Sn SUAT ŞENOCAK ' ın BARDAK adlı makelesinden alıntı. 80'li yılların sonlarına doğru sporumuz uluslararası başarılar elde etmeye başladığında, tribünlerin sıklıkla haykırdığı bir slogan vardı hani:"Avrupa Avrupa duy sesimizi, işte bu Türkler'in ayak sesleri"Avrupa, tribünlerimizden yankılanan bu sesi Türkçe olduğu için anlamıyordu elbet, ama ayak seslerimizi duyduğu kesin, taa Osmanlı'dan bu yana, üstelik... Lakin ses var, görüntü ise nanay... Kophenag'ta anlaşıldı ki, Avrupa Birliği'ne girmemiz, birilerinin rüyalarını süsleyen (nasıl oluyorsa) Avrupalı olma sevdası bir başka bahara, muhtemelen de 'hiçbirbahara' kalmış görünüyor!Bir de, Avrupa Birliği tartışmaları sırasında yorumcuların sıklıkla dile getirdiği bir bardak var; hani dolu ve boş tarafından bakılan şu meşhur bardak! "Bir de ben bakiim" dedim şu bardağa, daha doğrusu, basketbolumuzun önünde duran, içinde ne olduğu, ya da olup olmadığı belirlenemeyen, meçhul bardak var ya, işte ona! Naçizane, işin ekonomik, siyasi, politik ve sosyolojik yanını bir kenara bırakıp, sportif, hatta basketbol yönünü değerlendirmek istiyorum kısaca... Gerçi irdeleye irdeleye bir hâl olduk, ama ne yapacan, elimizden başka bir şey de gelmiyor hani... 19-30 Kasım 2002 tarihleri arasında düzenlenen Uluslararası Kısa Film Festivali için bir kaç günlüğüne İzmir'e gitmiştim. Ayıptır söylemesi, çektiğim bir kısa film için davet almıştım, bu nedenle İzmir'deydim. Neyse konumuz o değil; İzmir'de bulunduğum sırada Ege'nin önemli gazetelerinden biri olan Yeni Asır'da, (normal koşullarda!) basketbolumuzu temelden sarsacak bir habere rastladım. Aslında herkesin bildiği, fakat kimsenin somut olarak dile getirip üzerinde durmadığı, ya da duramadığı, TBF Başkanı Turgay Demirel'in, TÜBGEV davası, üniversite mezunu olup olmadığı ve maçların TRT'den yayınlanması, paralarının da vakfa aktarılmasıyla ilgili haber, hatta haberler sür manşetten verilmişti Yeni Asır'ın spor sayfalarında... Konuyla ilgili, Yeni Asır Spor Müdürü, arkadaşım Abdi Karagözoğlu ile konuşma fırsatım oldu. "Elimizde öyle belgeler var ki, basketbolda bomba gibi patlayacak, yer yerinden oynayacak!" dediğini anımsıyorum. "Ah be Abdi ağbi!" diye karşılık verdim, (kendisi benden yaşça büyüktür) "Bugüne kadar bir şey olmadı, sayısız iddia var haklarında, yine bir şey olmaz!" dememe karşın, bomba(!) haberin etkilerini bekledim şimdiye dek! Türkiye'nin İstanbul'da yayın yapan gazetelerinden sonra, (sadece Ege'de) 80 bin küsur tirajıyla bir hayli etkili olan Yeni Asır'da haber çıkalı neredeyse bir ay oldu! Tık yok... Ne ulusal basın konuyla ilgili tek satır yazdı, ne de tv'ler olayın üzerine gitti. Anlayacağınız, Yeni Asır'da çıkan haberleri kimse iplemedi. E haklı millet canım, futbol konulu o kadar önemli(!) gündem maddeleri varken, kim takar TÜBGEV davasını, Turgay Demirel'in ODTÜ mezunu değil de, sadece ön lisans eğitimi gördüğü için federasyon başkanı olamayacağı, ama hâlâ koltuğunda oturduğu kimin umurunda ki?Benim umurumda... Aklı selim, adalete inanan her vatandaşın da umurunda olmalı ve sormalı, "Neden?" diye? Yaklaşık yedi-sekiz yıldır ne kulüpler, ne oyuncular, ne de otoriteler TBF'nin icraatlarından memnun! Kime sorsanız Turgay Demirel'den muzdarip! Sonuncusu Yeni Asır'da çıkan haberler olmak üzere, hakkında bir çok iddia, sayısız suçlama, bir o kadar da tepki yansıdı kamu oyuna TBF'nin patronu için! Lakin tüm olumsuzluklara ve hatta Indiana'da yaşananların ardından bile Demirel koltuğunda, basketbolun patronluğunu sürdürmekte... Bunca suçlamadan sonra nasıl oluyor da, oluyor Turgay Demirel hâlâ basketbolun başında duruyor? Bunun için bir kaç ihtimal üzerinde durmak lazım: 1-TD'in arkasındaki duvar çok sağlam...2-TD suya sabuna dokunmuyor. Her gelen siyasi iktidar de ondan çok memnun kalıyor, yenileri de muhtemelen memnun kalacak(!)3-TD'in üst düzey ilişkileri, bağlantıları çok iyi...4-TD emir kulu, ipler başkalarının elinde...5-TD aslında masum, o kadar günahsız ki, sütten çıkmış ak kaşık...yakıştırılan suçlamaların tümü asılsız... Bunlardan hangisi doğru, inanın bilmiyorum! Sadece olasılıklar üzerinde duruyorum. Karar kamuoyunun! Ama ortada basketbolumuzun geldiği ve bulunduğu nokta var... Ve inanın, karşıdan bakınca cilalı parkelerin üstü, kısaca potanın altı hiç de iç açıcı değil! Lakin Turgay Demirel'in çok şanslı olduğunu söylemek olası. Her ne kadar Dünya Şampiyonası'nda, İstanbul'daki hesabı Indiana'ya uymasa da kulüplerin bireysel çabalarıyla oluşan sistem içerisinde çark işliyor! İyi ama tüm bunlar yaşandıktan sonra yine de utanmadan hayıflanıyoruz, "Avrupa Birliği'ne neden alınmadık? Neden istenmiyoruz? Avrupalı'dan ne eksiğimiz var?"diye..Elbette eksiğimiz yok, fazlamız bile var, fazlamız! Yasaları uygulayamamak gibi extra bir lüksümüz, 70 milyon küsur gibi vurdum duymaz bir nüfusumuz, bilmem kaç milyar dolar borcumuz, benim de içinde olduğum, bilmem kaç milyon işsizimiz ile 'XL'ız, hem de 'XLL'ız Avrupa için... İşte bu yüzden Avrupa sesimizi duyuyor, üstelik görüyor, hem de çok iyi görüp bizi kapıda oyalayıp duruyor!Deveye sormuşlar, "Neden boynun eğri"diye... Yanıt vermiş deve: "Nerem doğru ki?" Öğrenci döven polislerin, işkence yapan güvenlik görevlilerin hoş görüldüğü, çetecilerin elini kolunu sallaya sallaya gezindiği, kırmızı bültenle arananların milletvekili olabildiği (gerçi artık değil) bir ülkede TBF'de yaşananlar kimileri tarafından "önemsiz" görülebilir! Zira, basketbol masasının üzerinde duran bardağa bakıyorum, eviriyorum, çeviriyorum, bir daha bakıyorum, inanın bir şey göremiyorum...Sanki bu bardak, Avrupa Şampiyonası'ndan sonra biraz dolu gibi değil miydi? Dünya Şampiyonası'nın ardından biri bardağı devirmiş olmasın sakın?