Bülent Buda-Milliyet
Köşe yazıları, kahır mektubu... Haberler, kıyım kıyım kıyıyor insanı. İyi birşeyler yapmak isteyenlerin karşısına konulan barikatlar, engellemeler... Oturup konuşmayıp, kapışanlar... Pırıl pırıl ışıldayan kenti, karanlığa çekmek için pusuya yatanlar... Fırsat kollayanlar... Bu topraklar, bu doğa hak etmiyor böylesini. Oysa bu coğrafya, uzaktan bakanların, içinde olmak için can attıkları cennetten bir köşe...
“Türkiye koşuyor” denilirken, İzmir emekliyor, can çekişiyor bir biçimde. Çok mu kötümserim? Abartıyor muyum? Eğer öyle değilse nedir bu yaşadıklarımız? Neden yıllardır, “Kenti sıçratacak, zıplatacak, büyük değişim yaşatacak” denilen projeler yaşama geçirilmiyor; yerlerde sürünüyor? Her gün yazılıyor, konuşuluyor bu meseleler, saymak gereksiz.
Sizce, gizli, büyük bir güç, içten içe oyuyor mu bu şehrin altını? Büyük bir çukuru hayal edin, hepimiz içindeyiz. “Yeter artık teslim oluyoruz” hali! Bu gidiş, onu gösteriyor. Eğer silkinip kendine gelmezse bu toprakların insanı...
Yeni yıla hızla girdim. Önce Türkiye Spor Yazarları Derneği‘nin yıllık semineri için Antalya‘daydım. Kanatlanıp uçmuş, gidiyor bu kent; yaz-kış orada insanlar. Oteller, spor alanları, sebzenin-meyvenin en hası... Seminerde, ülkenin spordaki atılımı, sporcular, tesisler konuşuluyor. İzmir, o dünyanın içinde yokmuş, soyutlanmış gibi. Dışlanmışlık duygusu, tüm dokularımı sarsıyor. İçim acıyor.
Ardından İstanbulspor‘dan arkadaşlarım aradı. 13 Ocak’ta toplanıyorlarmış; “Gel, seni çok özledik” dediler. Gittim. Büyük bir otelin salonu, yüzlerce İstanbul Liseli, vakıf üyeleri, eski-yeni sporcular, yöneticiler, medya... Amatör ligdeler ama hayatın içinde kalmak için bir araya geliyorlar, güç oluşturuyorlar, çözüm üretiyorlar, değerlerine sahip çıkıyorlar. Ve sonunda elbette, kaçınılmaz olarak, bana da soruyorlar: Ne olacak bu İzmir futbolunun hali? Bir an, sanki herkes işini-gücünü bırakmış, İzmir’i düşünüyor duygusu sarıyor her yanımı. Oysa dalga geçiyorlar, başvermişliğimizle, tembel yanımızla! Canım sıkılıyor.
Geçtiğimiz çarşamba ‘fuar koşu ekibi’ bir aradaydık. Birkaç yudumdan sonra kendimize geldik, açıldık. Sonra da ıksırıp tıksırıncaya kadar devam ettik! Ufaktan dokundurmalar, sataşmalar, gırgır geçmeler... Keyifli, bol kahkahalı, ciddiyetten uzak bir akşam... Düşündüm de; galiba biz İzmirlilerin en iyi yaptığı iş bu. Yine de fena sayılmaz, şu üç günlük dünyada onu da beceremeyenler var!