Belli ki, zaten çok önceden belliydi ki; ne 6222 sayılı kanun ne 58. madde okunup, hazmedilmiş!
Kâğıt üzerinde alelacele kararlaştırılan yeni düzenlemenin futbolu tutsak eden çemberden çıkmak için yol kalmayınca bir "kanun hükmünde kararname" ile işin içinden çıkılma formülü üretilmiştir.
58 fena halde düşürülmüştür yani!
Başkan Yıldırım Demirören'in açıklamalarında ilk dikkati çeken ifade Etik Kurulu'yla alakalıydı. Aylardır süren incelemeler sonucunda Etik Kurulu, şikenin sahaya yansımadığı kanaatine varmış, bu durum başkanın ifadesinde yer bulduğu üzere büyük sevinç uyandırmıştı. Oysa Etik Kurulu, perşembe akşamı yaptığı resmî açıklamada "bazı müsabakalar" bakımından ya da olaylarda adı geçen kişiler açısından "şike", "şikeye teşebbüs", "teşvik primi" "teşvik primi vermeye teşebbüs" hususunda kanaat oluşturmaya yetecek kanıt bulunmadığı şeklinde TFF Yönetim Kurulu'na görüş bildirdiğini duyuruyordu.
Mantık çerçevesinde bakıldığında "bazı" kelimesi "diğer bir kısmı" için olabilir hükmü içeriyordu.
Savcılık evrakında şüpheli olarak belirtilmelerine rağmen bazı kişilerin "somut olaylarla" ilgisini gösteren kanıt bulunmadığı bildiriliyordu.
Demek ki, kurulun tanımladığı bir somut olay vardı.
Eğer yoksa titiz hukukçuların dilinden "bazı" ve "somut olaylar" kelimeleri nasıl kolaylıkla çıkıvermişti.
Hukukçulardan oluşan Etik Kurulu tüm soruşturma detayları üzerine elinde resmî belgelerle bire bir en yakın ve güvenilir teması sağlayan insanlardan oluştuğuna göre, 2011 sezonunda Türkiye'de oynanan hiçbir karşılaşmada suçlamaya muhatap yönetici, futbolcu ya da hakem bulamadığına göre konu kapanmalıydı.
O halde neden 58'inci madde değiştirildi?
PFDK'nın "şike ya da teşvik primine teşebbüse teşebbüs" varsayımıyla yeni değişiklik üzerinden yorum yaparak para veya duruma göre (!) puan cezaları vermesi için mi?
Kamu vicdanı TFF Yönetim Kurulu'nun Antalya kampındaki çalışmalarından çıkardığı kararları anlayamamış, anlamışsa da yanlış anlamıştır muhtemelen!
Kamu vicdanı PFDK'ya (Ordu ve Gaziantep dışında) tüm takımların gönderilmesindeki temel hukuk duyarlılığını öğrenme hakkına sahiptir.
Oysa dün bu yazının yazıldığı akşam saatlerine kadar tatmin edici bir cevap gelmemiştir.
Bu aşamada tüm belgeleri inceleyip, sanıklarla bire bir görüşüp sonuca varan Etik Kurulu'nun raporunun "en yüksek spor mahkemesi kararı" olarak kabul edilmesi gerekmektedir.
Böyle bir durumda cezai müeyyide uygulamak hangi vicdana sığar?
Zira Etik Kurulu tüm savcılık iddiaları, belgeleri, kayıtlar ve sanıkların ifadelerine vâkıf ve üzerinde aralıksız çalışmış tek kuruldur.
İşte kamuoyu Etik Kurulu ve kullandığı dilin nasıl algılandığı konusunda kararsızdır.
'Kamuoyu kararsız kalırsa UEFA ne yapar?' sorularının cevabı çok basittir aslında..
UEFA hiçbir şeye karışmayacaktır, gelen karar neyse ona göre davranacaktır.
İşin acı tarafı bu ve bunun benzeri makale yazıp görüş bildirenlerin, son satıra geldiklerinde yazdıklarının, dinlediklerinin ne kadarından çıktığı konusundaki şaşkınlıklarıdır.
Okay Karacan, Zaman, 01 Mayıs 2012