Ahmet Talimciler-Taraf
Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı ile PTT 1. Lig’de mücadele eden kulüplerin başkanları Gençlik ve Spor Bakanı’nı ziyaret ettiler. Toplantıda hem bakanımız hem de Federasyon başkanımız başlıktaki sözleri zikrederek ülke olarak yaşadıklarımızdan bir türlü ders almadığımızı bir kez daha ortaya koydular.
Stadyumlarda güvenlik probleminin sağlanması ve her çeşit taraftarın can güvenliği içerisinde maç seyretme özgürlüğünün oluşturulması resmî otoritenin görevidir. Bunu yapmakla yükümlü olan yasal güç “şu tarz seyirci gelmesin ya da istemediğimiz seyirciler gelmedikleri için aslında seyirci ortalamasında bir düşüş yoktur” gibi ifadeler kullanamazlar. Bu durum bize özgü olan ve kendimiz gibi olan insanların yaşam hakkının var olduğu bir rejim içerisinde yaşamakta olduğumuzu ispatlar. Her fırsatta vurgu yapılan evrensel demokratik değerlerin ne kadar gerisinde olduğumuzu konusunda ise tarihe düşülen satırları oluşturur. Tıpkı sokaklar gibi stadyumlarda herkesindir ve buralara kimlerin gidip gidemeyeceğine karar verme yetkisi yürütme kurumunda değildir.
Ülke olarak sürekli sapla samanı karıştırmayı alışkanlık hâline getirdiğimiz için, en doğal insani haklarımızın tuhaf gerekçeler gösterilmek suretiyle gasp edilmesini normal kabul eder olduk. Hâlbuki stadyumlara istemediğimiz taraftarlar gelmesin anlayışı yerine herkes gelsin ve oluşturmuş olduğumuz kurallara uysun davranışını hayata geçirdiğimiz anda çok daha yaşanası ve demokratik bir ülke hâline gelebileceğimizi göremiyoruz. Birilerini yasaklayarak sorunların çözülmediğini, sadece ötelendiğini ve adeta bumerang gibi günü geldiğinde çok daha yakıcı bir şekilde bizi bulduğu gerçeğini her defasında ıskalıyoruz.
Bu noktada toplumsal kültürümüzün başvurduğu iki önemli kavram sözkonusu olmaktadır. Birincisi, hiç kuşkusuz olan biten her şeyi “klişeler” üzerinden anlatmak suretiyle ideolojik açıdan normalleştirici değer yargılarının kabullenilmesi sürecini hızlandırmak. Çünkü klişeler bu yargıların nefes almasını kolaylaştıran ve geniş kitleler ile buluşmasında aracılık eden son derece ideolojik kavramlardır. İkinci kavramımız olan “şekilsellik”üzerinden var olan yapıların aynen sürdürülmesini sağlamak gelir. Şekilsellik ülke insanımızın günü kurtarmak için her alanda devreye soktuğu bir kavramdır. Böylece çözüm üretmek ve düşünmek yerine var olan çözümün bir parçası hâline gelir ve sorumluluğu üzerinizden atmak suretiyle kalabalığın bir parçası oluverirsiniz.
İster spor alanında olsun isterse de siyaset alanında benzer vurgular üzerinden gidildiğini, yeni ve insan odaklı çözümler üretmek yerine devlet refleksine yanıt veren çözümlerin hayata geçirildiğini görürsünüz. Böyle olduğu için insanın hayatının son derece ucuz buna karşın hamaset edebiyatının bir hayli yoğun olduğu bir ülke gerçeği her defasında sizi yaşadığınız sorunlar karşısında çaresiz bırakıverir. Sözkonusu yapıda ağaçların, hayvanların, tarihî eserlerin ve tabii ki insan hayatının da bir önemi bulunmamaktadır. Çünkü daha baştan itibaren bizim gibi düşünenler ve bizim ideolojimize sahip olanlar şeklinde kodladığınız için geri kalan bütün canlı ve cansız varlıkların herhangi bir kıymeti harbiyesi olmayacaktır. Her defasında sporun dostluk, kardeşlik ve barış olduğu ifadelerini kullanan zihniyetin sporu bölen, düşman hâline getiren ve savaş kavramlarının hâkim olduğu bir dili hayata geçirmesi de dikkat çekicidir. Bu ülkenin sorunu eski ya da yeni olarak anılmaktan ziyade gücü elinde tutan zihniyetin her defasında kendisi gibi olmayanları dışlayan uygulamaları hayata geçirmesi ve bunu demokrasi adına yaptığını beyan etmesidir. Ötekine yaşam hakkı tanımayan hiçbir ideoloji sonsuza dek ayakta kalamaz.
Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.