Ahmet Talimciler-Taraf
Geçen hafta oynanan dünya derbisinde! Tribünlerde on beş bin kişilik bir boşluk bulunmasıyla birlikte tekrar passolig sistemi üzerinde konuşulmaya başlandı.
Ülkemizde hemen hemen her konuda olduğu gibi, bu konuda da gerçekler konuşulmuyor. Ağzını her açan mutlaka kendi bulunduğu pozisyonun doğruluğunu ispatlayacak argümanlar ileri sürüyor ve karşı tarafı suçlamayı da ihmal etmiyor. Böylesi bir yapı ise bir türlü sonuca ulaşmayan ve her defasında patinaj yapan bir anlayışın sürüp gitmesine yol açıyor. Bu durum ister futbol alanı ile ilgili olsun isterse toplumsal hayatımızın herhangi bir alanında yaşadığımız bir konu ile ilgili olsun, sonuç ne yazık ki hiç değişmiyor. Birbirimiz ile konuşamayan ve kendi doğrularımızı karşı tarafa mutlak surette kabul ettirme anlayışı üzerine kurulu bir gelenekten geliyoruz. Bu anlayış ise bütün bireyleri kapsayan bir temelde biraraya gelebilmemizi ve söylemesini sevdiğimiz ama bir türlü uygulamadığımız ‘birlikten kuvvet doğar’ ifadesinin önüne geçiyor.
Passolig uygulamasına taraftarların tepki ile yaklaşması şaşılacak bir durum değildir. Asıl şaşırılması gereken sözkonusu uygulama hakkında kamuoyunu bilgilendirmesi gereken medyanın, bu durumu tamamen ideolojik bir anlayış üzerinden aktarmasıdır. Derbinin ardından Federasyon Başkanı’nın sahibi olduğu Vatan gazetesi Passolig’in rüştünü ispat ettiğini, çünkü karşılaşmada herhangi bir taşkınlık ve olay olmadığı üzerinde duruyordu. Ülkenin en önemli karşılaşması olarak adlandırılan ve her karşılaşmada kapalı gişeye oynayan ekiplerin, bu kez on beş bin fire vermesinin nedeni ise onlara göre sözkonusu uygulama değildi.
Passolig uygulamasını insan haklarına aykırı gören ve AKP hükümetinin tüm alanlarda olduğu gibi futbol alanında da insanları baskı altına almaya çalıştığını düşünen Sözcü gazetesine göre ise bu uygulamanın adı Faşolig’dir. Bir tarafta Federasyon Başkanı’nın sahibi olduğu bir hatta iki gazetede, sürekli olarak varolan durumu öven bir yaklaşım geliştirilmektedir. Federasyon Başkanı’nın aynı zamanda medya patronu olması meselesinin ne kadar etik olup olmadığı konusuna değinmiyorum bile. Öte yanda ise kendisini muhalif bir medya şeklinde konumlayan ve hükümet tarafından yapılan bütün uygulamaları bu perspektif içerisinde değerlendiren bir yayın organı bulunuyor. Gerçeği öğrenmek isteyenler ise ne yazık ki daha çok beklemek zorunda kalacaklar.
Passolig uygulamasının ne kadar çağdaş olduğunu vurgulayan yorumcuların, ilk olarak ülkemizde son derece yaygın olan çifte taraftarlık kavramına ne yanıt vereceklerini merak ediyorum. Konyaspor taraftarı ama aynı zamanda Fenerbahçeli olan bir kişi, aldığı kartla tek bir takımın maçına gidebilecek, bu sıkıntının nasıl aşılabileceğine yönelik herhangi bir açıklamaya hiç rastladınız mı? İkinci olarak yeni uygulama ile şiddetin önüne geçildi yorumlarını yapmak için hem çok erken hem de bu çok gerçekçi bir açıklama değil. Ligin sonu yaklaştıkça gerginliklerin ve sorunların artacağı gerçeğini bu açıklamalar gözardı ediyor. Ayrıca tribünlerin bu kadar boşaldığı bir ortamda şiddeti yaratacak taraftar sayısı da azalmaktadır. Bir diğer önemli husus ise hiç kuşkusuz uygulamanın tek bir banka üzerinden yapılmak zorunda bırakılmasıdır. Bu durum tepkileri ve sisteme girmede tereddütleri artırmaktadır. Spor Bakanı’nın açıklaması ile 400 bin kişiye ulaşan uygulama sezon sonu itibariyle ülkemizde futbolun gerçekten ne kadar izlenen bir alan olduğunu ortaya koyacaktır. Buna karşın seyir zevki her geçen gün biraz daha azalan ve insanların stadyumlardan uzaklaştığı bir ülkede, futbol da eskisi gibi bir alan olmayacaktır. Bu işten en fazla zarar görecekler ise durumu olduğu gibi kabullenerek normalleştiren kulüpler ve futbol medyası olacaktır.
Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.