Kısa zamanda, meşakkatli yoldan geçerek geldi. Geldi demek doğru değil, hedefleri hiç bitmeyen Göztepe için... “Küllerinden doğdu yavaş yavaş, geliyor” demek daha doğru. Çünkü yakın hedeflerinin yarı yoluna bile varmadılar daha.
1925’te isyanla kurulan, 84 yıldır süren, asla son bulmayacak bir isyan bu... Öylesine sıra dışı bir sevda ki, efsane takımıyla haklı gurur duyan. Taraftarının, en kötü günlerde bile durmadan büyüyen desteği, araştırmalara konu olur... Tanımlanamayan bir aşkın rengi... Tanımlamak da zordur aslında. Kimsenin tanımlamasına da izin vermez zaten. Kendi tanımlar, kendini.
Nasıl mı?
Örneğin...
“Biz hep varız. Çünkü biz; varlığıyla mutlu eden, heyecan veren, ses getiren, konuşturan, yazdıran, isyan edeniz. Çünkü biz; yokluğuyla bir şehri sessizliğe gömen, nerede acaba, ya gelirse diye korkutanlardanız” diyerek. Alayına isyan edenlerin, büyük tutkuyla renklerine gönül verenlerin kulübüyüz... Bu da marşımız...
İzmir’in sokaklarında, yürüyoruz formalarla...
Sayımız yüz binler oldu, sarısıyla kırmızıyla...
Sarın güneş gibi olsun, kırmızın damarımda kan...
Sensiz geçmesin bu yaşam, senin için bütün kavgam...
1925’te doğdu şanlı Göztepe’miz...
Issız kuytu köşelerden and olsun ki döneceğiz...
O günlere inanarak, dalgalan sarı-kırmızı...
Acıların arasından, söyle isyan marşımızı...
Kalksın eller üçlü için, haykıralım Göz Göz için...
Son nefesi verir gibi, şehadet getirir gibi...
GÖZTEPE, GÖZTEPE, GÖZTEPE....
Diyerek.
Dedim ya...
Determine edemezsiniz Göztepe’yi. Yani tanımlayıp, sınıflandıramazsınız.
Yalnızca izlersiniz, kulak verirsiniz, keyif alırsınız...
Barış Yengiloğlu-Milliyet-12 Mayıs 2009