"GÖz Göze Geldim ki içim Yaniye..."
Sadullah Acele
Dillerini sevdiğim / kıvırcık dillerini...
"10 yıl gitmedim Göstipiye. 10 yıldan sonra ayak vurduk izmir'e. Antrenör olmaya gitmedim ki. Başka bişe için gittiydim. Diyne bak şindi," dedi konuşmamızın hemen başında heyecanla. İşte imparator Sado'nun anlattıkları. Hep birlikte "diyneyelim":
1954 doğumlu Sadullah Acele. Ankara'nın Çubuk ilçesinden. Çubuk Ankara'nın İlgaz'a bakan yanı. Son durağı. Çocukluğunda maçlar radyodan Halit Kıvanç'ın, Orhan Ayan'ın sesinden dinleniyor. Baba, Çubuk'taki tek sinemanın Yıldırım Sineması'nIn sahibi: "Tahta sandalyeleri var" sinemanın. Bir de park var halkın eğlencesi: "Herkes evinde yiyeceklerini hazırlar konsere gelirlerdi. Ayda bir kere sanatçı getirirlerdi buraya Bedia Akartürk, Neriman Koksal gelmişti. Herkes onları seyretmek için sıraya girerdi millet birbirini yedi. Millet ölüyodu yani." Ahmet Aga Sadullah'ın babası. Şen adam. "Kadifeden Kesesi"ni duymasın döne döne oynarmış. En çok da Yılmaz Güney'e ısınmış içi Sadullah'ın.
Çocukluk yılları diyeceğiz ama ne çocukluk. İki bardak şarap veriyorlar Sado'ya git diyorlar falancanın dükkanının camına işe! Anında denileni yapıyor Sado... Çocuk işte. Işeyiveriyor cama çerçeveye... Top sevdası çocukluk günlerine dayanıyor. Çubukspor Sarı-Lacivert renklerde. Takımda Lefter(!) bile var: "Kuzman Mahmut, Hüseyin, gibi iyi topçular vardı. Lefter sol paçasını sıvar sağ ayağında kundurası sol ayağında lastik ööle top oynardı. Biz Japon kalesi oynardık herkes kendi kalesini korurdu. Beş gol yiyen çıkıyordu oyundan. Çok iyi bir oyundu yani. Valla biz ööle oynuyorduk beş kişi. Ben Fenerbahçeli Yılmaz derdim kendime, öbürü Ogün derdi falan aramızda top oynarken. Çubuk'ta Japon kale oynardık..." İyi bir oyundur bu Japon Kalesi oyunu. Futbolun en iyi çalışması diyebilirim. Beş tane kale oluyor, minyatür... Herkes kendi kalesini koruyor ve her kaleye gol atabiliyor. Lise yılları... Çubukspor'un idmanlarında yoklama aldırıyor Sadullah. Ankara'da Balgat, Matbuat, Aydınlıkevler, Haritagücü, Jandarmagücü, Altındağ, Mülkiye gibi iyi takımlar var. 'Onları izleyerek büyüyor'. İlk seçmelerde Çubukspor formasını geçiriyor sırtına. 1968'de ilk lisans. İlk maç: "Ayaş maçı milli olduğum maçtır. Son 20 dakka girdiydim ama zevkten dört köşe oluyom."
1960lı yıllardaTürkiye 1. Ligi'nde tam altı takımla temsil ediliyor Ankara: Ankarademirspor, Şeker, Hacettepe, Ankaragücü, Gençlerbirliği, Toprakspor... İki maç Cumartesi, iki maç Pazar. İki takım da deplasmanda. O zamanlar sinemalarda da üç film birden oynardı. Sinemadan akşamın karanlığında çıkardık. Her şeyde bir bolluk var yani. Gençler'de Suphi, Hacettepe'de Güvercin Nuri var hayranlıkla izlediği, Güvercin Nuri Beşiktaş tribününden atılan güvercinlerden biri önüne düşünce
hafiften tekme atar gibi yapmış güvercinlere, öyle almıştı bu lakabı. Kasaptı zaten. "Biz onları izlemeye gittiğimiz zaman hele gece maçıysa ölürdük ya 19 Mayıs'a girdiğimiz zaman."
Çubukspor'da oynadığı iki senenin sonunda Ankara takımları peşinde Sadullah'ın. İnce paslar, çalımlar falan. Bizim 'ince oğlana önce Gençler 'el atar'. Kaldıkları lojmanda 'slip donlarıyla' oturmuş kumar oynayan Gençler'li topçuları ayıplar iyice bir. Sonra da yine kumar yüzünden kapışmalarını bir sporcu topluluğuna yakışmadığını düşünür: "Sabah saat 4'te millet uyurken Kızılay'dan bir başladım depara taa Dışkapı'ya kadar... Çubuk minibüsüne bindim gaçtım." Sado'nun transfer turları biraz erken başlamıştır. Hem de ne tur. Önce Ankaragücü'nün transfer odası haline gelen doktorun yazıhanesini beğenmez sonra da Kayserispor'un beyaz çocuklara düşkünlüğüyle(!) bilinen antrenörünün hallerini. Gençler, Ankaragücü, Kayseri derken Amatör Milli takım kampına katılması istenir. Kızılcahamam kampı ilk büyük kamp deneyimi. Ama ilk yemek deneyimi futbolcularla topluca oturduğu masada: "Kızılcahamam'dayız çatal bıçak görmemişiz ki. Eti neyin yiyemedim, çorbayı içtik.
öyle galdık. Gece oldu odalara çıktık baktım olacak gibi değil. Garanlıkta arka yola oradan da Ankara'ya Çubuk'a. Gene gaçtim. Ben kesinlikle öyle şeyi sevmem. Çatal bıçak neymiş. Gelip aldılar. Hemen soyundurdular. İngiltere'ynen oynuyoz, Cebeci'de. Ali Osman Renklibay'la ikili oynuyoz ilerde. Orda gördüğümüz şeyler kötüydü; slip donlar, öbür tarafta acaip gılıklı antrenörler. Hep gaçtık."
Kadınlar, kadınlar
Ankara'da pavyonlar ve güzel kadınlar var. Ve bir gözleri ahuya zebun eder Sado'yu felek. O da zebun olur gerçekten bir gözleri ahuya; "O zamanda bende bi aşıklık dalgası vardı. Onu görmeyinci hasta oluyodum." 19 Mayıs, Cebeci'nin olduğu kadar Monamur, Yakut Pavyonları'nm ceza sahasında frikik pozisyonlarda artık: "Orda bi gadın beni baştan çıkarttı... Goz göze geldim mi için yaniye... iki sene sonra da ayrıldık. Aşıktık ama. Sonra bi gadını daa sevdim. Ev duttuk. O gadın mücevherlerini getirdiydi. Evliydi. Çocuğu vardı. Sürdüremedik."
1. Lig'in güçlü ekiplerinden Boluspor bir gece kapısını tıklatıyor. 140 bin liraya Kırmızı-Beyazlı takıma atıyor imzayı Sadullah. 69 bin lirasıyla önce bir Anadol çekiyor babasının altına. Bolu o zamanlar lig ikincisi. Üç büyüklere kök söktürüyor. Takımın başında Romen hoca Neagu var. "Kadro Kaleci Talip, İbrahim, sol bek Fikret, stoper Nuri, Alaattin, Vadi, Şükrü, sağaçık ben santrafor Vahdet, sol açık Çetin, sarı Mustafa'dan oluşuyor. Aladağ'dan kamptan gaçtım gine. Aşığık ya! 45 dakkahk yol. Tüfekli amigo var başımızda... Yolu da biliyom, ormana doğru bir goşmaya başladun... Üst baş çamur toz, kaplıca dolmuşlarına bindim. Dooru Angara'ya... Yattım aşşa..." Sadulllah uyandığında kapının önünde Bolusporluların '56 şavrole'si. Abaza Enver direksiyonda. 2 metre boyunda pala, vurduğu yerden ses getiriyor Enver: "Gene gelmişler tüfeklerlen. Cuma akşamı binip arabaya gaçıyodum gelip yine Pazar günü alıyorlardı beni. Çubuk sevdasına ya... Çubuk olsun ne olursa olsun... Garagöle çukarduk. Dünyayı görmezdi gözüm. Balbal, Ayu Celal eheeey... Gırgır muhabbet ne ararsan var...Orhan hastasıydım. Baba söyledi mi her şey biterdi."
Bolu Zır Aalıyo
îlk maç Fener maçı. Bir özel maç, Sadullah kendisine benzettiği Yılmazla karşılıklı oynar. Fener'in Levent, Abdullah, Ogün, Yavuz, Numan'lı takımı: "He heey. 1973 yılları... Allah Allaaah. Ayaklar titriyo.. Neyi oynuyon.. işin ilginci Çarşamba günü de yabancı takımman maç var. Ne yabancısı lang oolum. Ben yabancıyı nerden gördüm de maç yapacam? Bi maç yaptık ama bi de bunun garşıhı varmış. Romanya'nın Bükreş takımı... Bi de Romanya'ya gittik. 1-1 galdıgh... Biz Avrupa Gupası'na gidiyomuşuk. Ben nerden bilürüm la Avrupa Gupası'nı. Gidtük. Biz top oynuyoz. Yani eyle şeyimiz yok. 3-0 yıkıldık. Ben o maçlarda öyle top oynadım ki Ajax'ın antrenörü beni transfer etmek istemiş. Neagu da gulüyo tabii: 'Biz bunu Çubuk'tan zor getiriyoz, iki kelimeyi zor gonuşturuyoz. Avrupa'yı nerden bilcek.?' Ben de güldüm yani. Git len didim Neagu'ya. Şimdi olaylara bak ben orda bi de Bolu'da as topçu oldum mu... Bolu'yu zır aa-latıyom... 74 Dünya Kupası oynanırken Coşkun Özan benim için; '1978'de milli takımın değişmez tek santraforu Sadullah olacak' diye yazdıydı." 1975-76 sezonu Boluspor'da kendisine ana avrat küfür eden genel kaptanıyla kavga ediyor Sado... Ver elini Çubuk. Topluyor yatağı yorganı ayrılıyor Bolu'dan.
Göz-Göz
Ertesi yıl artık Göztepe'nin transferdeki en büyük bombasıdır. Adanaspor'la 200 bin liraya anlaşmışken, binbir dil döken Göztepelilere 450 bin liraya evet diyor: "İdareciler önümü kesti Ulus'ta. İlle de seni alacağız, dediler. Oturun şu kaldırıma pazarlık yapalım dedim. Oturdular. Ne garı düşkünlüğümü kaldı ne içkiciliğim. Hepsine varız, dediler. Ben de çaresiz tamam didim." Tam Mehmetçik Anıtı'nın önünde. İzmir uçak bileti cebinde havaalanında önce bir 70'liği deviriyor, ardından uçakta ikram edilen içkileri içiyor Sado: "Bolu'dayken 6-7 ufak rakı içerdim. Benim yaşadıımı şimdiki topçu yaşasın sahada yürüyemezler. İzmir'de uçaktan incem, incem ama uçaan ön goltuklarında milletvekili oturmuş. Ben ööle godaman insanı görünce sevmem. Gittim arkaya oturduydumdu zaten. Sevmezdim bööle gendini beyenmişleri, galantorları, gravathları, sevmem. Bolu'da da ööleydim. Nerde çingen çadırı var oraya girerdim. îneceez ama önden inin didi hostes. Onnar önden ben arkadan giddim. Uçak duracaa sırada dışarı bakıyom bi galabalık bi alamet bak dedim herifleri garşılamaya geliyolar bak şimdi didim. Arkadan inmeye başladım. Bi baktım o galabalık bana dooru geliyo. Ana! Manyak mı lan bunnar neyime geliyonuz, didim. 70'lik içmişim zaten. Topçu arkadaşım Demir'igördüm raatladim. Didim 'dut lan elimi şimdi bi falso vermiyelim.' Benim Ööle bi derdim yok ki. Ben yiyom içiyom eeleniyom top oynuyom. Çiçeeni alan gelmiş. Ordan baarıyolar Gostepe Gostepe diyin... Bindik arabalara nasıl gonvoy nasıl gonvoy. Orda herkesnen opüşüyoz. Yalaka olduk öpüşe öpüşe..."
1977'nin Göztepesi'nde eskiler yok artık: "Fuji Memet Rizespor'a gittmişti o sene. Gölcük Kampı'na çıktık.Galede Güngör aabi vardı, Ali'nin yedeğiydi hem Gostepe'de hem Milli Takım'da... Ulvi, Ercan, Taner, Kenan, İsmail, Saadetin, K.Ali, Şarlo Memet, Doğan ve irfan var. Tribünler inlerdi 'Doğan irfan ortala Bombala Sado bombala' diyi."
Dörtlü turnuva oynanıyor İzmir'de. Yıl 1977. Trabzonspor, Altay, Yunan Politeknika ve Göztepe. Göztepe o turnuvanın şampiyonu, Sadullah ise gönüllerin Sado'su olmuştu. Ama içkili alemler tam hızla devam ediyor Sado için. Sado Göz-Göz'ün gözünün bebeği: "Maçtan sonra Madımak Aamet'nen votkayla birayı karıştırdık. Kordondan başladık gitmeye şimdi. Paytonda bağrıyok Gostepe diyii. Yolda bi darbukacıynan kemancı da gördük onları da bindirdik paytona... Arabalar da bize katıldı. Konvoy halinde gidiyoz şimdi.. Bi baktuk Göztepeliler nasıl geliyo bize dooru. Bi aldılar bizi omuzlara... Valla ciğerlerim gasıklarım dışarı çıktı. Öldüm öldüm...Güzelyalı'ya gadar. ööleydi ondan soora." 1977-78 sezonu . Ligin tozunu atıyor Göztepe. Takımın iki golcüsü K.Ali ile Sado gol krallığında çekişiyor. Çekişme yok aslında Sado'ya göre çünkü takım arkadaşı arkadaşıyla çekişmez. Gol krallarının Ankara'da televizyona çağrılacağı ve söyleşi yapılacağı haberini duyunca maçta atacağı golün pasını K.Ali'ye veriyor ve onun gol kralı olmasını sağlıyor Sado: "Ben öyle şeyleri sevmezdim. Gitcem televizyona çıkcam yok... Gravatlıları lüksü sevmezdim ben."
Halkla İçice
Güzelyalı'nın balıkçıları, Kemeraltı'nın esnafı, Konaklı gariban çocuklar en iyi dostları "İmparator" Sado'nun: "Biz hep halkla içiçeydik. Mesela lüks yerlere giderim, ama nerde gariban var yanlarına otururum. Bizim bi idarecimiz vardı hastaydı bana. Üstümü başımı düzer, gulübe yollardı. Ben üstümden çıkartır yattaa atardım. Ertesi gün bi bakmışım malzemeci Namık almış satmış elbiseleri." Hayatında yine kadınlar eksik olmaz İmparatorun - Rumeli ve Nunume Pavyonları'nın kulakları çınlasın. Rivayet o ki formdan düşsün diye Rizesporlu idareciler bir 'kadın sarmışlar' başına. Hatta bazı karışık durumlarını da Bornovalı Nuri Abisi çözmüş. Ve o kadından bu Bornovalı abisi sayesinde kurtulmuş: "Sonra gadın gız işlerini bıraktık. Gadri Aytaç hocamızdı. Geldi bi gün 'içmeyeceen seni Milli Takım'a aldıracaam' didi. Ben içerim didim yaa... Israr itti. İyi dedim. Hakkaten Avrupa Kupası mı, Dünya Kupası mı ona çağırdılar Macaristan'a karşı falan oynadım. Sonra islam Oyunları başladı. O gün babam öldü. Babam öldüğü için de gaçtım ordan gitmedim. Bi daha da çaarmadılar. Ben de gitmedim. 4 kez A, 1 kez de Ümit Milli oldum. Benim düzgün yaşantım olsaydı 50-100 eheheey."
Göztepe Tribünleri
Göz-Göz tribünleri tribün olmaktan çıkmış Sado'nün taraftarlarıyla kurduğu şenlik yeri olmuştur: "Ben sahaya çıkmadan Orhan çalmaya başlardı. Hastasıyım ya Gapalı tribüne orkestra gurdular. Ben sahaya çıkarken 'Mevsim Bahaar Oluncaaaa' çalar, her maça onunla çıkardım..." Göz-Göz, geldiği sezon ilk şampiyonluğu tattı Sado'yla 1977-78 sezonu. Sonra yine 2. Lig. 1980-81'de tekrar 1. Lig. Hep Sado'yla. Hep imparatorla. 1981-82 Göz-Göz için hiç de iyi geçmemektedir ve Sado'nün yeniden takımıyla anlaşma isteğini geri çevirir kulüp başkanı. Hemen Beşiktaş devreye girer ve Sado Karakartal'a uçar bu kez: "Rasim, Kadir, Ulvi, Samet, M.Ekşi, Rıza, Ziya, Fikret, Necdet, A.Kemal var takımda. 6 ay sonra gaçtım... Evi neyin topladım geldim geceden. Beni istemiyomuştu topçuların bazıları. Bize karşı bir cepheleşme vardı. Takımda genç yaşlı ikiliği vardı. Mekki Başak'la Üstüngaya'nın dışında hepsi gençti. Basınla takım arasında, takımla idareci arasında, basınla idareci arasında gavga vardı. Acaip aarıma gidiyodu. Göz Gözlü Sado top oyniyamıyo. Herkes zevkten altına işiyomuş ben top oynadığım zaman yaptığım hareketlere. Halbuki ben orda çalıştığım gibi hiçbir yerde çalışmadım. Bayaa ağır idmanlarını yaptım yani. Ben inanıyom ki çok süper oynuyom. Ama beni engellediler işte. Niye bilmiyom? Ben de öbür tarafın süper Sado'suyum ya aklıma o geliyo. Gururum yıkılıyo ayaklar altına alınıyo."
Orhan Baba
Bir gece eğlence dönüşü dayanır Orhan Gencebay'ın kapısına: "İlle de iki türkü dinleyip öyle gideceem. Çaarın Baba'yı. Ben onun hastasıyım!" Sevim Emre Orhan Gencebay'm evde olmadığını söylese de Sado on küçük devirmiş. Laf dinler mi? Bir zaman sonra ikna olur ve ayrılır evin kapısından: "Ertesi gun gülüp müdürü çaardı. Naapmışınız lan garıya saldırmışınız, başkana telefon açmış. 'Başkan gelecek sizinle gonuşmaya, goyacak size,' dedi. Aboo. Ne saldırması müdürüm didim falan ama K.Haluk nasıl gorkuyo. İi yaa didim.
istanbul'da en iyi arkadaşları Necdet ve Bora. Ama ilk büyük kelek de ikisinden geliyor. Necdet bir gün kumar masasında Sado'yu oynatmamak için özellikle Bora'ya top attığını kaçırır ağzından: "Ben utandım o söylediğinden. Necdet için Bolu'da neler yapmıştım halbuki. Çok üzüldüm. Bana pas atmıyolarmışdı maçta. Çıkardığı lafa bak aazından. Beni unutmuş odada. Gızarmıştı ama ben o mahcup olmasın diye orayı terkettim. Zaten topçular genç takımdan gelenler falan beni yemeye çalışıyolardı. Üstünkaya, bir iki idareci, Miliç, bi de seyirci tutuyodu beni. Zaten basın tutmuyo süper top oynuyom sıfır yazıyolar. İdareciler de sevmiyo, yüzüme bakmıyolar. Döndüm Çubuğa her gün içiyom. Orhan dinliyom içiyom Orhan dinliyom içiyom." Bir gün yine Beşiktaşlı idareciler Sado'yu almaya gelirler Çubuk'a. Ama Sado futbolu bıraktığını söyleyip geri çevirir yöneticisini. Verilen uçak biletini de arkadaşlarının gözü önünde yırtar.
Futbolun Sonu
Bu kez ahde vefa örneği gösterir PTT. Çetin Güler Beşiktaş'tan alır Sado'yu takıma monte eder. İçkiden de uzaklaşmak istemektedir; "Tabii içmenin son zamanları bi 70'lik deviriyom kendi kendime, bi yandan da düşünüyom. Ulan yaş geçtikçe ilerliyo ölüm var diye... Ölüm nedir? Ölümden sonra hayat var mıdır yok mudur? Hiç bi şey bilmiyoz, sıfır... Allah, peygamber, bayrak biliyoz ama ööle işte. Didim oolum bak dünyanın en güzel zevklerini yapıyoz ama iki saniyede bitiyo. Noolursa bitiyo hiç bi şey de elde edemiyon. Aklıma bi soru takıldı. Peki bu dünyanın bu yıldızların sonu var mı?" Sorular büyüyüp dursun iki seneyi PTT'de geçirir. Sonra yine "sensiz olmuyor" denilerek çağrıldığı Göztepe'sine koşar gider. Ama hiçbir şey eski tatında değildir. Hatta bir gün yırtık pırtık malzemeleri toplar soyunma odasındaki çöp bidonunda yakar. Eski dostların esamisi okunmamaktadır artık. Issız bir adada gibidir koca imparator. Nedeni kendisine göre kıldığı namaz ve çember sakalıdır.
Aslında o çöp bidonunda yaktığı bütün bir yaşamıdır Sado'nun. Hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını gördüğü günlerde futbolu bırakmanın zamanı geldiğine inanmıştır. 1988-89 sezonu bitimi Karşıyaka ile yapılan bir jübile maçı ile bırakır çok sevdiği futbolu. Sonra..
Çubuk. 1989-90 sezonu yine çok sevdiği Çubuk için Sarı-Lacivertli formasını geçirir sırtına ve bir yıl daha zevk yapar sahada. Şimdilerde Türkiye 3. Ligi 1. Grup'un kafa takımlarından Çubukspor'un antrenörü. İki selvisi ve eşiyle mazbut bir yaşantı sürdürüyor. Ama çok okuyarak ve memleketi için her gün biraz daha üzülerek... Onu Göztepe'nin 75, kuruluş şenliklerinde gördüm televizyonda. Bütün stad yeniden ayaktaydı: "Im-pa-ra-tor Sado im-pa-ra-tor!"
Serkan Seymen'le birlikte çalıştığımız büroya giderken, Taksim'den bindiğimiz metrodan iner stadyum tünelini çağrıştıran merdivenlerden yer üstüne ulaştığımızda tribünde Sado'yu karşılarmış gibi başlardık tezahürata: "Im-pa-ra-tor Sado Im-pa-ra-tor".
Yanından ayrıldım Sado'nun, dilimde bir Orhan baba şarkısı:
"Mevsim bahaar oluncaaaa / Aşk gönüle doluncaaa..."
Dillerini sevdiğim / kıvırcık dillerini...