Düne kadar susuyorduk. Şimdi artık konuşma zamanı. Göztepe’yi anlatma, hem de tadını çıkara çıkara anlatma zamanı.
21 Mayıs— Uzun sürdü, bu hasret çoook uzun sürdü. Gerçi önceki yıl birinci lige çıktık. Ama ateş almaya gelmiş gibiydik. Fenerbahçe’ye kendi sahasında üç çekip, şampiyonluk umutlarının da içine edip yeniden geldiğimiz yere döndük. O yılı saymıyoruz. Böyle bakınca ise galiba otuz yıldır gün sayıyoruz. Geçmişin başarıları ile öğünmekten bıktık. Artık “Sizin şu yere göğe sığdıramadığınız, Avrupa’da çeyrek final oynadığı için öve öve bitiremediğiniz Galatasaray’ın yaptığını biz bundan 34 yıl önce yapmıştık...” demek kesmiyor bizi.
Eh, ikinci lige kazık kakmış, ne uzayan ne kısalan bir takımın
bencileyin ateşli, bağnaz, fanatik, tutkulu taraftarını kim
dinler.Mecburen susuyorduk.
Düne kadar susuyorduk.
Şimdi artık konuşma zamanı. Göztepe’yi anlatma, hem
de tadını çıkara çıkara anlatma zamanı.
* * *
İzmirli çocukların hemen hepsinin iki takımı vardır:
- Altaylı’yım, İstanbul’dan da Beşiktaş’ı tutuyorum.
- Hem Karşıyakalı, hem Fenerbahçeli’yim.
- İzmir’de Altınordu, İstanbul’da Galatasaray...
Ancaaaak...
İzmir’in Konak alanından başlayıp Asansör, Karantina, Göztepe, Güzelyalı, Üçkuyular, İnciraltı, Narlıdere, Klizman diye uzanan daracık şeridinin çocukları için bunlar anlaşılmaz sözlerdir: Göztepeli olunur ve Göztepe’den başka her takıma da küçümseyerek bakılır!..
Nitekim mahalleye yeni taşınmış memur çocukları uyum sağlamak için Göztepeli olur ve bu beğeni ile karşılanır; ama aynı çocuk “Aynı zamanda Galatasaraylı’yım” demek gibi bir halt işlerse -top onun bile olsa- mahalle takımında oynama hakkını yitirir. Düzelmez, tutumunda ısrar ederse ufaktan ufaktan pataklanmayı göze alır.
Bu biiiir...
* * *
Gelelim bir ikinci Göztepe gerçeğine.
1960’lı yılların sonunda futbolla ilgilenen her değerli vatan evladı iki takımı eksiksiz sayardı. Sayamayana dudak bükülür, “Git şunu öğren de gel” denirdi.
Birincisi: Macar Milli Takımı’nı, İnönü (o zamanki Mithatpaşa) Stadı’nda 3-1 yenen milli takım. Kaleci Turgay’dan başlayıp, İsfendiyar’a kadar onbir oyuncuyu sayamayan futboldan anlar sayılmaz, öyle olunca da adamdan sayılmazdı.
Peki ikinci takım?
Göztepe’ydi. Kalede Ali Artuner’den başlayıp Halil’den çıkmayan... diye bir cümle kuracağım ama saçma. “Çıkmayan” çıkmazdı ki...
Macaristan’a karşı taaa 1956’daki kazanılmış bir futbol zaferini, yaşı tutmadığından anımsamayanlara hoşgörü mümkündü ama onbir kişilik milli takımın dokuz oyuncusunu içinden çıkarıp veren Göztepe’yi sayamayana en ufak hoşgörü gösterilmezdi...
* * *
Hep geçmişten mi söz ettim?
Doğal. Göztepeli birinci lig daha başlamadı ki. Biraz sabırlı olun.
Peki daldan dala atlayan, tutarsız bir yazı mı oldu?
Bu da doğal. Şunun şurasında bilmem kaç on yıllık hasret daha dün bitti. Fanatik bir Göztepeli’den bu koşullarda doğru düzgün, sistematik, ağırbaşlı bir yazı çıkabilir mi ? Onun için de biraz sabırlı olun.
Hele şu şampiyonluğu bir sindirelim, kabaran duygularımız,
taşkın coşkumuz bir yatışsın...
Bu yazı da burada bitsin. Siz okuyadurun, ben sarı kırmızılı fanilamı giyip, aynı renkten beremi kafama takıp, bayrağı elime alıp sokağa çıkıyorum. Evinizin önünde “Gööööz, Göööz, Göztepe’ diye yeri göğü inleten sesler duyarsanız korkmayın, şaşırmayın. Pencereden bakın beni göreceksiniz...
Göööööz... Göööözzz...
AYDIN ENGİN