Ahmet Talimciler-Taraf
“Yıldız ve Ülker Holding, grup olarak spora her yıl ortalama 60 milyon lira civarında bir destek sağlıyor. Futbola ise son dokuz yılda 215 milyon dolar civarında katkı verdiler. Yıldız Holding şu anda Ülker markasıyla futbolda Türkiye Futbol Federasyonu, Fenerbahçe ve Galatasaray; basketbolda ise Fenerbahçe Ülker’in sponsorluğunu yapıyor.” Futbola milyonlarca lira katkı sağlayan Murat Ülker, “Avrupa’daki seyircileri görünce kıskanıyorum. Passolig sistemi daha esnek olabilirdi. 14 yabancı kararı yanlış, üzülerek futboldan desteğimizi çekiyoruz. Bunu mektupla Türkiye Futbol Federasyonu’na bildirdim” açıklamalarıyla gündemi adeta yerle bir etti.
Her fırsatta marka değeri kavramına vurgu yapan buna karşın markanın değerini bir türlü yükseltemeyen bir federasyona sahibiz. İmaj çalışmaları bütün hızıyla sürüyor ama seyirciler de aynı hızla stadyumlardan uzaklaşıyor. Türkiye’nin bir spor ülkesi olmadığını ve spora dair olan biten her şeyin futbol etrafında dönüp durduğunu söylememe gerek yok! Şike davası, Gezi süreci ve ardından passolig uygulamaları ile birlikte futbolun iyice içe kapandığını görmekteyiz. 3 Temmuz sonrası yaşanan gelişmeler bugün halen iki güzide takımımız arasındaki nifak tohumlarının atılmasına katkıda bulunuyor. İktidar ile arasının pek hoşlaşmadığı Aziz Yıldırım son duruşmada; “Trabzonspor, 17-25 Aralık olaylarının neresinde? Ben ‘operasyondur’ diyorum. Siz ne diyorsunuz?” açıklamasını yapıyordu. Davanın görülmesi sırasında ise dışarıda her iki takımın taraftarlarının birbirlerine yönelik tepkilerini araya giren polis önlüyordu. Şiddet, kavga ve gerginlik ortamının oluşması sonrasında sporumuzun en büyük sponsoru çekilme kararı alırken aslında en büyük zarara hiç kuşkusuz altyapılardan yetişecek olan çocuklarımız uğruyordu. Kayıkçı kavgalarının sonunda geldiğimiz nokta ise yine bize özgü bir durumu yansıtıyor: tribünlerden uzaklaşan futbolseverler buna karşın adeta bundan memnuniyet duyan Federasyon ve bakanlık yetkilileri.
Yabancı kuralının mantık dışı olduğunu, passolig uygulamasının esnetilerek daha rahat bir geçiş imkânının yaratılabileceğini söyleyen Murat Ülker’in sözleri umarım dikkate alınır. Her defasında bildiğini okumaktan ve böyle yaptıkları için de tornistan etmekten vazgeçmeyen yönetsel zihniyet, bundan sonra marka değeri ve seyirci sayıları konusunda durumu kurtarmak için passolig kartı alan kişi sayısını vermekten vazgeçerler.
Pazartesi gecesi FIFA 2014 Ballon d’OR töreninde ödül alan bütün isimlerin rakiplerine yönelik teşekkür cümleleri etmeleri, kendilerini ön plana çıkartmak yerine ekiplerine vurgu yapmaları hepimiz için adeta birer ders niteliğinde açıklamalardı. 90 yaşında ödül alan Japon Gazeteci Hiroshi Kagawa’nın törendeki açıklamaları tüm gazetecilere örnek olacak cinstendi. FIFA Başkanı’nın bir gazeteciye ödül vermelerinin önemini Paris’te yapılan saldırının ardından daha anlamlı olduğunu söylemesi ve bunu belirtirken tüm ekranlarda ‘Je Suis Charlie’ yazısının olması dikkat çekiciydi. Törende en iyi teknik direktör ödülünü alan Löw’ün, bütün altyapı antrenörlerine teşekkür etmesi, onları övmesi ve başarının tesadüf olmadığını vurgulaması gerçekten takdire şayandı. Buna karşın bizde 5,5 saat konuşup sadece kendisini öven yetkililerin olması, neden bu hâlde olduğumuzu da bir nebze olsa açıklıyor olsa gerek. Benzer durum Türk basınının duayeni olarak gösterilen ve her fırsatta aynı şeyleri tekrarlamak suretiyle ‘keçiboynuzu’ tadında bir futbol ülkesi olmamızda büyük katkıları olan medya mensuplarının açıklamalarında da görülmekte.
Haftanın sözü: “Bir fikir her zaman bir katedralden daha büyüktür!” (Inherit the Wind)