Oğuz Reşat Sipahi
Şamil Ünal 12 Mayıslardan birinde o topu kaybetmeyeydi, yine de küme düşer miydik, düşmesek nerede olurduk... Ya da Herve Tum Denizli maçında o golü atsaydı... Tarihte kontrol grubu yok. Neyse ki ya da ne yazık ki...
***
Ama Şamil o topu kaybetti ve golü yedik... Sıcak bir Haziran günüydü... Gitti Başkan İmam Altınbaş, geldi Başkan Hüseyin Altınbaş ama o da başaramadı. En önemli farkı insan ilişkileriydi ama kendi hatalarının da katkılarıyla normalde çıkması gereken takım ne yazık ki çıkamadı. Ağabeyinden çok daha pragmatikti. Önemli bir hizmeti Urla tesislerine başlamak oldu... Yerine gelen Başkan Mehmet Sepil ile bitirirken, o da gitti bir başka Haziran günü yine hayli sıcağından...
***
Mehmet Sepil... Değişik bir Başkan fenotipi... Kuzey Irak'ta petrol çıkaran...Dünyanın ve Türkiye'nin sermayedarlarıyla ortak iş yapmış-yapan... Kariyerinde Rothschildlerle dans etmek olan... Kafası çalışan, iyi niyetli, sosyalliği seven, halkla ilişkileri güçlü biri. Hatta bazen celebrity tadında... İşler şu ana kadar kötü gitmedi ama ters giderse bu, olabilcekler açısından endişe verici... (Bu paragraf bu cümleye kadar 15 Ocak'da yazıldı, sonrası ise 20 Şubat'ta, bu yazı ise önce 500 gün için başlanmakla beraber 500 güne ek olarak Metin Diyadin ve Denizli maçı dahil analiz yazısı haline geldi o yüzdendir ki uzun oldu kusura bakmayın artık... Buna benzer üç yazı Altınbaş dönemi için de yazmıştım... Endişe düzeyi de kötü gidiş devam ettikçe artıyor.)
***
Sportif olarak bir senede hem hentbol, hem de futbol bir üst lige çıktı. Stad malumunuz aşamaya geldi (Yapılacak üç vakte kadar deniyor Aziz Kocaoğlu'nu ve Danıştay'ı çoğu zaman ddinlemeyen dövletimiz söz konusu Göztepe olunca dinleyecek mi göreceğiz...)... Lakin tesislerimizden oluyoruz... 22500 için mi 17500 için mi anlayamazdıysak da, hentbol salonundan da oluyoruz gibi... Ki doğrusu bu, üzüyor... Hele ki salona +2500 için elveda diyorsak 15000'den devam etseydi daha iyiydi salon kalarak...
***
Bilmediğini bilmesinden olacak, sportif direktör getirdi Sepil Başkan. Getirdiği isim zaten Göztepe'de aynı pozisyonda daha önce de başarılı olmuş Barış Güçlü'ydü. Bir uyarı, transferi ben yaparım diyen Başkanlar genelde üç vakitte gittiler... Bildiğim kadarıyla Barış Güçlü'nün transferlerdeki rolü eline verilen listeyle iletişim kurup anlaşmakdan ibaret. Bu açıdan çok fazla olumlu olumsuz katkısı olduğunu sanmıyorum mevcut tabloda... Listeyi hazırlayan Diyadin, anlaşmaları yapan Barış Güçlü para Göztepe ve Başkan'dan bizim anlayabildiğimiz... Önder Özen-Barış Güçlü ilişkisi Metin Diyadin-Barış Güçlü ilişkisine göre sportif direktör-teknik direktör ilişkisine daha çok benzerse kulübe faydası olabilir. Bunu da zamanla göreceğiz.
***
Başka bir olumlu olasılıksal gelişme de daha geniş tesisler için arayışların devam etmesi. Tesis olmadan kalıcı başarılar gelmeyeceğini anlayan Başkanlar çoktu da gerçekleştirebilen pek olmadı... Umarım gerçekleştirir. (Menderes arazisi ile ilgili haberler basından Şansal Büyüka'dan patladı bizler de duyuyorduk ama... Yine de bu kadar senede gördüğüm bunca tesis arazi haberinden öğrendiğim birşey varsa bitinceye kadar bitmiş, oluncaya kadar olmuş sayılmaz ülkedeki herşey gibi...)...
***
Başkan Sepil'in çok önemli bir hizmeti eski ve yeni anonim şirketleri birleştirmesi-tarihsel birlikteliği tekrar sağlaması oldu. Emeği geçenleri kutluyorum.
***
Başkan Sepil üst idareye de bir profesyonel yönetici getirdi. Şimdiye kadarki performansı fena sayılmaz Kerem Ertan'ın... En azından forma reklamı buldu:-) Halkla ilişkiler, sosyal medya ve ürünlerde de olumlu kıpırdanma oldu. Kredi kartı belli bir noktaya gelse de aslında kulüp tarafından çok daha iyi pazarlanabilir kanısındayım. Kart promosyonu üzerinden oyuncularla taraftar bir araya getirilebilir. Beş tane 100 tl alışverişe 50 tl bonus da çekici gelebilir insanlara ama kart ile oyunculara Göztepe'ye temas etmenin katkısı muhtemelen daha fazla olur.
***
Gelelim Göztepe camiasının çoğunun çok da umru olmayan (Ne işe yarayacak ki??? diyen topluluğa da selam olsun...) ama aslında Göztepe'nin orjini-kaynağı olan bendenizin de her daim aşkla bağlı, ta 1992'de üye olduğu Göztepe Spor Kulübü Derneği üyeliklerine... İlk başta gönüllü yönetici tayfa arasında bu işle ilgili komisyonlar gruplar kurduysa da sonradan buzdolabına koydu konuyu Başkan Sepil. Bunun en büyük sebebinin Göztepe camiasının Göztepe'ye kendisi kadar para ve katkıda bulunabilecek insanlarla dolu olması ve bunların hepsinin kulüp üyeliği açılsa da üye olsak ve aidatlarımızı ödesek demesi (!) olabilir. Zaten bu kadar çok sermayedar kulüp üyemiz olduğu için amatöre düştük... Bu konuyu problem olarak yaşadığıımız üç sermayedar Başkan da muhtemelen kitleden çekindi ve çekinmeye devam ediyor. Ellerinde bu kadar insan ve hukukçu varken bu işe çözüm getirememelerini, getirmek istememek dışında açıklamak zor. Mevcut dernekler kanununun ve denetleme sisteminin ve camiamızın isteyeninin, keyfine göre istediği derneğe üye olmasını engelleyebilmesi de tam bizim gibi Muz Cumhuriyetlerine has olsa gerek... Buna camiamızın avukatları dahil çok fazla tepki gelmemesi de ilginç olsa da... Belki onlar da birkaç kişi dışında kimin umrunda ki diyorlardır... Godot'u beklemeye devam...
***
Mehmet Sepil Suat Kaya'yı gönderdiğinde de eleştirilmişse de (Zaten iyi kötü ne yapsanız eleştirilebildiğiniz bir dünyadayız gayrı...) yerine koyduğu seçim ve sonucu mantıklı bir karar olduğunu kanıtladı. Metin Diyadin de baştan sona sezon tamamlamayı henüz başaramadıysa da en azından 365 günü tamamladı. Elinde bir kupa ve direkt çıkma hattının 3 puan gerisinde bir pozisyonla... Başarılı mı bu sezon için? On üzerinden 5-6. Bu kadroyla daha başarılı olması beklenirdi evet. Ama hakemlerin Ksk, Elazığ, Adana Demir, Giresun, Karabük ve Balıkesir vs maçlarındaki tecavüzlerini (Hele ki Süperlig hakemi titrli tecavüzcü gönderdiler mi korkma titre...) göz önüne alırsak fena puan toplamadı. En kızdığımız nokta teknik direktörlük kariyerinde, bu sezon da Türkiye Kupası'nda ikiden fazla maç oynayamaması... O kadar ki 0-3 mağlubiyeti garantileyerek çıkmış sahaya.... Şampiyon olur mu Göztepemiz? Kuvvetle olası olacaktık iki ekstra oyuncuyu anlamsız yere kaybetmeseydik. Ki onların aklını da kim çeldiyse... Şu anda da olursak sürpriz olmaz kaleciler form tutarsa özellikle....Beğenmediğimiz kadro en yakın rakibinin %7-8 önünde birinci sırada değer olarak... (Bu paragraf 15 Ocak'da yazıldı sonraki hakem tecavüzlerine Adana ve Urfa maçları da eklenebilir)
***
Sonrasında üç beraberlikle Metin Diyadin gönderildi. Biz istikrarlı istikrarsızlığımıza bir kez daha devam eder, tribündeki Mourinholarımız mutluluk cigaralarını tüttürürken biz yine yeni yeniden kovacağımız sıradaki Hoca kim onu beklemeye başladık... Bence Başkan Sepil'in şu ana kadar yaptığı en büyük hatalardan biri Diyadin'i göndermekse daha büyük hatası Önder Özen'i getirmesi oldu. Suat Kaya, Metin Diyadin geçişinde el yükseltmişti. Bu seçimdeyse öyle bir izlenim vermedi. Hatta belki de ilk kez el küçülttü izlenimi verdi. İlk devre sonunda az çok oturmuş bir onbir oluşmuştu ve iyi mücadele eden yenik duruma düşünce isyan eden maç içinde en az 20-30 dk da iyi oynayan bir takım meydana gelmişti. Oğuzhan ve Erkan Sekman'ın gitmesi (Onlar da kimin gazına geldilerse artık dertlerine yansınlar) ve yenileriyle Denizli maçında ilk onbirde uzun zamandır ilk onbir oynamayan Vleminckx ve kaleci Gökhan ile birlikte beş eski topçu vardı. Yani yeni altı oyuncu ile tekrar toplama takım haline geldik... Ve bir kez daha lig sonuncusuna yenildik... Aslında ilk devreden en önemli fark Leroy George... Leroy, Emre ara ara Gökhan Karadeniz takımda topu alınca tahmin edilmesi işler yapabilen en önemli isimler... (Yeni gelenlerden Diarra ve Cleyton'un da potansiyeli var Serdar ise ne ldu da böyle oldu anlaması mümkün değil...).... Yenilerin de bir kısmı transfer sezonunun sonuna doğru alındı (İmam Altınbaş'ın son sezonu gibi). Oluşan kadro Diyadin'in kafasına göre alındı... Şimdi Diyadin'in kafasının kadro ve oyuncularını bu kafaya uydurmak adapte etmek sürecini yaşayacağız...
***
Teknik direktör gönderince yerine getirilebilecek, sıradaki "hizmetlerine teşekkür edilecek" adaylar arasında en azından bana göre kulağa en mantıklı gelen isim Önder Özen değildi. Önder Özen Göztepe'de belki başka bir pozisyonda ya da başka takımlarda aynı pozisyonda faydalı olabilir ama teknik direktörlük tecrübesinin bizim tribünlerimizi mutlu edebilmesi kolay gözükmüyor. Umarım sıradaki (Er geç) kovulacak, kovulanı aratmaz... Ve sonu başarı olur... Gönülden diliyorum yanılmayı... Bu arada umarım tribündeki Mourinholarımız bir gün teknik direktör lisansı alır ve öz kaynaklara döneriz...
***
Yukarıda da belirttim. Tarihte kontrol grubu yok. Neyse ki ya da ne yazık ki... Önder Özen ile Metin Diyadin'i karşılaştırabileceğimiz iki Göztepe yok... Bu yüzden herkes kendine göre haklı...Ya da haklı olabileceğini iddia edebiliyor. Futbol yorumculuğunun da en güzel tarafı bu herhalde...
***
Bir paragraf üzerimize yapılan hakem oyunları için... Evet her maç süper oynamadık... Ama puan kaybettiğimiz maçların yarısından fazlasında da hakemler uluorta tecavüz ettiler... Başkan hakemlere ya da Tff'ye iyi dileklerle yaklaşarak bu işi çözmeye çalıştı... Yöntem pek başarılı olmadı... Bir iki kere demeç verdi, onlar da pek fayda etmedi. Yeniasır döneminde gazetelerden korkarlardı kıyak yapmasalar da tecavüz edemezlerdi. Tek gerçek şu ki şu ana kadarki yöntemler pek işe yarıyor gözükmüyor...Önerim siyasi ve belediye başkanlarının toplanıp yardım istenmesi olabilir.
***
Bugün itibariyle üst paragraflar tekrar sportif başarı isteği, taraftarda ve yönetenlerde hırs, hırsa bağlı kendine zarar verme, zarar verme ile gelen istikrarsızlık, istikrarsızlıktan kaynaklanan sportif başarısızlık, sportif başarısızlıktan kaynaklanan daha çok hırs döngüsüne girdiğimizi gösteriyor. O hırs ki gazetecilere saldıracak kadar ... Bu vesile ile Sn. Erşan Yetişir'e yapılan saldırıyı kınıyorum. [Dün o olay üzerine sevdiğim bir kardeşim, "Bütün Göztepeliler birbirine saldırsın, kendi kendimizi yok edelim... " dedi... Acı bir şekilde gülmemek mümkün değil...] Yani Başkan Sepil de kronik problemimize henüz çare olabilmiş değil. Aslına bakarsanız anlık ya da kısa süreli (İngilizlerin temporal dediklerinden) başarı ya da başarısızlıklar için uzun vadeli şeyleri kaçırıyoruz camia olarak. Adnan Süvari olsa onu da beğenmezdi bugünkü tribün çünkü o da bazen ya da bazı süreler boyunca hata yapmış olmalı (Mesela 9-1 yenilmiş bir kere... Bugün olsa neler olurdu?). Çünkü mevcut halimizle taraftarı mutlu edebilecek minimum 0,5-0,6+ galibiyet oranını sağlamamız mümkün değil... Üstüste üç puan kaybında adam göndermek istiyoruz hepimiz. Diyadin özelinde ki ben olsam benim de teknik direktör seçimim o olurdu pekçok Göztepeli gibi (Geçen sezon da bu sezon da...)... Geçen sezon perspektifinde başarılı, geçen sene içinde ise dönem dönem (İkinci devre Altay maçı öncesi sonrası vs) başarısızdı. Bu sene de ara ara başarılı ara ara başarısızdı Diyadin... Mesela ilk devre sonu itibariyle hakem tecavüzlerini de sayarsak başarılıydı bana göre, iki hafta öncesine kadarki (Hizmetleri için teşekkür edilene kadar) süreçte ise ikinci devreki üç maç sonunda başarısız ya da altı maçta beş beraberlikle başarısızdı. Urfa maçındaki kadro ve oyuncu değişikliklerini anlamakta ben de zorluk çektim ve maç sonunda bayağı öfkeliydim, kadroyu görünce intihar ettiğini düşünmüştüm hatta Leroy'u çıkarırken de. Metin Diyadin'in ara ara anlayamadığımız ya da anlaması zor ya da bizi aşan işler yapabildiğini ve bunların bir kısmı olumlu sonuçlanırken bir kısmının da kötü sonlandığını (Hangimiz ara ara benzeri işler yapmıyoruz ki???) kabul etmekle birlikte kendisini gönderme hamlesinin ne kadar artı sağlayacağı konusunda emin değilim... Diyadin'in bu sene bazındaki perspektifine gelirsek... Sene sonu itibariyle görme olasılığımız kalmadı. "Göztepe'mizi Göztepe yapan dinamik de bu istikrarlı bir takım olsak monotonlaşorız..." diyenler de var belki haklılar da çoğu zaman... 40+ yıllık perspektiften Adnan Süvari'den beri, bir sezonu baştan sona tamamlayabilen tek teknik direktörümüz Özcan Kızıltan ise, 40+ yıllık istikrarımıza devam ettik de diyebiliriz... İşte bu ülkemizi andıran muhteşem istikrarsız istikrarımız yüzünden olsa gerek yine monoton olmayan ikinci lig (Hatta altı sezonunda daha da aşağısı) takımıyız son 35 yılın üçü dışında hatta süperligden düştüklerimizi çıkarsak biri dışında (Onda da birkaç hafta kala düşmemeyi garantiledik yönetim kurulunda sürekli düşme-düşmeme konuşulurdu)...
***
Leroy George ayrı bir paragrafı hak ediyor... Denizli maçı dahil bazı maçlardaki laubali tavırlarına karşı 29 puana en çok katkıda bulunan oyuncu (İlk devre ilk beş maçtaki katkılarını da hesaplarsanız, son beş maçta olduğu gibi katkıda bulunmasa zaten aynı nokta ve puanda olacağımızı tahmin etmek zor değil.). Düşme hattında değilsek de hala az da olsa çıkabilme olasılığımız varsa onda da katkısı olan ve daha da olabilecek kişi...Son haftalarda bir derdi mi var dedirtiyor. Ben olsam yoğun bakıma alırdım...
***
Geldiğimiz nokta itibariyle teknik direktör Önder Özen'e sportif yönden birkaç öneride bulunmak gerekirse... Başta Leroy olmak üzere takımı motive etmek gerekiyor... Böyle anlarda takımı şehir dışına götürmek katkıda bulunabiliyor. Gosso ve Giray'ın sürekli oynayabilmesi (Kart cezasından uzak durmaları) kritik gözüküyor. Bana göre Emre'nin çakma sağbekliği Serkan'ın şu ana kadarki performansından çok daha iyiydi. Gökhan Karadeniz ise yedekten girdiği maçlarda çok nadiren (yok sayılabilecek kadar) başarılı olabiliyor. Önder Özen'e bir önerim de elimizdeki hücum hattı oyuncularının en önemli verimi verdikleri pozisyonları öğrenip fantazilerin yanında oralarda da denemesi...). İç saha maçlarımızı mümküse Pazar oynamamızı sağlamak faydalı olabilir. Cuma-Pazartesi maçları performansımız genelde iyi değil (Önerim bu ligdeki son üç sezondaki günlere göre maç sonuçlarımızın analiz edilmesi). Atatürk Stadı'nın zemini iyi olsa da küçük stadda daha etkili olunuyor gözüküyor. Bu Manisa da olabilir, izin verse Buca da... Kendi stadımızda bu sorunu kalıcı olarak çözeriz umarım... Ölmeden görürsek tesadüfen yaşayan vatandaşlar olarak...
***
Velhasıl kelam...
***
Fitbolun doğası gereği, sermayedarlarımızın-burjuvazimizin gücünün yetmemesi üzerine şirketleştiğimiz 1997'den beri sermayedar başkanların yaptığı olumlu ve olumsuz hareketlerin sonuçlarını yaşamaya ara ara sevinip, çokça hüzünlenmeye-kahrolmaya, küme düşüp çıkmaya devam ediyoruz... O sermayedar başkanlarla Süperlige çıkıp, sonra borçları nedeni ile amatöre düşüp, şu an bulunduğumuz lige geri gelip, bir alta düşüp tekrar geri geldik. Tarihsel problemlerimizden tesis problemini bir miktar çözebildik. İyi kötü işleyen mağazalarımız (üçüncü mağazamız bir gün olacak mı?)/kredi kartımız var. Göztepe'ye Hizmet Derneği'nin henüz üzerine birşeyler yapacak para birikmediği ve sermayedar Başkanların da birşeyler yapmayı tercih etmediği için değerlendiremediğimiz arazisi var... Yapılması planlanan stadımız ve bahsedilen Menderes arazimiz var (mış???)...
***
Başkan Mehmet Sepil ile 500 günün ardından... Hentbolda pek sorun yok... Muhtemelen seneye Avrupa Kupası göreceğiz... Futbolda ise bir üst ligdeyiz ama ikinci devrenin ilk beş haftası özelinde en az puan alan üç takımdan biriyiz. Bu şekilde devam ettikçe İmam Altınbaş'ın son senesinin benzerini yaşamaktan korkmaya başlayanların sayısı da azalmıyor, artıyor. Bu sezon hızlıca 35-38 puan bulunmalı, ardından play-off veya ilk iki olmasa da (İleri demokratik ve futbola asla ama asla siyasi müdahalede bulunmayan yüce Dövletimizin ve adaleti ile ünlü Tff'nin bizim play offdan çıkmamıza izin verme olasılığı çok az), en kötü ihtimalle gelecek sezon da ilk onbirde devam edilebilecek 8-9 garanti pozisyona ve teknik direktöre sahip olarak bitirmeliyiz. Mevcut tesisler ve stadsızlıkla Süperlig'de idare etmemiz teorik olarak mümkün olsa da pratikte ekstra maliyetli olacak muhtemelen (Aşırı maliyetle bile zor olması olası). Başkan Sepil teknik direktörleri gönderse de, tutsa da tesisleşme (Menderes haberi gerçekse ya da geçmişteki benzeri pekçok haber gibi balon değilse ), stadın yapılması, kendi kendine yetebilen mali sistem ve tekrar kulüp olma (Göztepe Spor Kulübü Derneği üyelikleri vs), yapısal problemleri çözmesi en azından benim için şampiyonluktan daha değerli. Bunların yanına tesadüflerden ya da kişisel katkılardan çok istikrarlı bir sistemden kaynaklanan bir sportif başarı da koyabilirse çok daha güzel olur... Tadından yenmez dediklerinden... Umarım o günleri de görmüş oluruz -Başkan Sepil'in kalp sağlığına da dikkat ettiğini umarak- 1000. gün gelmeden...