17 Mart Cumartesi
Şehirde gıcır gıcır formalarla dolaşan insanlar.
Belli ki; ya yeni alınmış ya da sandıklardan çıkartılmış.
İzmir’de doğan,büyüyen dahası ekmeğini yiyen insanlar, bu şehrin takımlarını kalplerine rezerve etmeyi çok görürken, kordondaki tüm masalar rezerve…
Revize edilmesi gereken kafaların yanından geçiyorum...
Tıpkı Fatmagül’ün suçu ne dizisinin başlamasını bekler gibi bekliyorlar yüksek inç TV’lerin başında kendine ‘taraftar’ diyen ‘seyirciler’…
Hepsinin elinde telefon, sosyal ağlar üzerinden (belki de desteklediği takımın maçına bir kere bile gitmemiş olmasına rağmen) taraftarlık taslıyorlar.
TV ekranı kadar saydam, sosyal ağ kadar sanallar aslında...
GözGöz Store’a uğrayıp maç biletimi alıyorum.
Çok da ‘derbimde’ bu dünya diyerek…
18 Mart Pazar
Her maç günü olduğu gibi gene uyku tutmuyor.
Sabahın köründe kalkıp telefona sarılıyorum.
Kalkın kardeşim, uyuyor musunuz daha sataşmaları başlıyor.
Saat bir türlü geçmiyor.
Yatsan uyuyamazsın, dolaşsan vakit geçmez.
Önce yalıya sonra Sanayi’ye geçiyoruz.
Yavaş yavaş kalabalık artıyor,
Formalar yıpranmış, atkılar solmuş…
Kim bilir kaç deplasman gördü, kaç kardeşiyle omuz omuza yaparken terledi, rengi attı emektarların...
Stada giriyoruz.
Sadece ‘İsmi’ güzel olan stada…
Tanıdıklarla selamlaşılıyor, uzun yoldan gelenlerle hasretlik gideriliyor, kritikler yapılıyor.
Derken maç saati gelip çatıyor.
Ellerde Çanakkale geçilmez dövizleri, dillerde şehitler ölmez vatan bölünmez sloganı.
Adansporlular da alkışlıyor.
Öyle böyle ilk yarı sonu geliyor.
Hemen önümde bir aile.
Oğulları ve 4-5 yaşlarındaki kızlarını getirmişler maça.
3 koltuğa serilen gazeteler yatağı olmuş, boynunda Göztepe atkısı rüyalara dalmış küçük Göztepeli…
Derken açılan bir pankart ve yapılan evlilik teklifi.
‘Evet’ sözünün ardından genç çiftin tribüne üçlü çektirmesi…
Yüzlerde tebessüm, dudaklarda GÖZTEPE…
Ve dakika 77…
İnliyor ortalık Gooooooooooooool sesleriyle.
Birine sarılıyorum ama kim olduğunu bile bilmiyorum.
Dönüp yüzüme bakıyor ve ‘Ohhhh be abi yaaaa’ diyor.
Sonra koşarak yaklaşık 5-6 sıra yandaki koltuğuna geri dönüyor.
Golün ardından çoşan tribünlerin sesi bir anda direkten gelen 'Çaaat' sesiyle kesiliyor.
Kiminin dudaklarında ‘Offfffffff’, kimisinde ‘Allaaaaaaaah’ sesi.
Cin kovalaya kovalaya alıyoruz üç puanı.
Ve tarif edilemeyen o isyan marşı.
Adanasporluların bile mağlubiyeti adeta unutup imrenerek dinlediği…
Hepiniz Allah’a emanet olun diyerek uğurluyoruz, kendi şehrinin takımını destekleyenleri…
Gece uyuyamayanıyla, stadyumda uyuya kalanla, hayatının en önemli teklifini maçta edip 'evet' alanla,kimi zaman Allah haykırışıyla, kimi zaman üç harflileri kovalayarak, ama sonunda mutlu huzurlu bitiriyoruz bir haftayı daha...
19 Mart Pazartesi
Yorgunluk…
Ses zaten kısık…
İş yolunda, kafam cama dayanmış yarı uyur haldeyim,
Yanımdan geçen bir arabaya takılıyor gözüm.
Plaka 35 ama bir İstanbul takımının logosu aynasında.
Düşünüyorum sonra.
Ne paylaştı acaba 17 Mart akşamında.
Benim 18 Mart’ta paylaştıklarım yanında?
İçimi bir huzur kaplıyor sonra, ve aklıma geliyor o meşhur söz;Çanakkale'yi hatırlarcasına;
DUR YOLCU!
Bilmeden gelip bastığın bu toprak bir devrin battığı yerdir…
Eğil de kulak ver…
Süleyman YENGİL