Atatürk stadı için her dönemde çeşitli tartışmalar yapılır. Ben bir spor yazarı olarak statta dürbünle maç izlemek zorunda kalıyorum. Antrenörler soyunma odalarını beğenmiyor. Futbolcular zemini eleştiriyor. Seyirciler yeterli hizmet alamadıklarını ve maç alanının uzak olduğunu şikayet ediyor. Atatürk stadı ülkelerin spor organizasyonlarıyla dünya politikasında tanıtım yapma çabası içinde olduğu yıllarda yapıldı. Stadın görkemli olması o dönemlerin ön koşuluydu. Ama yıllarca o statta insanlar betona oturarak maç izledi. Yıllarca da koltuk yapılmadı ve UEFA diretince şimdiki koltuklar yapıldı. Ve o stat bir olimpik tesis olarak inşa edildi. Tüm branşların yapılabildiği bir komplekstir Atatürk Spor tesisleri. Hatta hiç kullanılmayan bir yüzme havuzu bile vardır altında. Atletizm stadı ve salonu, basketbol, tenis, okçuluk, voleybol, boks, güreş, badmington, judo, karate, halter branşları için salonlar vardır.
Futbol stadın yapıldığı 1971’den itibaren çok değişti. Statlar seyircinin çok daha yakın olduğu, hemen kale arkasından başlayan tribünlerle bir şov alanına dönüştürüldüğünde, ulusların tanıtımı değil, küresel futbolun gerekleri hayata damgasını vurmaya başladı. Yani 100 metre uzaktaki kalede atılan golün sevinciyle, 40 metre uzaktaki golün sevince birbiriyle aynı değildir. Bugün Buca Arena stadında 3 bin kişinin yarattığı coşku takımı motive eder de, Atatürk stadında aynı seyirci potansiyeli sinek vızıltısı gibi kalır. İşte karşı çıkılan şey bu. Artık “Orada bir saha var uzakta. Bizim takım maç oynuyor” türünden bir tribün düzeni günümüz futbolunda ancak Dünya kupası, Avrupa Kupasında olur. O da bizim işimize gelmiyor. Çünkü bizim takımlarımızın hiç biri, şampiyonluk maçı olmadıktan sonra o stadı dolduramaz. Tarihinde bir kez oldu. O da 1981’de Karşıyaka-Göztepe maçında 2.Lig dünya seyirci rekoru kırıldı. Şunu çıkıp doğru dürüst söyleseler anlayacağım. Yoksa olimpik bir tesisi yıkmak kimin haddine?
Süleyman Alasya-Yenigün