Zeki Çol-Zaman
Kurumlar duyarlılıkları, tutarlılıkları, kararlılıkları, duruşlarıyla saygınlık kazanır. Bir yaptığı diğeriyle uyuşmazsa, sürekli zikzak çizer yalpalaya yalpalaya yola devam ederse, önce güvenilirliğini, sonra inandırıcılığını, tabii ki de ciddiyetini yitirirler. Hele de rüzgâra göre yön belirlemeye kalkarlarsa hiç kaçınılmaz alay konusu bile olurlar.
Yabancı oyuncu konusunda Futbol Federasyonu’nun, bizzat başkanının ifadesiyle, ‘devrim niteliğinde kararlar’ diyerek yaptığı son hamleye öncelikle bu yanıyla bakmak gerekir.
Yıldırım Demirören başkanlığındaki Futbol Federasyonu, göreve geldiğinde hatırlarsanız serbestiyeti değil, kısıtlamayı benimseyen bir strateji oluşturmuştu. 6 artı sınırsız ile çıkılan yolda, yabancı sayısının kademeli olarak azaltılması vardı. Geçen sezon uygulanan 6+0+4 o stratejinin eseriydi. Bu sezon 5+0+3’e Kulüpler Birliği’nin onayı alınarak geçme projesi de öyle. Sezon başında kulüplerin baskısıyla bir geri adım atılmış, sahada 5, kenarda 3 oyuncu bulundurulması onanarak yürürlüğe konulmuştu.
Peki ne değişti de yabancı sayısının 14’e -ki bu sayı daha da artacak- çıkarılması, sahadaki 5 oyuncu yerine takımların 11 yabancı futbolcuyla maça çıkabilecekleri kararı alındı?
Bir yerden bir talimat mı geldi? Yoksa Federasyon, bugüne dek saçmaladığını düşünüp, Türk futbolunun kurtuluşunun ancak bu yolla olacağını mı fark etti! Eğer üç sezonda uygulanan kısıtlama stratejileri doğruysa, niye bu hamlelere gerek duyuldu? Yok yanlışsa, futbolun üç sezonu neden çalındı?
TFF’yi yönetenlerin, bu alanda ne denli yetersiz olduklarını artık tartışmanın bile gereği yok. Her şeyi bir yana bırakın, şu son icraat bile çaplarının ne olduğunun göstergesi.
Yabancı sayısının artırılması yaklaşımının gerisinde yatan asıl niyet neydi? Kulüplerin yerli oyuncu fiyatlarının yüksekliğinden şikayet etmeleri. Peki o fiyatları yükseltenler kimlerdi? Bizatihi bu şikayetçi kulüpler. Kendi aralarındaki kısır çekişmeler yüzünden, ederinin çok fazlasını yerli oyuncuya bu şikayetçi kulüpler ödedi. Yani piyasayı artıran da onlardı, o artıştan yakınan da!
Ve onlar aslında 6+2’ye bile razıyken, bu Federasyon çıktı kapıyı ardına dek araladı. Neden mi böylesine popülist yatırıma kalkıştı? Futbolun geleceğini düşündüğünden değil. Kendi geleceğini düşündüğünden. Alenen seçim yatırımı yaptı. Haziranda futbol genel kurulu toplanacak. Yapılacak seçimde Yıldırım Demirören ile ekibi de yeniden aday olacak.
Şimdi akla gelen ilk soru şu; bu yapılan ne kadar etik? Ya Demirören seçilemez de farklı bir yönetim göreve gelirse... Üstelik de o yönetim bu konuda tamamen farklı bir görüşün sahibi ise... Ne olacak? Batı’da çoğu ülkede yabancı konusunda farklı uygulamalar var. Beş büyük ligin temsilcilerinden Fransa, İtalya, İspanya, AB statüsündeki oyunculara serbestiyet tanıyor. Diğer ülkelerden yapılan transferleri 3 ile 5 arasında sınırlı tutuyor. Almanya ve İngiltere kapıyı tamamen açmış durumda. Diğerlerinin kimi bizdeki mevcut sisteme yakın duruyor. Kimi ise serbestlikten yana politika izliyor.
Bizde yabancı sayısının serbest bırakılmasını savunanların örnek gösterdikleri, özellikle de üst düzey liglerin tamamen farklı bir planları var. Çok güçlü altyapılara sahipler. Çok sayıda oyuncu yetiştiriyor, onları geliştiriyor, belli bir kaliteye ulaştırıyor ve gelen yabancıyla o koşullarda rekabete sokabiliyorlar.
Ya bizde? Hangi altyapı, hangi kaynak, hangi potansiyelle rekabet olanağı var? Hazıra, aslında daha fazla para harcayarak konmayı beraberinde getirecek olan bu sistem, galiba kimse pek farkında değil, çok yakında mevcut düzeyi de aşağı çekecek. Teknik anlamda baktığınızda, o kadar havada duruyor ki bu yeni sistem. Onlardan biri alt liglerde durumun ne olacağı. Süper Lig’den her sezon üç takım düşüyor. 14’er yabancıyı kadrolarında bulundurduklarını varsayın. Sahada üç yabancının oynayabileceği 1. Lig’de durum ne olacak? Oynatamadığı çok sayıda yabancıya kulüp o ödemeleri nasıl yapacak? Farz edin ki Süper Lig’den düşen takım, bir sezon sonra ikinci lige indi. Burada yabancı oynatma hakkı yok. Elde kalan onca oyuncunun turşusunu mu kuracak? Zaten kısıtlı maddi olanaklarıyla, hangi parayı nereden bulup ödeyecek?
Demirören diyor ki, ‘Başka ülkenin milli takımında oynasa bile Türk asıllı oyuncu, Türk statüsünden yararlanamayacak’. İyi güzel de o zaman transfer uyuşmazlıklarında yerli statüdeki oyuncu Futbol Federasyonu’nda hak ararken, yabancı statüsündeki sayılan bir başka Türk, FIFA’ya gidecek. Bu hukuki çarpıklık ne olacak?
Öylesine oldubittiye getirilmiş bir devrim ki bu! Ne anlatan doğru dürüst bilgi sahibi. Ne de Kulüpler Birliği’nde onay veren! Hem öyle ortada anlatıldığı gibi bir yıllık çalışma süresi falan da yok. Geçen ayın sonlarında şekillenmiş bir düşüncenin ham hali bu. Öngörülen ne? 14’ü yerli, 14’ü yabancı oyuncudan oluşan 28 kişilik bir kadro. UEFA’nın kulüpler organizasyonunda yaptığı uygulamadan eksik alıntı. Projeyi anlatanın haberi yok! Bir de B listesi UEFA’da. Kaçınılmaz bizde de olacak. Yani takımlar 28 kişilik listeyle başladıkları ligi, o 28 oyuncuyla bitiremeyecek. B listesindeki oyuncuları da kullanabilecek. Ve dahası, 21 yaşaltında o B listesine de yabancı oyuncu yazabilecek. O zaman da sayı zaten 14’le sınırlı kalmayacak.
Yabancı kısıtlamasıyla göreve başlayan bir Federasyon’un, yerli kısıtlaması yaparak ulaştığı nokta bu. Bir başka boyuta geçeyim... Demirören diyor ki, ‘sigorta ve vergi borcu olan transfer yapamayacak’ bundan Federasyon’a ne? Devletin alacaklarının takibi, ne zamandan beri Federasyon’un görevi. Bu tür borçlanmalar yönetsel kusur mu? Disiplin ihlali mi? Bunun transfer yasağıyla ne alakası var?
Futbol cehalete teslim ediliyor bu ülkede. Bugün yabancı sayısının artmasıyla ağzından sular akmaya başlayan kulüp yöneticileri, yarın başlarına neler gelecek bilmiyor. Sadece vergi ve sigorta borçlarından dolayı transfer yasağı koymak bile çok sayıda kulübün elini kolunu bağlayacak. Bunun dahi farkına varılmıyor. Ama asıl farkına varılamayan, sanıldığı gibi bunun bir devrim değil, kaos projesi olması. Zaten yerlerde sürünen altyapılar iyice tükenecek bu ülkede. Biz bu abartılı projeye, bu halimizle hazır değiliz. Keşke projenin mimarı olduğu söylenen Fatih Terim, önce bu ülkenin temel sorunu olan altyapıyla ilgili bir reform paketini hazırlatabilseydi! Tıpkı şimdi serbestiyeti benimseyen Almanya örneğinde olduğu gibi, o altyapılar oluşsa, gelişse, kalite üretse de ardından bu adım atılabilseydi.
Bu popülist yaklaşım, çok değil beş sezon sonra futbolda ne denli açmazlar yaşayacağımızı gösterecek. Gelişemeyeceğiz, gerileyeceğiz. Büyümeyecek, tükeneceğiz. Güçlenmeyecek, çökeceğiz.