İrfan Asil
Bu yazıyı zihnimde tasarladığım sırada Göztepe’ye Hizmet Derneği kurucularından ve tribünün sevilen isimlerinden Özkan Cengiz’in Göztepelist’teki manifesto niteliğindeki “GÖZTEPE CAMİASININ ELEŞTİRİ (B.OKÇULUK) KÜLTÜRÜ” başlıklı yazısı ekranıma düştü. Yazıyı okurken her satırında derin zihinsel yorumları görmek içime su serpti. Cengiz dönemsel sorunları madde madde sıralamış, başta başkanın ve hocanın muhatap olduğu haddini aşan saldırıların haksızlığını nedenleri ile ortaya koymuş, saptadığı gerçekleri taraftarlık kültürü açısından değerlendirerek camiamız ile paylaşmış. Hal böyle iken sosyal medya olgusunun sağladığı olanakla hiçbir sorumluluk taşımadan klavye başına oturanların, kulüp başkanına, teknik yönetime ve sporculara eleştiri sınırlarını aşan küfür ve hakaret içeren sözcüklerle dolu yorumlarını her okuyuşta bir Göztepe taraftarı olarak bir yandan üzülürken diğer yandan da bu kadar da olmaz diye isyan ediyordum. Bunun örneklerini biraz sonra vereceğim.
Örneklere geçmeden taraftarlık olgusu üzerine birkaç söz etmenin gerektiğini düşünüyorum. Genel olarak taraftarlık; Takımının/kulübünün temsil ettiği değerlere, renklere ve armasına bağlılık diye tanımlanabilir. Bu bağlılık aynı zamanda kişinin aidiyet duygusunu da içinde barındırır ki kanımca taraftarlığın en önemli unsurlardan biridir bu. Düşünsenize tribünlerde binlerce kişi ile aynı duyguları paylaşıp galipseniz sevinç yumağı oluyorsunuz, mağlupsanız suratınız binbir parça evinizin yolunu tutuyorsunuz. Duygu paydaşlığı belki de insan olmanın en güzel yanlarından biri, birlikte üzülüp birlikte sevinmek. Buraya kadar hoşluklardan söz ettim. Bu yazının amacı bu hoşlukları bir kenara koyup kendilerini “En iyi, en koyu, en hakiki” taraftar olarak kabul edip, kendisi gibi düşünmeyen, hareket etmeyen diğerlerini taraftardan saymayan, herkesin kendisi gibi olması gerektiğine inanların yanılgısıdır. Çünkü bu “En…” kavramının niteliği ve niceliğini ölçecek bir aygıt henüz icat edilmemiştir. Neye ve kime göre “En…” kavramını kabul edeceğiz. Tamamen sübjektif bir ölçütü kendinize yakıştırmakla egolarınız şişirebilirsiniz, ama bunun hayatın gerçekleriyle uzaktan yakından ilgisi olamaz. Olsa olsa bir sanrı içinde taraftarlık serüveninizi yaşarsınız, hepsi bu.
Şimdi gelelim Göztepe özelinde bu konuları konuşmaya. Yazının girişinde söz ettiğim sosyal medyadaki yorumlar/paylaşımlar.
Bir “Taraftar” şöyle yazmış; “Başkan kazanabildiği kadar para kazanıp satacak takımı. Göztepe'nin başarısı hiçbir zaman umurunda olmadı, onun için sadece iyi bir yatırımdı.” Kime söylüyor? 95 yıllık hasreti bitirip kulübe altı yılda pırıl pırıl bir stat kazandıran ve alt liglerden süper lige çıkararak sportif başarı anlamında olumlu işler yapan Mehmet Serpil’e…İnsana “Pes” dedirten suçlamaları bu başkan hiçbir zaman hak etmedi. Birçok Anadolu kulübünün sezona başladığı ismi sezon ortasında değiştirip başka bir sponsor ismi alarak takım isimlerini karıştırdığımız süreçte bile Göztepemiz hep Göztepe olarak kaldı. Bu bile Göztepe kültürünün bir ürünüdür. Nasıl ki Göztepe’yi ekranlarda “Göztepespor” diye anons yapan bazı futbol cahillerine kızıyor, tepki gösteriyorsak bu isim meselesi de benzeridir. Anlayana tabii. Sırtında yumurta küfesi olmayanların başkana “Cebinde akrep var” ya da “Vizyonsuz” gibi insaf dışı suçlamalarla “Defol git” diyecek kadar sınırını aşanların değerlendirmesini sağduyulu taraftarlarımız elbette yapacaktır. Beklenen bu tür düşünce yoksunlarının karşısına çıkıp kulübünün başkanı ve hocasının yalnız bırakılmayacağını, onlara yem edilmeyeceğini anlayacakları bir dille anlatmaktır.
Beğenmediği bir futbolcusunun ayağı kırılsın ya da yüzyılın felaketi olan bir pandemide Covid-19’a yakalansın da oynayamasın dileğinde bulunan bir taraftar profilinden kimse kusura bakmasın tiksiniyorum. Elimde olsa bunları stada sokmak değil semtine uğramasını bile engellerim.
Sezonun ilk haftalarında İrfan Can'ı oynattığı için İlhan Palut'a çemkiren sosyal medya şövalyelerine soruyorum. Şimdi ne düşünüyorsunuz?
Hocanın göreve başladığı ilk sezon için başkana ”İlk başlarda ne kadar vizyon sahibiyseniz şimdi o kadar vizyonsuzsunuz! Düşecek takım 5. Sınıf hocaların elinde.” Demiş çok bilen biri. İlhan Palut’tan bir yıl önce düşmekten son maçta kurtulan takım o sezonu düşme hattının on puan üstünde bitirdi. Ne kadar kötü bir ön yargı. “Çok bilen!” arkadaş mahcup olmuş mudur bilemem. Hiç sanmam bu ve benzerleri ilk günden karşıtlığı sürdürüyor. Her biri kendini Jürgen Kloop ya da Julian Nagelsmann sanan o kadar çok haddini bilmez var ki, oturduğu yerden teknik adama kendi “Engin” bilgisini mutlak sanarak “Onu oynatma, bunu oynat, onu çıkar, bunu koy” türünden önerilerde bulunuyor. İstediği olmayınca hele bir de maç yengi ile bittiyse küfür ve hakaretin bini bir para. Öyle ki, böyleleri kendi aralarında birleşip bir kadro yapmaya kalsalar birbirlerine girecekler. Çünkü açın okuyun birinin göklere çıkardığını bir diğeri çöp diye niteliyor. Birbiriyle çelişen kadrolar oluşturuyorlar kafalarında.
Bu tabii ki bize özgü bir durum değil. Bu ülkede “Kasap” diye nitelenip Beşiktaş’tan gönderilen teknik direktör Bosque’nin İspanya'yı Dünya Kupası’nda şampiyon yaptığı, benzer şekilde Fenerbahçe’de Löw ’ün aynı yazgıya uğrayıp kovulması sonrası Alman Milli Takım teknik direktörlüğüne getirildiği ve Almanya’nın dünya şampiyonu olduğu hatırlanırsa çorak bir futbol ülkesinde biz Göztepeliler bari bunların dışına çıkabilsek ve kulüp yönetimine, genç teknik direktöre kırmadan dökmeden destek versek diyorum. Yani eleştiriye evet ama hakaret ve küfüre hayır.
Geçen yıl berabere kaldığımız Gaziantep maçından sonra Twitter’ da Göztepe'nin "En iyi”, “En muazzam" taraftarının kendi olduğunu sanan bir zavallı Gaziantep maçındaki tribünlerin tezahüratını beğenmemiş ahlak sınırlarını aşarak şunları yazmış. "20 bin ruhsuz i..ne s.....n gidin". Düşündüm bu zihniyetteki bir adamla ortak sevdamız Göztepe'yi ben nasıl konuşabilirim diye. O maçta Serdar eğer o toplardan birini içeri atsa bu küfürü yapan kişi bu densizliği yapacak mıydı? Eminim övgüler düzecekti, takıma da tribünlere de. Gördüğünüz gibi sadece başkan, hoca ya da futbolcular değil armaya sevdalı hepimiz de küfürlerden nasibimizi almışız.
Yukarıdaki örneklerin son dönemde çok artması kaygı verici. Örnekleri çoğaltsak bir kitap bile olabilir. Ortak bir sevdamız var. Adı da Göztepe. Ne birimizin sevdası daha az ne diğerinin daha çok. Bu konuda kimin birinci olacağını tartışmak abesle iştigaldir.
Futbol bilgesi Simon Kuper’in kitabına isim olarak verdiği efsane sözü “Futbol asla sadece futbol değildir” anımsatarak yazıyı sonlandırmak istiyorum. Kısaca endüstriyel bir çağı yaşayan futbolun bileşenleri bilinç sınırlarımızı bile zorlayacak hale gelmiştir. Bu dünyada böyle bizde de…Bu oyundan pay kapmaya çalışan holdingleri, siyaseti/siyasetçileri, spor medyasını ve bunların oyuna dair kirli hayallerini göz önüne alarak önceliğimizi kulüp mensuplarının kişiliklerini rencide eden söz ve eylemlere değil ülkemizdeki çarpık futbol düzeninin düzeltilmesine vermeliyiz. Hele amentüsü “İsyan” olan Göztepe taraftarlarına yakışan budur. Bu aynı zamanda öncü olması da gereken bir durumdur.