Bülent Buda
İnsanın parmak ucu kanıyor, kan dolaşımı bunalıma giriyor.
Ufak tefek sorunlardan, çevresini kırıp döküyor. Aman bana bir şey olmasın, ya da hep beni buluyor bu aksilikler...
Oysa yaşam denen bu güzellik, epeyce umulmadık, tatsız sürprizleri de barındırıyor içinde... Göztepe’nin genç adamı Serhat’ın yaşadığı dramı öğrenmemden bu yana canım sıkkın. Yakıştıramıyorum böylesini...
Haksızlık, adil olmayan bir durum gibi geliyor bana... Daha yolun başında, takoz gibi insanların yaşadığı sorunlar...
Umarım ve dilerim ki, Serhat, o sporcu savaşçılığıyla aşar içine düştüğü netameli durumu... Perşembe günü gazetenin sol üst köşesindeki manşeti okuyunca, dokularımı bir serinlik dalgası sardı.
“Düşman kardeşler, kan kardeş oldu” betimlemesiyle, altındaki sarı kırmızı, yeşil kırmızılı fotoğraf karesi...
Yani, can söz konusu olunca, tribün rekabeti teferruat oluyor. Düşünüyorum da rekabetin en kapsamlısını sergileyip hayat denince birbirlerine kucaklaşan bu genç insanlar, eğer isterlerse tribünlerdeki rekabeti de öyle lüzumsuz kırıp dökmelerden arındırıp olağanüstü buluş yetenekleriyle daha bir güzelleştirebilirler.
Dalga geçmenin, kafa bulmanın, kızdırmanın bin türlü güzel yüzü var.
Hala 80’lerin, 80 binli Karşıyaka-Göztepe maçı konuşuluyor. Dahası özleniyor.
Bugün hala eskiye özlem duyuluyorsa, ne denli gerilediğimizi bir zahmet düşünebilmeliyiz artık. İzmir’in bütün kulüplerinde küçük ölçekli marjinal taraftar grupları var. Yarayı onlar kaşıyorlar, sorunları onlar üretiyorlar, bedelini çoğunluk olan gerçek taraftar ödüyor.
Rekabetin yıkıcı yanı yeğlendiğinde, yarışacak rakip de kalmıyor eninde sonunda...Kaç yıl oldu acaba, Karşıyaka ile Göztepe buluşmayalı? Çok mu seviniyorlar Altay’ın düştüğüne? Onları birbirlerini yenme hırsı besliyor.
Bir tür varoluş nedeni gibi...
Bazen eski tüfekler anlatır:
“Birlikte oturur, bir arada izler, olaysız, sorunsuz dönerdik evlerimize...”
Eğer ben, yaklaşık 60 yıldır Alsancak Stadı’na gidiyorsam, hiç de öylesine tanık olmadım. Her takımın tribündeki yeri farklıydı. Ve karşılıklı dokundurmalar da hiç eksik olmazdı.
Ancak küfürün boyutuyla kapsamını elbette tartışabiliriz.
Ama yine de eskilerdeki yaratıcılık, sanki birkaç daha adım öndeydi.
Aslında can ciğer kuzu sarması rekabeti de onayladığım pek söylenemez.
İnandırıcılığı olmazdı, öylesi yapmacık kucaklaşmaların... Tribün dediğin gümbür gümbür coşkulu, yaratıcı olmalı. Ama yıkıp dökmeden, kimseleri de incitmeden...
Zor günlerden geçen Serhat’la oluşan kan kardeşliği duygulandırıyor, umutlandırıyor insanı... Demek ki her şey o kadar da kötü değil. Bank Asya’da maç günlerini şimdiden özlemeye başladım. Buca, Göztepe, Karşıyaka, Akhisar, Denizli, Tavşanlı... Tadından yenmez Ege Ligi sanki...
Öyle alıştırdılar ki Süper Lig ile ilgilenmez oldum.