Hürriyet Ege Gazetesi yazarı Sn. Yılmaz Çoşkun'un yazısında okumamızı tavsiye ettiği hikaye aşağıda sunulmuştur.
Dünyanın sonu gelmiş, herkes cennete ve cehenneme doluşmuş. Cehenneme en son gelenlerden biri zebânilerin arasında hücresine götürülürken, yolboyunca grup grup kazanlar görmüş. Hepsinin başlarında da ellerinde gürzleriyle birer zebâni, fokur fokur kaynayan kazanların içinden dışarı çıkmaya çalışanların kafasına kuvvetlice vurarak, onları yeniden kazanın içine atmaktaymış... Dayanamayıp sormuş yeni gelen:
-“Yahu, nedir bu kazanlar böyle sıra sıra? Niçin zebâniler bir de gürzlerle habire vuruyorlar başlarında bekleyip?”
Yanındaki zebânilerden biri cevaplamış:
-“Dünyadaki günahkâr kişileri ülkelerine göre gruplandırarak bu dev kazanlara attık, cezalarını çekiyorlar. Kaçmaya kalkışan olursa da görevli zebâniler ellerindeki gürzlerle onları yeniden kazana geri gönderiyorlar.”
-“Hımmm... Anladım” demiş yeni gelen.
Bir süre yürüdükten sonra yine dev bir kazanın yanından geçmişler. Ama bu sefer bu kazanın içi insan dolu olduğu halde, başında tek bir zebâni dahi yokmuş.
-“E, peki bu kazanın içi tıkabasa dolu olmasına rağmen, başında neden zebâniler beklemiyor?”
Yanındaki zebâni gülmüş:
-“Onların başına nöbetçi zebâni dikmemize gerek yok. Çünkü kazanın içine doldurulanlar Türkler’den oluşuyor. Şayet kaçmaya kalkarak kazana tırmanmaya çalışan birini görürlerse, kendileri kazanın dibinden bunun paçasını tutarak derhal aşağıya çekiyorlar. Hiç kimse yukarı yükselemiyor. Biz de bu yüzden başlarına zebâni dikmeye gerek görmedik” demiş..."