Mübarek gün canınızın sıkılmasını, âsâbınızın bozulmasını, neşenizin kaçmasını istiyorsanız bir yazar olarak size kesinlikle futbolda şike meselesi hakkında yüksek sesle düşünmenizi tavsiye edebilirim; neyi nasıl söylediğiniz önemli değil, önceden edinilmiş peşin kanaatler (Faşist, Cemaatçi, Reformcu, Irkçı, Galatasaraylı, Gerici, Sorosçu, BOP'çu, Yandaş vesaire...) doğrultusunda bir dizi hakarete muhatap olacağınız muhakkaktır.
Taraftar olacağım derken şahsiyetini zedelemiş binlerce küfürbaz apaçinin köpürttüğü kanaat terörünü biliyorum ama ne yapayım doğru bildiğimi yazacağım.
Dün birkaç gazete tesadüfen ilginç bir haberde buluştular. TFF'nin etik kurulu çalışmalarını bitirmiş de, iddiaları çok net biçimde destekleyecek somut bir delil bulamamış da, ek bilgi talepleri karşılıksız bırakılmış da, ifadeler eksikmiş de...
-Eee diyoruz, "Geveleme, ağzındaki baklayı çıkar kurtul". Devam ediyor haberlerin efendisi, "Efendim bu şike yok anlamına gelmiyormuş, savcılık iddianamesini açıkladıktan sonra etik kurul dosyayı yeniden açacakmış.
Ay ne şeker bir isim: Etik kurul! Çok şık, çok prezantabl, çok kuul bişey ayol, insanın ciğerine sokası geliyor hani...
Ee diyoruz, "Daha n'oolsun?" der gibi bakıyor haber yüzümüze ve ekliyor, "İşte herkesin beklediği, herkesi memnun edecek, şişi de kebabı da yakmayan; meseleyi, açılacak kamu davasının taa nihai temyiz kararının sübûtuna kadar erteleyen ortayolcu, arayolcu, mutavassıt, ılıman bir çözüm; üstelik şu meşhur 'cezası olan şahıslar cezasını çeksin ama ebedi, kutsal ve muazzez kurumlara tokanmayalım, ligin hasılatı düşer, ekmeksiz kalırız' edebiyatçılarının bile rıza göstereceği çözüm ufukta görünmüştür işte, daha n'oolsun abi?"
Şimdi ben bu haberi okuduktan ve aynadaki aksime mânidar bir tebessüm armağan ettikten sonra kesinlikle hiçbir alâkası olmadığı halde üstadımız Refik Halit Karay'ın edebî şâheseri "Yatık Emine" hikâyesini hatırlayıverdim birden. Hikâyeyi kısaca çıtlatayım; gerçekten iki hadise arasında bir ilgi olmadığını göreceksiniz zaten...
Efendim bundan yıllar önce, Yatık Emine afedersiniz kötü bir kadındır. Adı kötüye çıktığı için mahkeme kararıyla bir nâmuslu ve şerefli bir kasabamıza sürgüne gönderilir. Bu kasabamızın ahalisi de tesâdüfe bakınız ki, çok namuslu, çok dürüst, çok "ahlâklı, zeki ve çevik" insanlardır ve Yatık Emine gibi bir Oo-o... afedersiniz hayat kadınının kasabalarındaki yüksek ahlâk standartını düşürmesine kesinlikle izin vermemeye azmetmişlerdir. Evvela kızcağızı tedbiren hapishaneye atarlar fakat "İmamevi"nin öteki hatun sâkinleri Emine'yi dışlar, hızlarını alamayarak bir güzel döver, ağzını burnunu kırarlar; bu defa Emine hastaneye kaldırılır, burada kısa süre insanî muamele görse de kasabanın yüksek namuskârlık duygusu ve içtimâî vicdânı aç kurtlar gibi Emine'yi takip etmektedir. Birkaç yalap-şap pansumandan sonra hastaneden çıkarılır; hiç eşyası olmayan, kasaba dışında boş bir eve sığınır. Birkaç zaman sonra kendisine tahsis edilen gündelik bir ekmek tayını da kesilir. Açtır, üşümektedir, yalnızdır ve namussuz bir kadındır. Bir gece yarısı "Yatık" Emine"ye tecavüze gelen iki adet fevkalâde namuslu fakat azıcık Nekrofil köylü, Emine'nin cesediyle karşılaşırlar ve kızcağız henüz canlıyken yetişemedikleri için samimi bir şekilde hayıflanır, üzülürler...
Gördüğünüz gibi bu hikâyenin futbolla, şikeyle, TFF'ye başkan seçtirmekle, futbolun ekonomik vechesiyle filan hiç ilgisi yok; mümtaz ve onurlu futbol camiasını, kasaba ahalisine benzetmemiz için deli olmak lâzım. Yatık Emine'yi de fair play ve centilmenlik ruhu ile özdeşleştirmek için sapık olmak gerekir zaten.
Zaten ben de aynı düşüncedeyim, takımların ne kabahati var, bir toplumda fuhuşu icat edenler Yatık Emine gibi iffetsiz kadınlardır, müesseselerin şerefine bir şey olmaz; velev ki Yatık Emine'leri evvela kötü yola düşürüp sonra açlıktan gebertsek bile...
-Süper liig bitmesiiin!
AHMET TURAN ALKAN - ZAMAN