Toplum başarıya muhtaç. Ekonomiden, eğitimden, sağlıktan. sanayiden pek umutlu olmayanlar
için spor takımlarının başarısı insanları heyecanlandırıyor. Türk ulusu bir kimlik sahibi olduğunu o sırada hatırlıvor. Bu doyurucu olması da güçlü bir 'Ersatz'.
Atletizm, yüzme, yelken, tenis, kış sporları ve hiç yapmadığımız pek çok sporun varlığını unutup, top oyunlarıyla nefsimizi körletiyoruz. Kısaca karnımızı simitle doyuruyorlar. Ama altyapı olarak fakir milyonlara ulaşan bir spor ortamı olmayınca, hiçbir spor kolunda, ulusal duyguları sürekli tatmin edecek kadar başarılı olmak olası değil. Tesadüfi bir iki başarı, örgütlenmenin kültürel altyapısını güçlendirmeye, oyuncu psikolojisini, halk psikolojini diriltmeye, parasal kazanç yaygaraları ile kirlenen havayı temizlemeye
yetmiyor.
Türkiye'de çağdaş kavramının içeriğini bilirıçiendiremediğimiz çok açık. En çok gürültü çıkardığımız spor etkinliklerinde, halkın söyleminde açık bir hamlık var. Performansların sayısal boyutlarını sade kendi mahallemizi izlediğimiz için dünya ile karşılaşınca sık sık hayal kırıklığına uğruyoruz. Eğitimde spor, toplumda yaygın cimnastik ve spor, spor örgütlenmesinin yaygınlaşması, halka uzanan teşvikler, etkinliklerin programlanması hep yüzeyde kalıyor.
Her zaman merak ettiğim ne kadar çok soru var: Türkiye'de spordan sorumlu olanlar, dünyada yapılan sporların kaçının, ne oranda bizim toplum yaşamında var olduğunu biliyorlar mı? Okullarda, kentlerde, kasabalarda bu sporları yapanların sayılarını izliyorlar mı? Kadın, erkek katılımının oranını biliyorlar mı? Dünyada nüfusa göre erkek ve kadınların aktif spor yapanlarının sayısını merak edip öğrenmişler mi? Bizim toplumu bu düzeye getirmek için ne yapıyoruz? Bundan dertlenen devlet ya da spor idarecisi var mı? Spor altyapısı olmadan, cimnastik, atletizm gelişmeden tümel performans ın yükselebileceğineinanıyorlar mı? Sporda başarının eğitimle olan ilişkisini irdelemiş ve bunu gerçekleştirmek sorumlularının ortak programları var mı? Neden olimpiyatlarda, Türkiye'den çok daha az nüfusu olan ülkelerin kış sporu, yüzme ve atletizmde bizden daha çok temsilcisi oluyor?
Bu ülkeyi idare edenler Türk toplumunun her şeye çok geç başladığını, her alanda görece geri
olduğunu saptayıp, bunun tarihi ve toplumsal nedenlerini doğru değerlendiriyorlar mı? Gazetelerin spor sayfalarında kulüp ve kadro kavgası dışındi gerçek spor ne kadar var? Türkiye'de gazetelerin spor sayfalarından dünyadaki atletizm, tenis ve başka etkinlikler için yeterli bilgi edinebiliyor muyuz? Türk ulusal takımları, ya da Türk takımları dışında ne olup bitiyor, normal bir gazete okuyucusu bu bilgileri edinemez. Çünkü bu alanlar boş. Erzurum'da kış olimpiyatlarında yüz elli kişilik bir Türk kafilesi gördük. İki kişi (biri Rus) bir üçüncülük kazandı. İlgililer ve basın bu başarının üzerinde neler söylediler?
İkinci Dünya Savaşı'ndan önce ordunun Türkiye'nin dağlık yapısını düşünerek dağcı yetiştirmek için Eğitdir'de bir Dağ Talimgahı kurduğunu biliyorum. Bu toplum her çağdaş etkinliği ve bilgiyi törensel bir rozet gibi takıyor. Bir tarihte Cumhuriyet gazetesinde 'Atletizm rekora doydu' diye bir başlık görmüştüm. Türkiye rekoru Avrupa ve dünya rekorlarıyla karışlaştırılmazsa ne önemi var? Ha kahvede daha çok tavla oynamış, ha kendi rekorunu kırmışsın. Amerikalılar, Ruslar rekorlarını kırdıkları zaman dünya rekoruna
yakın bir performans gösteriyorlar.
Türkiye'de 'biz merkezli' spor habereciliğinin mahalle kavgasından öte bir anlamı var mı? Söylemin kahramanlık dozu ise yüksek mi yüksek. Türkiye'de demokrasi şarlatanlığı Ile kadar muteberse, spor gevezeliği de o kadar muteber.
Bugün spor, uluslararası karşılaşmaya dayalı bir etkinlik, daha doğrusu bir sanayi. Bütün toplumu tümel yapısıyla bütünleştiren sürekli bir uğraş. Türkiye'de belki 30-40 milyon insanı etkilemeli. Okul ve mahalle kadar çok sayıda ve örgütlü olmalı. Türkiye'de futbol, voleybol, basketbol dışında spor var. Başarılı sporcu da yetişiyor. Ama Türkiye'nin nüfusuna göre bu başarılar devede kulak. Bizim toplumun sporda örgütlenmesi kentlerimizdeki kaldırırnlara benziyor; her adımda bir çukura düşüp, ayağınızı kırabilirsiniz.
Sporda çağdaşlık evrensel ölçürlerin varlığını bilinçlendirmek ve ona erişmek için hazırlanmak demek. Bu da yaptıklarımızı dünya ile karşılaştırmak, sistemli bilgi pompalamak ve sporcu performanslarını dünya ile karşılaştırmak anlamına geliyor. Bunu örgütleyecek kadar bilgili olmayınca kolaylıkla şamar oğlanı olup çıkıyoruz. Kanımca toplum bundan olumsuz etkileniyor. Futboldan başka fakir gençleri spor yapmaya teşvik eden nasıl bir yapılanma var, ben pek bilmiyorum. Fakat bu örgütlenmenin bütün yurdu örtmesi gerek.
Toplumun ortalama spor performansının ekonomik, sosyal ve psikolojik karmaşık parametreleri olabilir. Gazeteler, televizyon haberleri henüz bu konuları yeterince tartışmıyor. Gelişmemişlik, okumamışlıkla ilgisi de açık. Bunları yapanlarımız olsa bile spora ilgi duyan insanların bundan ne kadar haberi var? Ve halkın etkinliklere katılmaları için ne yapıyoruz? Bu ülkenin duyarlı ve aklı ve gönlü ile yabancılaşmamış aydınları boyuna bu soruları sormak ve sormayı akıl edemeyenlere de bunu öğretmek zorundalar. Sormadıkça yanıt da gelmeyecek.
Futbol kulüplerinin yabancı oyuncularının, yabancı antrenörlerinin ve patronlarının özel sorunları ötesinde sporun nesi konuşuluyor?
Sevgili okuyucu,
Toplumun katıldığı, katılırken emek sarf ettiği, para sarf ettiği, acı ya da sevinç duyduğu, sahiplendiği, heyecanlandığı hiçbir olgu kültür düzeyinin ortalamasını geçemez. Türkiye'de filozof, bilim adamı, bilge politikacı, kentlileşmiş insanlar, sanatçılar, ünlü mimarlar ne kadar çoğalırsa büyük. sporcu, futbolcu, voleybolcu da aynı oranda yetişir. Ortalama profesörün kalitesi kadar üniversite kalitesi, ortalama doktor kadar hastane kalitesi, ortalama öğretmen kadar okul kalitesi, ortalama şoför kadar ulaşım, ortalama insan kadar politikacı yetişir.
Kuşkusuz her toplumun üstün adam, yaratıcı adam yetiştirme potansiyeli var. Fakat cahil bir toplum büyük bilim adamları, sanatla ilgisi olmayan bir toplum büyük sanatçılar, köyden gelen insanlar büyük mimari eserler yaratamazlar. Çünkü o kalabalıklarda uygar, gelişmiş istekler yoğunlaşmıyor. Bilim istemeyen toplumda bilim adamları, kentin ne olduğunu bilmeyen toplumda büyük mimarlar, ağaca dost olmayan toplumda parklar, çevre duyarlığı olmayan toplumda çevre koruma ortaya çıkmaz. Ne var ki uygarlığın fiyatı yoktıır. Onu ithal ederniyoruz. Onun için bütün takımlara büyük şampiyonlar ithal etseniz de takımın kalitesi onu idare edenlerden fazla olamaz.
Doğan Kuban
Kaynak: 1 Temmuz 2011 tarihli Cumhuriyet Bilim Teknoloji