Göztepe Spor Kulübü Başkanı İnan Altınbaş başta olmak üzere şampiyonlukta emeği geçen herkese, bu mutluluğu bizlere yaşattıkları için teşekkür ederim. Sayın başkan bugüne kadar tebrik ve takdir edilecek işlere imza attı. Her şeyden önemlisi değerli zamanını, sevgisini, ekmeğini paylaştı Göztepelilerle.
Ancak sayın başkan, kulüp yöneticiliğinde yapılmaması gereken (racona uymayan), Göztepe’de kabul görmeyecek işlere de imza atıyorsunuz. Tebrik ederim! İyi niyetinizden şüphem yok. Hata (düzeltilebilir kusur) yapıyor ya da hatalara sevk ediliyorsunuz. Siz bilmeseniz de raconu, Çevrenizde fır fır dönen akıl hocalarınız mutlaka bilmeli. Bilmek zorundalar.
Bu hatalar neler mi? Buyrun birlikte bakalım...
Şampiyonluk gecesinden bir gün önce yapılan balo çok güzel başladı. Camianın tamamı değil ama epey bir kalabalık teşrif etti. Gelenler içinde birçok değerli insanın yanı sıra gelemeyen çok değerli Göztepeliler de vardı. Kutlamaların ortasında, tam da orta yere, çerçevelenmiş, takım oyuncularının imzaladığı Göztepe forması geldi. Forma açık arttırmaya çıkarıldı. Ardından da doğal olarak pandomina koptu.
1- Göztepe forması kutsaldır. Değeri parayla ölçülmez. (Forma müzemize yol alırken, ki sonunda öyle oldu, katılımcılardan, İzmir’de bulunan yardım kuruluşlarına aktarılmak üzere destek istenebilirdi.)
2- Para çok şeydir, ancak her şey değildir. Yöneticileriniz, “İstanbul’a gitmesin, İzmir’de kalsın” ‘geyiği’ yapıp, biz 15 bin dolar veriyoruz dedi. (Orada olan-olmayan işadamını rencide ettiniz, niyetiniz bu olmasa da. İzmir dışından gelmiş biri olan sizin, camiayla kaynaşmanızda çok önemli rol oynayabilecek bir gece, amacına ulaşamadan son buldu. Kulüpler, normal statüdeki bir şirket gibi değildir. Başka bir yere taşınamaz, taşınsa da değer arz etmez. Yani camiasıyla, kentiyle anlamı var. Siz 10 milyon TL harcar, başkan olursunuz. Ancak bir bakarsınız parasız-pulsuz bir genç, maç esnasında çıkar, ‘Defolun buradan’ der, topluluk üstünüze akın eder, harcadığınız onca paraya aldırış etmeden. Aşağılanmış hissedersiniz kendinizi. Aynı şekilde tersi hareketle sevgilerin en büyüğünü yaşarsınız. İzmirspor maçında acıyı yaşamıştınız. Şampiyonluk maçında da sevgiyi ve verilen değerin en güzelini yaşadınız.)
Geçtim...
Bir gün sonra geldik şampiyonluk maçına. 10 bine yakın taraftarı, ne Beşiktaş maçı ne de kendi maçının televizyondan naklen yayınlanması durduramadı. Durduramaz da...
Çünkü 10 binlerin gönlünde, amatör kümede de olsa yalnızca Göztepe sevgisi var.
Hatanın en büyüğünü burada yaptınız. Ya da yaptırdılar. Kupayı, Federasyon Başkanı Mahmut Özgener’den alıp, ilk siz kaldırdınız, tarihe geçtiniz. Ancak siz, vekiliniz, yöneticileriniz, hatta teknik direktör Akif Başaran dahi o kupayı alıp ilk olarak kaldıramaz. Bu işin adabı, Kaptan Evren’in ve takım oyuncularının kaldırmasıydı. Olmadı başkan.
Şimdi merak ediyorum. Şampiyonluğu getiren bu oyuncuların misafirleri, maç esnasında nerede oturdu? Maçın ardından değerli eşleri ve sevdikleriyle beraber şampiyonluk yemeği verdiniz mi? Şampiyonluk primleri ne oldu?
Sayın Başkan İnan Altınbaş, mektubum bitmedi, devam edecek. İkincisini de dikkatle okumanızı öneriyorum.
Saygılarımla...
İnan Altınbaş’a mektup (2)
Göztepe Spor Kulübü Başkanı Sayın İnan Altınbaş... İlk mektubumda şampiyonluk gününde ve bir gün öncesinde yapılan hataları yazmıştım. Mektubumun sonunda; “Bitmedi, devam edecek. İkincisini de dikkatle okumanızı öneriyorum”, demiştim. İlk mektubumun ardından telefonlarım hiç susmadı. Göztepeliler, “Hislerimize, düşüncelerimize tercüman oldun” diyerek başladılar, “İkinci mektubu da merak ediyoruz” diyerek bitirdiler. Aslında, mektuplar iki kişi arasında ve özeldir. Ancak bu iki mektupta yazdıklarım yalnız sizinle benim aramda kalacak kadar özel şeyler değil. Özel olanlar da var elbet, onları saklıyorum...
Şirketi devraldığınız günden bugüne iyi niyetle mücadele ettiğinizi hepimiz görüyor ve takdir ediyoruz. Bence hatalarınız, kulüpçülüğün farklı bir mecra olmasından ve sizin iyi bilmemenizden kaynaklanıyor. Görülüyor ki yardım aldığınız profesyonel yöneticileriniz de size yardımcı olamıyor. Deyim yerindeyse ‘Fransız’ olduğunuz Göztepe’de enterasan işler yapıyorsunuz. Gelin bu enteresan işlerin başlangıcına gidelim...
Göztepe’nin ilk şirketleşme kararının alındığı dernek genel kurulunda, üyeler, kulübün yarışmacı haklarını Dinç Bilgin’in başında bulunduğu Göztepe A.Ş’ye şartlı olarak devretmişti. Bu şartlardan biri, kabaca şöyleydi; “Sayın Bilgin, A.Ş’yi işletemez ve vazgeçersen, borçsuz olarak derneğe iade edersin.” Yani asıl sahip dernek. Şirket ise işletebildiği kadar kiracı. Sayın Başkan, gelişinizden bugüne çözüm bulamadığınız, sorunların başlangıç noktası tam da burası.
“Derneğe başkan olacağım, iki başlılık olmaz” diyerek, hızla daldınız konuya. Fazladan ödediğiniz boşaltma masraflarının etkisiyle, ağır önlemler aldınız. Kurunun yanında yaşı da yaktınız. Derneği üyelerinden arındırıp, bir diğer şirketiniz Alpet çalışanlarıyla doldurdunuz. Onlar üye, siz de başkan oldunuz. Kapıyı gösterdiğiniz Göztepe camiasıyla buluşacağınız çatı, aslında burasıydı.
* * *
Bu çatı altında;
1- Gerçek Göztepeliler’le kuracağınız diyaloglar, sıcak ortamlar yeni ufuklar açar. Parası olan parasını, olmayan zamanını verir.
2- Basketbol, voleybol gibi diğer branşlar, Göztepeliler’le büyür.
3- Göztepeliler, altyapı ve spor okullarında canla, başla çalışır.
4- Göztepeliler, Gozza markasıyla yarattığınız ürünleri pazarlar.
5- Taraftar dernekleri, taraftar sayısını artırmak için şevkle çalışır.
6- Benden duymuş olmayın, başta Büyükşehir olmak üzere ne kadar belediye, oda, işletme, kurum, kuruluş varsa, istese de, istemese de yanınızda olur. Bu güç, lobisiyle, oyuyla çok önemli. Hatta ve hatta, “Bizim projelerimize destek vermiyor” dediğiniz kişi, aynı gün sizi arar, “Yapma başkan. Beni hedef gösterme. Siyasi hayatımla ya da işimin geleceğiyle oynama” demeye başlar.
Bu fırsatları teptiniz, tepmeye devam ediyorsunuz. Artık gücün farkına varın lütfen. Aidiyet duygusu çok önemli, bu duyguyu yaşatın ve yaşayın.
Şimdi siz diyebilirsiniz, “Madem bu işi biliyordunuz, bu gemi yüzüyordu, kaptanı iyiydi, yolcular mutluydu, ben neden buradayım” diye... Hemen söyleyeyim... Bu gemi, zaman geldi fırtınaya yakalandı. Zaman geldi sığ sularda yüzdü. Zaman geldi kaptanları rota şaşırttı. Zaman geldi güvertesinden atlayanları, atılanları oldu. Zaman geldi tayfasından hiç ses çıkmadı, zaman geldi isyan etti. Bu geminin yolu bitmez. Merdivene yapışıp, “Limana kadar kalayım” diyenleri varsa onların da ipleri kesilir.
Sonuçta, hiç batmadı bu gemi, batmayacak da...
Başta da söylediğim gibi, iyi niyetiniz, size karşı yavaş yavaş duyulan sağlam sevgi ve güvenden şüpheniz olmasın. Ancak bir yere de yazın lütfen, “Herkes unutur, Göz Göz unutmaz...”
İyi anılan, unutulmazlardan olmanız dileğiyle...
Barış Yengiloğlu
MİLLİYET,27 Mayıs 2009 ve 3 Haziran 2009