Fethi Aytuna
Haydar sabah 6’da sokağa çıkma yasağının sona ermesiyle birlikte evden çıktı. Zaten heyecandan gece boyunca gözünü uyku tutmamıştı. Bir gece önce arkadaşlarıyla konfeti hazırladıkları Halil abinin kahvesinin yolunu tuttu. Gece 12’de başlayan sokağa çıkma yasağı nedeniyle sıkıyönetim komutanlığı emriyle bütün müesseselerin saat 11’de kapanması gerekiyordu. Bu zorunluluk olmasa bütün geceyi kahvede geçireceklerdi. Göztepe durağı yakınında, İskele sokaktaki kahveye birer ikişer gelmeye başladılar. Yeni demlenmiş çayın eşliğinde alelacele yaptıkları kahvaltının ardından içi konfetilerle dolu çuvalları, bayrakları, pankartları yüklenip 6.30 civarında Atatürk Stadının yolunu tuttular.
Körfez’in öteki kıyısında, Karşıyaka’da oturan Sadullah aynı dakikalarda evden çıktı. Bir gece önce Önder abinin matbaasında hazırladıkları konfeti ve rulo çuvallarını arkadaşlarıyla beraber alıp Eshot sokağındaki kahveye geldiler. Yakındaki fırından yeni çıkmış simit ve çayla kahvaltılarını yaptılar. Sabahın o erken saatine rağmen heyecandan kimse yerinde duramıyordu. Kahvaltıyı bitirdikten sonra ekmeklerin içine koydukları haşlanmış yumurta, peynir ve domatesten oluşan kumanyaları da alıp iskelenin yanındaki durağa gittiler. Bayrakları ve pankartlarıyla başka kahvelerden gelen gençlerle durak o saatte bir hayli kalabalıklaşmıştı. Hep birlikte otobüse binip Atatürk Stadının yolunu tuttular.
Belediye otobüsleri Otogar tarafından Göztepe taraftarlarını, Mersinli tarafından Karşıyaka taraftarlarını erken saatlerden itibaren stadyuma taşımaya başlamıştı. Mavi berelilerden oluşan güvenlik kuvvetleri kapalı tribünün önünde uzun bir tampon bölge oluşturmuştu. İki takımın taraftarları kapalı tribünün en güzel yerini kapmak amacıyla hemen kapılara koşturdular. Kapıların önünde beklemeye başladıklarında daha 8 bile olmamıştı. Yaklaşık iki saat boyunca kuyrukta bekleyecek olmak kimsenin umurunda değildi. Ne de olsa tarihin en önemli Göztepe-Karşıyaka maçına tanıklık edeceklerdi.
Aslında Karşıyaka’nın 1980-81 sezonunda, Türkiye İkinci Ligi A grubunda şampiyonluk mücadelesi vermesi kaderden çok siyasetin spora, ancak memleketimizde görülebilecek türden bir müdahalesinin eseriydi. İzmir’in en eski Türk kulübü Karşıyaka 1979-80 sezonunda üçüncü ligden amatör kümeye düşmüştü. Fakat dönemin Gençlik ve Spor Bakanı İzmir milletvekili Talat Asal’ın girişimiyle önce üçüncü ligler aşırı şiddet olayları yaşandığı gerekçesiyle kaldırıldı ve takımlar doğrudan ikinci lige terfi ettirildi. Ardından üçüncü ligden düşen takımların da ikinci lige alındı. Böylece Karşıyaka amatör kümede mücadele etmeye hazırlanırken kendini bir anda ikinci ligde buluvermişti.
Göztepe ise bir önceki sezon mücadele ettiği Türkiye Birinci Liginden düşmüş, fakat tekrar çıkmayı hedefleyerek kadrosunu büyük ölçüde korumuştu. o sezon Karşıyaka’nın teknik direktörlüğünü yapan Turgay Meto bu konuda şunları söylüyor: “Sezon başındaki girizgâhımıza bakarsak o maça değil 80 bin kişi, 8 bin kişi gitmezdi. Göztepe kadrosu çok kuvvetliydi. Bir yanda Fener, Galatasaray veya Beşiktaş’ı düşün, öbür tarafta mesela Akhisarspor veya Balıkesirspor. Altınordu ve İzmirspor da bizden daha kuvvetliydi. Onların dışında Balıkesir, Denizli gibi kuvvetli takımlar vardı. Üçüncü ve ikinci lig birleştirilince yöneticiler bana, ‘Senden tek isteğimiz tekrar düşmeyelim, seneye de bir iki takviye yapıp birinci ligi düşünürüz,’ dediler.”
O sezonun ilk yarısını Göztepe taraftarı Haydar Evrenosoğlu şöyle özetliyor: “Sezonun 3. haftasında, aynı gece Göztepe Ödemişspor’la, Karşıyaka Yeşilova’yla oynadı. Kapalı tribünün üçte biri Karşıyaka, üçte ikisi Göztepe taraftarıyla doluydu. Karşıyaka birden kendini ikinci ligde bulunca seyircisi otomatikman arttı. O gün maç çıkışında kavga çıktı. Ben gidişat değişti, artık Karşıyaka asılacak diye düşündüm. Ertesi hafta ihtilal (12 Eylül askeri darbesi) oldu. Sonra İzlanda milli maçı oldu. İki hafta ara verilince biraz soğudu ortalık. Sonra biz kazanıyoruz, onlar kazanıyor. Biz berabere kalıyoruz, onlar kazanıyor. Altınordu bu arada üst sırayı zorluyor. Bu şekilde ilk yarıdaki Karşıyaka-Göztepe maçına kadar geldik. Kapalı tribünde yarı yarıya seyirci vardı. Karşıyaka bizi 1-0 yenince işin rengi bir anda değişiverdi.”
Karşıyaka taraftarı Sadullah Celen de bu konuda şunları söylüyor: “Bizim başlangıçta şampiyonlukta bir iddiamız yoktu. İlk yarıdaki Göztepe-Karşıyaka maçında Karşıyaka basketbol takımı tribüne girdi; önde Nadir, arkada Şadi filan. Biz onları görünce şampiyon diye bağırmaya başladık. Bence Karşıyaka-Göztepe gerilimi o tezahüratla başladı. Göztepe seyircisi nereden şampiyonsunuz gibilerinden bize el kol hareketleri yaptı. Bunun üzerine Karşıyaka seyircisi onların üzerine çullandı. O maçı 1-0 kazanınca biz bir anda iddialı bir konuma geldik. Böylece Karşıyaka-Göztepe gerilimi başladı. Bu tarihlere kadar da devam ediyor. O seyirci de ondan sonra azalmadı, bugünlere geldi.”
Tarihi maçın “tarafsız” seyircilerinden, daha doğrusu Altay taraftarı Orhan Berent de o güne dek farklı bir oluşuma sahip seyirci ve rekabet yapısını şöyle anlatıyor: “O seneye kadar Göztepeli de Altaylı da futbol maçından sonra akşam spor salonunda Karşıyaka’nın basketbol maçını izlemeye gider ve Karşıyaka’yı desteklerdi. Bu maça kadar esas rekabet Altay ile Göztepe arasındaydı. Yetmişli yıllarda Karşıyaka üçüncü ligde oynarken seyirci iyice azalıyor. Hatta bir maçta hiç seyirci yok statta. Gazcı Erol (Karşıyaka camiasının büyük bir saygıyla hatırladığı eski futbolcu ve yönetici, merhum Erol Özışıkçılar) seyirciyi stada çekmek için büyük çaba harcıyor.”
Göztepe’de ilk yarının sonlarında arka arkaya kötü sonuçlar alınınca teknik direktör Fevzi Zemzem’in görevine son verilerek yerine Erkan Velioğlu getirildi. Sezonun ikinci yarısında Karşıyaka uzun süre iki puan farkla liderliğini sürdürdü. Bitime üç maç kala Balıkesirspor karşısında hiç ummadığı şekilde 1-1 berabere kalınca puan farkı bire indi. 33. haftada karşılaşacakları maç öncesi Karşıyaka 50 puanla lider, Göztepe 49 puanla ikinciydi. Karşıyakalılar Kuşadası’nda, Göztepeliler Ayvalık Sarımsaklı’da daha hafta başında kampa girdi. Metin Oktay çalıştığı gazete adına iki takımın kampını ziyaret etmiş, “Dostça oynayın, çok seyirci gelecek, tahriklere kapılmayın” şeklinde tavsiyeler vermişti. Kampları ziyaret eden bir diğer isim o günlerde Merkez Hakem Kurulu İzmir temsilcisi olan eski hakem Orhan Cebe’ydi. Turgay Meto’nun belirttiğine göre Göztepe camiası maça yabancı hakem atanmasını istemiş, kendisi, “Türk hakemlerine kıtlık mı girdi?” diyerek bu öneriye karşı çıkmıştı. “Hatta niye İzmir’den olmasın dedim. Benim bu sözlerime Orhan abi, ‘Mesajını aldım, teşekkür ederim,’ diye karşılık verdi. Sonunda gerçekten İzmir bölgesinden Halil Atalık maçın hakemi olarak atandı. Çocukluk arkadaşımdı. Çok dürüst bir insandı. Ne Karşıyakalı, ne Göztepeliydi; hasta İzmirsporlu idi.”
Tarihi maçın hakemi Halil Atalık o günlere dair hatırladıklarını şöyle aktarıyor: “Orhan Abi, ‘Bu maçın hakemi sensin ama kimseye bildirmeyelim,’ dedi. Gazetelerde her gün farklı bir hakemin ismi geçiyordu. İşyerindeki arkadaşlarım bile hakem olacağımı bilmiyordu. İzmir’deki hakem hocalarından iki kişiyi görevlendirdik. Birer takıma gidip oyun kurallarını, sahada nasıl davranmaları gerektiğini tekrar anlattılar. Bu eğitim iki üç gün devam etti. Federasyon başkanı Yılmaz Tokatlı da maçtan önce İzmir’e geldi. Beni görüp tanımak istemiş. Ben iki yan hakem arkadaşımı da alarak hiçbir gazeteciye gözükmeden onunla görüştüm.”
Zamanın Ege Ordu ve Sıkıyönetim Komutanı Orgeneral Süreyya Yüksel her gün mesaiden evine, yani komutanlık konutunun bulunduğu Karataş sahiline dönerken Mithatpaşa Caddesinden geçiyordu. Daha Nisan başlarında şampiyonluk havasına giren Göztepe taraftarları bütün caddeyi Göztepe bayraklarıyla donatmıştı. Yaklaşan 23 Nisan bayramı öncesi ortalıkta tek bir Türk bayrağı görünmüyordu. Bu duruma içerleyen sıkıyönetim komutanının verdiği emirle polisler evleri tek tek dolaşıp kulüp bayraklarının kaldırılmasını, yerine Türk bayrağı asılmasını “rica” ettiler. Maçtan önceki hafta içinde de bütün gazetelerde sıkıyönetim komutanlığı bildirisi yayımlandı. Buna göre maçtan önce ve sonra klakson çalınması, lehte ve aleyhte taşkın tezahürat yapılması, stada şişeli meşrubat, katı cisim ve bayrak sopası sokulması yasaktı. Turgay Meto da o yasaklarla ilgili şu ayrıntıları hatırlatıyor: “Sürekli ‘Karşıyakalılar şuraya gidemez, Göztepeliler buraya giremez’ diye bildiri yayınlanıyordu. Anarşi tekrar patlar diye korkuyorlardı. Askerler bizi uyarıyordu, bir şey olursa burnunuzdan getiririz diye.”
Haftalar ilerledikçe aynı şampiyonluk havası bütün Karşıyaka muhitine de egemen olmuştu. Bu konuda Cihan Yıldırım (Küçük Cihan) şunları anlatıyor: “Maçları kazandıkça şampiyonluk havasına girdik. Bizim takımın bütün oyuncularına yıldız muamelesi yapılıyordu. Çarşıya çıkamaz olmuştuk yoğun ilgiden dolayı. O maçtan on gün kadar önce 5 Mayıs akşamı Hıdırellez nedeniyle Karşıyaka sahilinde büyük bir kutlama yapılmıştı. Alaybey’den Bostanlı’ya kadar yol trafiğe kapatılmış, karnaval düzenlenmişti. Muazzam bir kalabalık vardı. Her tarafa yeşil-kırmızı bayraklar asılmıştı.”
Bu arada maç yaklaşırken ortalıkta çeşitli söylentiler de dolaşmaya başlamıştı. Haydar Evrenosoğlu o dedikoduları şöyle hatırlıyor: “Sıkıyönetim maçı İstanbul’da oynatacakmış. Ardından bir başka balon, maç seyircisiz oynanacakmış. Sonra bir balon daha, o maçı oynatmayacaklarmış, sezon sonu Ankara’da tek maç oynanacakmış. İnsanlar inanıyordu da bu dedikodulara.” Maçın heyecanına sadece taraftarlar ve İzmir basını değil, İstanbul’un futbol camiası da kendini kaptırmıştı. Bütün Türkiye’nin bu maça kilitlendiğini belirten Turgay Meto, gazetelerden İstanbullu futbolcuların idmanlarda kendi aralarında Göztepe mi yoksa Karşıyaka mı kazanır diye toto oynadığını okuduğunu anlatıyor. İstanbul spor basınının bütün şöhretli mensupları da maçtan bir iki gün önce İzmir’e akın etmişti.
16 Mayıs 1981 Cumartesi günü oynanacak maçın biletleri Cuma günü şehrin muhtelif noktalarında satışa çıkmıştı. İki takımın taraftarları dışında İzmir’in diğer kulüplerini tutan taraftarların da yoğun ilgi göstermesi nedeniyle uzun bilet kuyrukları oluşmuştu. Haydar Evrenosoğlu’nun kuyruğa girdiği Göztepe Stadında öğlen 12’de satışa sunulan biletler bir saat içinde tükenmişti. Aynı saatlerde Karşıyaka iskelesinde kuyruğa giren Sadullah Celen de biletler çabucak tükenmeden almayı başarmıştı.
Nihayet maç günü geldi çattı. “Öncü” Karşıyaka taraftarlarının amacı şeref tribünü üzerinde bulunan iki-üç bin kişilik bölgeyi ele geçirmekti. Kendisi bu mücadelenin detaylarını şöyle anlatıyor: “Kapı açılır açılmaz 150 kişilik bir grupla orayı ele geçirdik. Sonra Göztepe taraftarı 300 kişi kadar olunca hücum etti, biz geriye kaçtık. Sonra biz 500 kişi olunca tekrar orayı aldık. Biraz sonra Karşıyakalı sutopçu Ahmet Karluk Göztepe tarafına en yakın kısımdan elinde büyük bir Karşıyaka bayrağıyla tribüne girdi. Bunu gören Göztepeliler bayrağı almak amacıyla Ahmet’in üzerine atladılar. Ahmet sutopçu olduğu için iri yapılıydı, kolları kuvvetliydi. ‘Sancağı düşürmeden’ bizim olduğumuz bölgeye kadar geldi. ‘Kaf-Sin-Kaf’ sesleri arasında Ahmet’i kucakladık.”
Haydar Evrenosoğlu da tribünlerin dağılımıyla ilgili ayrıntıları veriyor: “Bazen internette yazılar görüyorum, o maçı yan yana kol kola seyretti iki takım taraftarı diye – alakası yok. Arada mavi berelilerden oluşan bir duvar vardı. Açık tribünde de aynı şekilde. Kapalının sağ tarafı, Sanayi kale arkası, açık tribünün yarısı Göztepe’ye aitti. Diğer yarıdan itibaren Mersinli kale arkası ve kapalının sol tarafında Karşıyaka taraftarı vardı.” Göztepelilere ayrılan skorbordun bulunduğu kale arkasında oturan Orhan Berent, “Benim gibi tarafsız olanlar da çoktu,” diyerek ekliyor. “Yanımda bir yaşlı amca vardı. O takım tutmazmış mesela. Aynı 1977’deki Avusturya maçı gibiydi. Acaba o maç gibi dolacak mı diye düşünürken stat doldu gerçekten.”
Seyirciler statta yerini almaya başladığı sırada futbolcular da maçın heyecanını artık iyice hissediyordu. “Maç sabahı otelde çok heyecanlıydım,” diyen Karşıyakalı Hürriyet o sabahı anlatıyor: “Saat on buçukta kahvaltı ettik. On bir gibi arabalara binip stada gelecektik. Turgay Hoca benim gergin şekilde dolaştığımı görünce barmene gitti, küçük bir kadeh viski istedi. Kadehi bana uzatıp iç dedi. ‘Hocam ama maç var,’ dedim. ‘Ne biliyorsun oynayıp oynamayacağını, iç diyorum sana,’ dedi. ‘Tamam hocam,’ dedim, çikolatayla birlikte içtim viskiyi ve gerçekten biraz sonra sakinleştim.”
Karşıyakalı futbolcular Atatürk Stadına yaklaştıkları zaman, tribünlerin tahmin etmedikleri şekilde daha o saatte tamamen dolduğunu görmüşlerdi. Cihan Yıldırım hiç unutamadığı o manzarayı şöyle anlatıyor: “Eski Şaraphane’den Atatürk Stadına giden yola girdik. Oraya girdiğimiz sırada otobüsten açık tribünün üst tarafını gördük. Maçın başlamasına daha birkaç saat olduğu halde tribünün tepesine kadar dolduğunu görünce çok şaşırmıştım.”
Bu maçın Erkan Velioğlu için özel bir anlamı vardı. Rakip teknik direktör Turgay Meto’yla çok yakın arkadaştı. “Turgay beni İzmir’e getirten, beni yöneticilere metheden insandır. Amatör milli takımda tanışmıştık. Kader bizi o maçta onunla karşı karşıya getirdi.” En büyük özelliği maçlardan önce duygusal konuşmalar yaparak, kendi yazdığı şiirleri okuyarak oyuncularını motive etmek olan Erkan Hoca, “O maçtan önce çok heyecanlandıracak tarzda şiirler okumadım onlara, heyecan başarıyı alır çünkü. ‘Ölüm yok bunun sonunda,’ anlamında bir konuşma yaptım,” diyor.
Turgay Meto ise çalıştırdığı takımlarda maç kadrosunu son ana kadar açıklamamasıyla ün salmıştı. Bu durumu, “Ben de bilmem çünkü son ana kadar kimi oynatacağımı,” diye açıklıyor. “Maça gidene kadar oyuncu yolda sakatlandı, midesi bulandı diyelim. Sonra onun yerine oynatacağın adamı kolayca oynatamazsın. Maç sabahı takımın çoğunu belirlemiş oluyorsun ama her maçta iki üç kişi son anda belli oluyor. Yolda gelirken bile rakibin durumuna göre o iki üç kişiyi düşünürdüm.”
Karşıyaka soyunma odasının atmosferini Hürriyet Gündoğu anlatıyor: “Yere havlular serildi. Herkes havluların üstüne yattı, ayaklarını taburelerin üstüne uzattı. Turgay Hoca kadroyu açıkladı. Bana, ‘Fuji nereye, sen oraya. O dışarı çıktı, sen de çıkacaksın,’ dedi. Sonunda maç saati geldi. İlk önce biz fırladık sahaya. Bir uğultu, bir konfeti yağmuru, anlatmanın imkânı yok. Ben bir daha o kadar kalabalık seyirci görmedim. Sahada ısınırken kendimi çimdikledim bu gördüklerim gerçek mi diye.”
O sezonun sonunda futbolu bırakan Mehmet Türken ise tecrübeli olduğu için daha sakindi: “Maç başlayıncaya kadar çok gergindik tabii ama maç başladığı anda o gerginlik kalktı. Stattaki kalabalıktan pek etkilenmedim çünkü daha önce milli maçlarda ve Avrupa maçlarında o kalabalığı yaşamıştım.” Bu atmosferde başlayan maçta iki tarafın da aşırı tedbirli oynaması yüzünden fazla gol pozisyonu olmadı. Karşılaşmanın en önemli iki pozisyonunun kahramanları Göztepeli Sadullah ile Karşıyaka kalecisi Ali’ydi. 40. dakikada Erhan’ın ortasında Sadullah’ın aşırttığı topu Ali geriye doğru uçarak kepçeledi. 79. dakikada yine Sadullah’ın köşeye doğru giden kafa şutunu Ali uçarak kornere attı. Gerek Göztepeli gerek Karşıyakalı futbolcuların belirttiği üzere havadayken topa adeta ikinci bir hamle yapmıştı. Maç son derece centilmence bir hava içinde geçti. Halil Atalık da bunu şu sözleriyle onaylıyor: “Futbolcular iyi niyetliydi. Fazla itiraz olmadı. Maçta sıkışık bir ceza sahası oluştu ama itmeler, kakmalar olmadı. Sorun çıkaracak fauller de çok az oluştu. Maç öncesi eğitimin onlara çok faydası oldu. Kart gösterip göstermediğimi bile hatırlamıyorum.” Saha komiseri Cevat Gök de belki hayatının en rahat maçlarından birine tanık olmuştu: “Şahane bir maç oldu, kardeş gibi girdiler, kardeş gibi çıktılar.”
Maç 0-0 berabere bitince bir puan önde olan Karşıyaka sevinen taraf oldu. Turgay Meto’nun belirttiğine göre takım maçtan sonra statta tur atmış, tribünler şampiyon diye inlemişti. Nitekim gazetelerde maç sonrası çekilen fotoğraflara bakıldığında Karşıyakalı futbolcuların omuz omuza vererek kendi seyircisine koştuğu görülüyor. Maçtan sonra futbolcular birbirini centilmence tebrik etti. İşte o sırada iki takım kaptanı arasında geçen konuşmayı Mehmet Türken şöyle aktarıyor: “Karşıyaka’nın kaptanı Murat, ‘Seneye siz de çıkarsınız inşallah,’ dedi. Ben de ona, ‘Daha maçlar bitmeden konuşma,’ dedim. ‘Yok yok, bence siz artık seneye hazırlanın dedi.”
Maçı 60 bin biletli seyirci izlemişti. Fakat o tarihlerde her türlü amatör branş dahil tüm sporculara serbest giriş kartı verildiğini ve kaçak girişlerin çok yaygın olduğunu düşünürsek herkesin dilinde dolaşan 80 bin seyirci gerçekçi bir rakamdı. Turgay Meto’nun dikkat çektiği üzere bu maçı dünyada eşsiz kılan husus 80 bin kişinin yarısının Göztepeli yarısının Karşıyakalı olmasıydı: “İspanya’da mesela bugün 100 bin kişilik derbiler oynanıyor ama 90 binden fazlası Real Madrid veya Barselona taraftarı oluyor. Bizim maçta tribünlerin yarısı sarı-kırmızı, yarısı yeşil-kırmızı renklere bürünmüştü. O yüzden bırak o stadı, dünyada bile bir daha öyle bir maç yaşanmaz.” O günlerdeki sıkıyönetim ortamının yarattığı atmosferin de büyük payıyla maç öncesi ve sonrası hiçbir olay çıkmadı. İki takım taraftarları birbiriyle karşılaşmadan kendilerine ayrılan otobüslere binerek stattan ayrıldı.
1980-81 sezonunun son haftasında oynanan maçlar Karşıyaka camiasını üzüntüye, Göztepe camiasını sevince boğdu. Karşıyaka Bandırma deplasmanında 0-0 berabere kaldı. Balıkesirspor’u ağırlayan Göztepe bitime iki dakika kala Sadullah’ın attığı golle maçı 3-2 kazanınca şampiyon oldu. Turgay Meto’nun hatırlattığı üzere bugünkü ikili averaj sistemi geçerli olsa ilk karşılaşmayı 1-0 kazanan Karşıyaka şampiyon olacaktı.
16 Mayıs 1981, Türkiye futbol tarihine unutulmaz bir gün olarak geçti. Ne var ki İzmir futbolu o günden sonra eski parlak zamanlarına bir daha kavuşamadı. Hepimizin bildiği üzere bugün “Süper” adını alan ligimizde hiçbir İzmir takımı yok. O maçla birlikte Göztepe ve Karşıyaka camiaları arasında başlayan yoğun rekabetse gittikçe tatsız bir hal aldı ve ölümlü hadiselere bile yol açtı.
http://www.socratesdergi.com/uzun-metraj/karsiyaka-goztepe/