil Kiraz: Maçı kazandıktan sonra gidip pub'larda eğlenelim diye bir şeyimiz olmadı. Türkiye Kupası'nı kazandığımız yıl, Istanbul'da bütün basın eğlence yerlerinde bizi aramış fotoğraf çekmek için. Biz Tarabya Oteli'nde Gürsel Abi'nin odasında hep birlikte maçı konuşup gülmüş, bir yandan da sandviç yemiştik. (gülüyor) Atletico Madrid maçından sonra gazeteciler beni aramış eğlence yerlerinde yine. Ben o sırada evde annem babamla çay içiyordum. Adnan Abi bizi böyle yetiştirmişti... Madrid maçından bir sonraki gün, Bergama Restoran'da Atletico Madrid takımıyla birlikte yemek yiyecektik. Ama mağlubiyetin üzüntüsünden gelmediler. Biz kendi başımıza yemek yerken, basın geldi, günün adamı da bendim. Bu arada dansöz çıkmıştı. Gazeteci Halil önce gol attı, sonra göbek attı diye haber yapalım dansözle oynasana biraz" dediler. Adnan Abi'ye, ''müsaade eder misiniz?" dedim, "tamam, kalk'' dedi. Ama inanrr mısınrz, iki dakika geçmeden, fotoğrafçıların bugünkü gibi makineleri yoktu, daha resimleri çekememişlerdi belki de, Adnan Abi şöyle baktı gözlerimin içine, bakışlarıyla ''otur artık yerine'' dedi bana. Şimdi olsa, Adnan Abi televolelerde falan saniye görünmemize müsaade etmezdi... Anlatırken bir zaman tüneli gibi her şeyi hatırlıyorum ve büyük mutluluk duyuyorum bunları yaşadığım için. Futbol için çok şeyden vazgeçtik biz. Futbola başladığım zamanlarda genç takım ligleri yeni kurulmuştu. Ben de genç takımın kaptanryım. İzmirspor sahasına gittik ilk maç için. Bir baktım, kadroda yokum. Kaç gündür aklımda bu maç var. Dediler, sen oynayamıyorsun. Neden? Ortaokul talebesi olanlar genç takımda oynayamıyor, böyle bir itiraz gelmiş Izmirspor'dan, kabul edilmiş. Bende o kadar Göztepe'de oynama sevgisi varmış ki, hocalarımın ısrarla vazgeçirmeye çalışmasına rağmen ben o hafta okulu bıraktım. Futbol yüzünden orta ikiden ayrıldım.
Serkan Seymen: Pişman mısınız şlmdl?
Halil Kiraz: Hiç değilim. Hayata bin sefer gelsem, yine Göztepe'de Bombacı Halil olmak isterim. Ama gençlere kötü örnek olmak istemem. Tahsil çok önemlidir ve futbolla tahsili birlikte götürmek en iyisidir. Ben yapamadım, ama onlar yapmaya çalışsınlar.
Serkan Seymen: Sizin arkanızdan gelenler aynı başarıyı yakalayamadılar ama...
Halil Kiraz: Evet, ama Göztepe efsanesi yaşadı, o geleneği hep yaşattılar. Göztepe bayrağını, ne olursa olsun, en yukarda tuttular, önemli olan da bu. Bizimle birlikte o yıllarda oynayan Danimarkalı Nielsen diye bir oyuncumuz vardı. Geçenlerde geldi Izmir'e, birlikte maç seyrettik, yemek yedik. Adam otuz yıl sonra bile eski takımını ziyaret ediyorsa, ''ben hala Göztepeli'yim'' diyorsa, ben bundan mutluluk duyanm. Bugün basın tribününde yerim var, ama ben taraftarlarla birlikte bir-iki saat önceden gidiyorum maça. O seyirciyi maçtan önce görmek, Göztepe sevgisini doya doya yaşamak için. Bugün Göztepe diye bir takım varsa, play-offta başarılıysa, bu tamamen tribüne gelen seyirciler yüzünden. çoğu maçında bu yıl seyirciyi tatmin etmeyen bir maç oynadı Göztepe. Ama o muhteşem seyirci hep oradaydı. Kötü oynadığı zaman bile takımına destek veren, kötü tezahüratta bulunmayan bir taraftarı var Göztepe'nin. Kaybettiği maçtan sonra takımını tribüne çağıran, alkışlayan bir seyirci bu. Bu başka bir şey.
Serkan Seymen: 18 yıl ikinci ligde kalmış bir takımın, maçlarını bu kadar kalabalık blr seyirciye oynamasını siz neye bağ!ıyorsunuz?
Halil Kiraz: Bunun Türkiye'de örneği yok. İkinci Iigde 18 sene kalan, birinci Iige çıkan, sonra bir yıl içinde tekrar düşen bir takım bu. Çim biçersin de çoğalır ya, seyirci de böyle çoğalıyor buna rağmen. Bazen arkadaşları görüyoruz maçta, ''bu gençlerin hepsi sizin zamanrnızda maça gelmiş annelerin babalann çocukları, sayenizde bu gelenek hala yaşıyor'' dediklerinde ben çok seviniyorum. Göztepe -Elazığ maçına gidiyorum, tele- vizyon da veriyor maçı. O gün televizyonda Galatasaray'ın da maçı var. Bir bakıyorum, insanlar geri dönüyor. Ne oldu diyorum, ''yer yok, giremedik, evde seyredeceğiz'' diyorlar. Taraftar böyle bir şeydir. Kötü oynamışım, yenilmişim, ben neye sığınacağım? Taraftar da bana kötü davranırsa, ben bir daha nasıl oynayacağım? Türkiye'de takımlar maç kaybeder, taraftar havaalanında üzerlerine saldırır. Esas o gün alacaksın, bağrına basacaksın adamları ki, bir dahaki maça galip gelmek için çıksın. Göztepe seyircisinde olan bu işte. Ben galip geldiğimde, çok başarılı olduğumda herkes zaten benim yanımda. Ama takımın en kötü gününde bile o tribünde oturan, takımını alkışlayan, mağlup olduğumda yanıma gelip, bana destek olan, ''boşverin, üzülmeyin, yine de biz en büyüğüz" diye beni alkışlayan adama taraftar derim ben... Avrupa maçları oynadığımız zamanlardı. Gece oynanırdı o maçlar. Aisancak'ta iki tane meşhur kuaför vardı, biri Bayram, diğeri İlhan. O gün sanki İzmir'de bir balo varmış gibi bütün hanımlar ikisinin kapısında sıraya girerdi. Herkes kıyafetlerini giyer, Göztepe maçına bir baloya gider gibi gelirdi. Bu oralardan gelen bir gelenek. Kazanmayla, kaybetmeyIe alakası yok bunun. Öyle bir aşk ki, anlatmakta zorluk çekiyorum kelimelerle.
Serkan Seymen: Nasıl yakalar insanı bu aşk?
Halil Kiraz: Öyle tepeden inmez adama. Taraftarın da, futbolcunun da o üzerine giydiği formanın ne manaya geldiğini, mazisini, nereden geçerek oraya geldiğini bilmesi lazım. Göztepe için değil bu sadece. Bugün bir futbolcu Fenerbahçe formasını giyiyorsa, o formanın Lefterlerle, Canlarla yaratıldığını, efsanenin, o sevginin öyle ortaya çıktığını bilmesi, düşünmesi gerekir. Galatasaray bugün Galatasaray'sa, bütün taraftann, futbolcuların o formayı forma yapmış Turgay Şeren'i, Metin Oktay'ı aklına getirmesi gerekir. Televizyonda gördüm, birkaç genç, yazıları yüzünden Turgay Şeren'i bir Galatasaray düşmanı gibi göstermeye çalıştılar. Oysa Galatasaray, Hagi, Jardel, Emre'yle Galatasaray olmadı. Onların annesi babası Turgay Şeren'le, Metin Oktay'la Galatasaraylı oldular. Takım ruhu, o gelenek öyle hemen iki günde çıkmıyor ortaya... Biz sezon başında hazırlık maçlarına çıkardık, Adnan Abi cebine avuç avuç rozet doldurur gelirdi. Biz istediğimiz zaman ''siz ne yapacaksınız, zaten Göztepelisiniz'' derdi. Maça gelen insanlara dağıtırdı onları. Kulüoler neyle yaşarlar? başarılarıyla. O yüzden ben 18 yll ikinci Iigde şampiyon olamamış bir takımı destekleyen Göztepe seyircisine bir kez daha teşekkür ediyorum, "Ne mutlu Göztepeliyim diyene!'' diyorum onlara.
Serkan Seymen: Galatasaray Avrupa'da yan finale çıktığında, bunun ilk kez yaşanan bir başanymış gibi gündeme getirilmesi, slzden çok söz edilmemiş olması sizi üzdü mü?
Halil Kiraz: Mustafa (Denizli) Galatasaray'ın başına geldiğinde konuşmuştuk, bana ''Halil Abi, bu takımı herkes şampiyon yapmış, Türkiye Kupası kazandırmış, Benim amacım sizin gibi Avrupa'da başarılı yapmak, sizin gibi yarı final oynatmak, hatta finale çıkartmak'' demişti.
Serkan Seymen: Sizin bir de Alrnanya'da futbol maceranız vannış gallba...
Halil Kiraz: Futbolu bıraktıktan sonra Almanya'ya gidip orada birkaç yıl top oynayayım dedim. Bir üçüncü Iig takımıyla anlaştım, Hannover'a yakın Kückenburg diye bir takım. O sırada Hamburg'un St Pauli takımı vardı ikinci Iigde. Oradan çağırdılar, ama bizim Göztepe'de aldığımız bir terbiye vardı, bir söz verdiğim için, St. Pauli'ye gitmedim. Sene 1974. Adnan Abi nasıl İngiltere'de kalmış, aynı zamanda antrenörlük kurslarına gitmiş, ben de birkaç yıl kalayım Köln'de kurslara gidip onun gibi biri olayım istemiştim. Fakat bizim Türklüğümüz tuttu biraz. Duygusal olduk, tüm izinlerimizi Türkiye'de geçirdik. Futbolu orada bıraktıktan sonra da geri döndüm. Futbolla artık uğraşmak istemedim. Antrenörlük yapmaktan vaçgeçtim. Hanımım da ''yıllarca bu işi yaptın, artık bırak, biraz da semeresini görelim'' dedi. Ama bizde bu aşk olunca, anladım kı bu bizi mezara kadar götürecek. Göztepe amatör takımının başına geldim. Dört-beş yll alt. yapıda çalıştım. A takımda yardımcılık yaptım. Kulübün zor duruma düştüğü yıllarda Göztepe'nin başına geldim. En son Ayvalıkgücü, Kuşadası derken, bizim de çalıştırıcılık hayatımız oldu işte. Bugün artık çok daha genç bir nesil geldi, onlara bıraktık bu işleri. Biz artık gazetede yazılar yazarak genç arkadaşlara ufak tefek birikimlerimizi aktarmaya çalışıyoruz.
Serkan Seymen: Futboldan iyl para kazanabildiniz mi pekl?
Halil Kiraz: O zaman enflasyon diye bir şey yoktu. Siyasetten pek anlamam ama, ben Almanya'daydım o zaman, bu Kıbns Harekatı'ndan sonra Türkiye'de bir enf\asyon patlaması oldu. Çok yakın Yunan bir arkadaşım vardı. Harekat başladığı günlerde bir Yunan öldürüldü Almanya'da. Aslında dazlaklar öldürmüş, sonradan ortaya çıktı, ama ilk önce Türkler yaptı dediler. Bizim arkadaş da korkmuş, eve kapandı. Gidiyorum, Alman bir karısı vardı, ona evde yok dedirtiyor. Gittim, bütün arkadaşları topladım, dedim, ''bu gece güzel giyinin, eşlerinizi de alın gelin''. Hep beraber gittik, elimizde çiçeklerle kapıyı çaldık. Karısı açtı, kalabalık bir grubun sesini duyunca iyice korkmuş bu, ama yanımıza geldi, bizi öyle gördü, ağlamaya başladı. Sarıldık birbirimize, dedik biz burada arkadaşız, bizi etkilemesin bu olanlar... Neyse işte, bizim zamanımızda paramız azdı, ama değer1iydi. Göztepe'yle 80 bin Iiraya anlaşma yaptığımız zaman, deniz tarafında daireler o fiyataydı. O zamanlar daha fazla alanlar da vardı, ama herkes aşağı yukan bu parayı alabiliyordu futboldan.
Serkan Seymen: İstanbul'dan daha iyl teklffler gelmemiş miydi?
Halil Kiraz: Beşiktaş 150 bin Iira ve buradan üç daire vermişti mesela bana.
Serkan Seymen: Neden gitmediniz?
Halil Kiraz: Göztepeliydik işte. Abilerimiz bizi bırakmadılar, ikna etmişlerdi gitmeyelim diye.
Serkan Seymen: Keşke bıraksalardı diyor musunuz?
Halil Kiraz: Hayır, o idareci abilerimiz de büyük Göztepeli'ymiş. Hepimize teklif vardı, bizi Istanbul'a verseler büyük paralar kazanacaklardı, ama gitmemizi istemediler. O efsane Göztepe de o yüzden çıktı işte. Bu oturduğum evi 80 yıIında aldım. Valikonağı'nda bir ev daha var. Buradan 300 metre ilerisi. Ama orası bana Türkiye'den Bulgaristan'a gitmişim gibi geliyor. Biz bu semtin çocuğuyuz, burada doğduk, burada sevdi bizi insanlar, bir yere getirdiler. Ben futbolu bıraktıktan yıllar sonra bile burada sokakta yürürken Bombacı Halil'im. Herkesle selamlaşırım. Bunu parayla satın alamam ki. İnsanı hayatta mutlu eden nedir? Işte böyle anlar, hatıralardır. Biz bu kuIüpte, bu insanlarla efsane olduk. Kulüp dediğin şey, sevgiyle ayakta durur zaten. Futbolculuk, sanatçılık gibidir. Sanatçı kimse olmasa da yapar sanatını. Futbolcu da taraftarla bir yere gelir. Ama en başta topu seversin, para kazanmasan da, kimse izlemese de oynarsın o topla. Ama hem sevdiğin işi yapmışsın,zanmışsın bir de üstüne. :
tiren insanlarsa karşılıksız gelmişler, cebinden para vererek seni izlemişler, arkanda olmuşlar. Takdir edilecek insanlar esas onlar. Bırakıp nereye gideceksin? Bu insanların, futbolun bana verdiği mutluluğu, Koç'un oğlu olmaya değişmem. Öyle olsa, bir yığın iş güç, bir sürü derdin olacak. Burada Bombacı Halil olarak yürümenin mutluluğunu hiçbir şeye değişmem.
Serkan Seymen: Metin Oktay da İzmlrli; tanışır mıydınız?
Halil Kiraz: 54-55 seneleriydi. Göztepe tepesinde top oynardık. oynadığımız arsanın yanındaki bir evin mutfağından da radyonun sesi geliyor, bir kulağımız orada. Bir Beşiktaş-Galatasaray maçı oynanıyor. Maç 2-0 oldu, iki gol de Metin Oktay'dan. Maç 2-2 oldu, 4-2 oldu, 4-4 oldu, Ercan Abi vardı Beşiktaş'ta, onun golüyle 5-4 kazandı Beşiktaş. Üzülmüştüm o gün, Metin Oktay kazansın istemiştim. Sonraki yıllarda attığı unutulmaz golleri gördükçe, içimizde bir Metin Oktay sevgisi oluştu iyice. Bu sadece bizde değil, bütün Türkiye'de oldu. Bir askerlik kaçamağı mı ne olmuştu da, Metin Abi içeri alınmıştı. Bir Karagümrük maçı öncesi çıktığında ona yapılan sevgi seli, bugüne kadar hiçbir futbolcuya nasip olmamıştır. O maçta idmansız olduğundan yoruluyor, kıyıya gelip dinleniyor biraz, tekrar oynuyor, dinleniyor ve o maçta üç gol atıyor. Metin Oktay'ın gollerini, futbolculuğunu anlatmakla bitiremezsin. Bunun yanında da altın gibi bir kalbi olan insandı. Yanına hayranlıkla gittiğimizde, yanımızda yüzü kızararak oturan bir abimizdi. Beni futbola başlatan Abbas Hoca, Metin Oktay'ın dayısıydı. Bir gün beni Metin Oktay'ın yanına götürdü. ''Bak Metin'' dedi, ''ileride çok büyük oyuncu olacak, senin gibi goller atacak, sana rakip olacak''. Metin Abi eliyle saçlarımı okşadı, ''hadi bakalım kerata, büyü de oynayalım beraber'' dedi. O gün baktım, karşımda artistler kadar yakışıklı, dev gibi bir abimiz var. Işte dedim, insan futbolcu olacaksa böyle olmalı. Sonra Galatasaray'la bir maça çıkarken yanıma gelip ''bak, küçücük kerataydın Abbas Hoca'nın yanında, şimdi bana rakip oldun'' deyişini hiç unutamıyorum. Adnan Abi bir gün demişti bana, golcü olacaksın, Metin Oktay gibi çok sevileceksin. Metin Abi gol atıyordu, bir de golü altın tepside sunuyordu. O rövaşatalar, voleler, o mükemmel kafa vuruşlan... Onları şimdi bile az görebiliyoruz. Şimdiki imkanlarla oynamış, yetişmiş olsa, birkaç gömlek daha üstün olurdu, eminim. Televizyon yoktu o zamanlar, ama insanlar radyodan dinleyerek, gazeteden okuyarak hayranlık duyuyordu o futbolculara. Metin Oktay'ın gollerini televizyondan görebilseydi bugünkü nesil, neden bahsettiğimizi çok iyi anIardı. Bir gün Istanbul'da bir maçtan sonra Galatasaray'dan yönetici bir abimiz ''bir yemek yiyelim mi seninle'' dedi. Hacı Abdullah Iokantasına gittik. İçeride bir masada Gündüz Kılıç oturuyor. Benim elim ayağıma dolandı onu gö- rünce. Gündüz Abi masadan kalktı, ceketinin önünü ilikleyerek şık bir hareketle elimi sıktıı, hatırımı sordu. Çok dikkatimi çekti o hareket. Hepsi GaIatasaray Lisesi çevresinden gelen adamlardı ve bir beyefendilikleri vardı. Biz de özenirdik. Havadan sudan konuşurken ''Halilcim'' dedi, ''sadede geIelim artık, seni renklerimize bağlamak istiyoruz''. ''Gündüz Abi'' dedim, "bir gün Galatasaray'da oynamak hepimizin hayali, ama beni bugünlere getiren bir camia var, abilerimiz var. Müsaade ederseniz, birkaç yıl daha Göztepe'de oynayarak onlara hizmet etmek, borcumu ödemek istiyorum". Yerinden kalktı, başımdan tutup alnımdan öptü beni. "Seni transfer etmek istemekte yanılmamışız demek" dedi. Sonra İzmir'de bir gün sinemadan çıktık hanımla, yanımızda bir Şevrole du!du. İçinde kim olduğunu göremiyorum, kapıyı açtım, bir baktım Metin Oktay. Bindik yanına. "Kerata" dedi,'benim artık geçiyor, yerime Halil'i alalım dedim, ama sen istememişsin. Ama sonra ''doğru yapmışsın, ..tebrik ederim seni" dedi. Yıllar sonra bir gün tribünde maç izliyoruz, Metin Abi de var. Bir frikik oldu. Metin Abi herkesin içinde, ''Halil" dedi, "in aşağıya da, şu topa bir vur, gençler bir görsün topa nasıl vurulurmuş?" "Aman abi'' dedim, "sen dururken topa nasıl vurulacağını göstermek bizim haddimize düşmez"...
Serkan Seymen: Artık yıldız futbolcuların ortaya çıkmamasına hayıflananlar var. Sizce neden olmuyor?
Halil Kiraz: O zamanlar daha çok ferdi yeteneklerin öne çıktığı bir futbol vardı. Bir Lefter'i o yüzden unutmak mümkün değil bugün. Artık takım oyunu, mücadele ve sürat önemli. Çünkü imkanlar güzelleşti. Bizim oynadığımız zamanların Mithatpaşa'sında süratli tek pas oyun oynamak mümkün müydü? O yüzden efsanevı yıldızlar çıkıyordu. Yoksa şimdi daha iyi futbol oynanıyor.
Serkan Seymen: Hayatının büyük bölümünü antrenmanda, maçta geçirdikten sonra, futbolu bırakınca insan neler hisseder?
Halil Kiraz: O ana kadar insan her şeyini tamamen futbola endekslemiş oluyor. Bırakmaya karar verdiğinizde daha, havada boşlukta uçuyormuşsunuz gibi gelmeye başlıyor. Ayaklannız izin verse, beyniniz artık izin vermemeye başlıyor o mücadeleye. Siz de antrenörlükten zevk almaya, onunla teselli bulmaya başlıyorsunuz.
Serkan Seymen: Futbolu bıraktıktan sonraki ilk üç-dört günü hatırlıyor musunuz? Artık antrenman yok, hafta sonu maça çıkmayacaksınız...
Halil Kiraz: Belki de bilinçaltında çok hatırlamak istemediğim için, Almanya'da futbolu bıraktığım günler yok aklımda. Bu arada Almanya'da insana futbolu bıraktırmıyorlar. Futbolu bırakınca master takımlarında oynamaya başlıyorsunuz.Bunun sağlık tarafı da var. Birdenbire bırakınca futbolu, sağlık problemler yaratabiliyor. Bunun önüne geçmek için de yapmışlar bunu.
Serkan Seymen: Siz bir de futbol yazar.lığı yapıyorsunuz Yeni Asır gazetesinde. Bugünlerde televizyonlarda, gazetelerde yapılan yorumlan nasıl buluyorsunuz?
Halil Kiraz: Ben eski futbolcu olduğum için maçı izlerken sizin göremediğiniz şeyleri görürüm. Siz bir pozisyonda bir futbolcunun beklediğiniz iyi hareketi neden yapamadığını düşünürken, ben orada o hareketi neden yapamadığını anlarım. Bugün yorumcular var televizyonlarda. Bazılar hiç futbol oynamamış. Diyorlar ki, Denizli'nin savunmadaki adamlara şunu yaptırması lazım, Jardel'in prese girmesi lazım, Arifin soldan bindirmesi lazım falan filan. Lazım da, o 'lazım'ı bana bir anlatsanız siz, nasıl bir şeymiş o 'Iazım'. Ayağına krampon giymemiş, tünelden çıkarken kramponların yere vurmasından çıkan o sesi duymamış, ter ve alkol kokulu soyunma odasını görmemiş bir adamın o sahada olan bitenleri, futbolcunun psikolojisini çok da iyi anlayabileceğini sanmıyorum. Şimdi diyorlar ki, Jardel basit goller atıyor. Evet, basit goller atıyor, ama o basit hareketi yapmak aslında en zor olanı, onu bilmiyorlar. Futbolda en kolay hareket topu istop etmektir. Ama altı pas içinde, o kadar adamın arasında, size indirilen topu istop etmek ve vurmak ne kadar zor bir harekettir, biliyorlar mı? Bilmiyorlar. Bir Galatasaray maçından sonra Ümit'le konuşuyorlar. Ümit dedi ki, "devre arasında Fatih hocamız bir konuşma yaptı, o bizi ateşledi." "Ne söyledi?" diye sordular. "Onu anlatmam size mümkün değil ki! Orada olacaktınız, dinleyecektiniz, şimdi anlatamam ki!" dedi. Bu iş böyle işte, o soyunma odasında olanı anlayamazsınız. Hagi çok sinirliymiş. Futbol sahasına çıkan adam anlar, o adam nasıl sinirlenir öyle. Tamam, futbol oynamamış adam konuşmasın demiyorum ama, biraz da bilmeleri lazım o sahanın içinde farklı şeyler döndüğünü
*Serkan Seymen'in Halil Kiraz ile yaptığı ve Postexpress dergisinin ilk sayısında 46-49. sayfalar arasında yayınlanan röportajdan alıntıdır.