Takım nostaljisi yapmayı sevmem. "Hani o efsane takım var ya"tiradlarını dinlemem. LigTV'den verilen, 1990'ların başında oynanan maçların görüntüleri ki bunlar üç büyüklerin maçları beni haklı çıkarıyor. O ne yavaş, ne duraklı maçlar öyle.Tam Anelka'lık! Futbolcuların maçı tamamlamalarını sağlayacak tek enerjileri, iman gücü sanki. Çoğu bitse de gitsek havasında. Gollerde de ne bir estetik ne bir zekâ var. Bence çoğunluğu böyle; istisnalara diyeceğim yok. Four Four Two Mayıs ayı sayısından Kürşat Oğuz'un yazısı.
Oysa bugün bir Ronaldinho'yu, bir Henry'yİ, bir de onlara uyanları seyretmek nasıl bir keyif değil mi? Bitmeyen bir enerji, sürat, estetik ziyafeti... Bu Ronaldinho'yu çok değil, bir 10 yıl öncesinin Fenerbahçe ya da Galatasaray'ına koyun, mesele daha iyi anlaşılır. Çimlerle birlikte diğer futbolcular da ağlar.
Takım nostaljisini sevmem evet, ama Serkan Boyacıoğlu'nun derlediği "İnadına Göztepe'ye daha farklı bir gözle bakmak mümkün. Boyacıoğlu, Avrupa Kupaları'nda yarı final oynayan ilk Türk takımı olan, 1925 doğumlu Göztepe'nin taraftarlarıyla, ulusal ve yerel basının kalemlerini buluşturmuş. Yirmi dört kişi, kendi penceresinden, kendi hayatlarına yansımalanyla anlatıyor Göztepe'yi. Fikir vermesi açısından birkaç isim
sayalım; Mehmet Altan, Aydın Engin, Oğuz Sarvan, Yiğiter Uluğ ve Tanı! Bora...
Tabii nostalji ve tarih deyince bir İsim kaçınılmaz olarak Öne çıkıyor: Halit Kıvanç, ilkyazı ona ait.Tıpkı maç anlatır gibi anlatıyor Göztepe'yi Halit usta. "Oyun başlamıştı ama... Ne başlangıç... Sanki İspanya'nın dünyaca ünlü Atletico Madrid takımı yok sahada... Türk temsilcisinin karşısında birtakım da yok sanki... Göztepe rüzgâr gibi, fırtına gibi, kasırga gibi akıyor İspanyolların kalesine... Ve işte henüz 15. dakika oynanırken, kendimden geçmiş, anlatıyorum:'Santrafor Fevzi Zemzem'de top... Gidiyor Fevzi... Gole gidiyor... Ama hayır! Gidemiyor... Düşürdüler... Hem de feci şekilde düşürüldü... Penaltı bu... Kitapların yazdığı bir penaltı... Veee... Bravo Yugoslav hakeme... Düdüğünü çalmakta tereddüt etmedi... Penaltı noktasını gösteriyor eliyle... Emektar Alsancak Stadı inliyor. Seyirci tek ses olmuş bağırıyor, tek kalp olmuş atıyor... Top dikildi... Halil geldi... Halil çekecek, Halil atacak penaltıyı... Ve... Ve... Ve...'"
Ve ilk maçı 2-0 kaybeden Göztepe, ikinci maçta Atletico'ya üç atıp Avrupa Fuar Şehirleri Turnuvası'nda üçüncü tura yükseliyor. Yıl 1967. Dört yıl sonra, 1971 'de, bu kupa UEFA Kupası adını alıyor. Göztepe, 1968-69'da da önce 0lympique Marseille'i, sonra Romanya'dan Arges Piteşti'yi, ardından Yugoslav OFK Belgrad'ı eliyor; bir sonraki turda Almanlar'ın müthiş takımı Hamburger SV kupadan çekilince kendini yarı finalde buluyor Göz göz.