Türkiye’nin üçüncü büyük kenti olmasının yanı sıra ülkemizdeki futbolun ilk defa oynandığı yer olma özelliğine de sahip bulunan, ayrıca ülke futboluna sayısız yetenekler kazandıran bir kentin futbolun vitrininde yer almıyor olması büyük bir handikaptır. Ancak bu olumsuzluk üzerinde yapılan tartışmaların İzmir içinden ve dışından çoğu kez İzmir takımlarının birleşmesi neticesine ulaşıyor olması da durumu daha da içinden çıkılmaz bir hale büründürmektedir. Neredeyse 100 yıla yaklaşan tarihe sahip Karşıyaka, Altay ve onları izleyen Göztepe, İzmirspor, Altınordu gibi kulüplerin geçen yıllar içerisinde kent yaşamı içerisinde önemli bir yeri doldurduklarını ve yaşayan tarihi tanıklar olarak İzmir kentinin şekillenmesinde kendilerince önemli bir etkileri olduğu gerçeğini birleşme(me) edebiyatı ile görmezden gelmek büyük haksızlıktır.
Yönetimsel olarak uzun yıllardır büyük hatalar yapan ve yapmış oldukları hatalar sonucunda takımlarımızın ülke futbol vitrininden hızla uzaklaşmasına yol açan yönetici kadronun çıkış yolu olarak belediyelerden destek yolunu seçmesi de bir o kadar kolaycılık ve asıl amacı amatör dallara yardım götürmek ve geniş kitleleri sporla buluşturmak olan yerel yönetimleri amaçlarından saptırmak olacaktır.
Spor politikası önemli
Son dönemde Türkiye’de yerel yönetimlerle kulüpler arasında kurulan birliktelikleri görmezden mi geleceksiniz? Sorusunu duyar gibiyim. Elbette görmezden gelmeyeceğiz, ancak kent içinde yapılması gerekenleri yapmayanları örnek almak ve bu durumu meşrulaştırmak zorunda da değiliz. Kötü örnekleri kendimize rol modeli olarak alarak çıkacağımız noktadan bir sonraki durakta hızla aşağıya inmemiz kaçınılmaz olacaktır. O yüzden asıl üzerinde durmamız gereken bu kentin ve bu kentin takımlarının taraftarları ile kuracakları bağlantının nasıl güçlendirilebileceği ve kulüplerin günü değil geleceği kurtaracak politikalar geliştirilmek suretiyle günübirlik başarılardan; kalıcı, yüreklerde iz bırakıcı ve hepsinden önemlisi kentin belleğinin şekillenmesinde yol gösterici olmasının sağlanabilmesidir.
Son bir söz de yerel yönetime talip olan tüm adaylar için; spor/futbol ile siyaset arasındaki ideolojik ilişkinin farkına varan ve bu ilişkiyi kendi lehine kullanmak isteyen adaylar için kısa yoldan vitrindeki takımların desteklenmesi işin kolay yoludur. Asıl yapılması gereken kent içindeki tüm bireylere sağlıklı spor yaptırabilecek yaşam alanlarının genişletilmesi olacaktır. Elbette vitrinde yer alan ekiplerle ilişki içerisinde bulunmak zorundasınız, onları görmezden gelemezsiniz ancak sadece onları görürseniz de tablonun bütününü göremezsiniz. Teraziyi iyi ayarlamalı, kulüplere balık vermenin değil balık tutmanın yollarını açacak politikaları geliştirmelisiniz.
Ahmet Talimciler-Milliyet-1 Ocak 2009