Ahmet Talimciler-Taraf
Türkiye’de spor/ futbol tıpkı toplumsal hayatın kendisi gibi giderek daha fazla sorunlarla cebelleşmek zorunda kalıyor. Ülke içerisindeki kutuplaşmanın yansımalarını açılışı yapılan bir stadyumda oynanan karşılaşmada bile görüyoruz. Bir taraf Başbakan’ın attığı gollerdeki tekniği öve öve bitiremezken diğer taraf yaşananları yerden yere vuruyor. Birlik ve beraberlik nutukları atmayı çok seven siyasilerimiz sayesinde her alan giderek daha fazla politize ve daha fazla ayrıştırıcı bir yapıya bürünüyor. Milyonlarca lira harcanarak yapılan tesis yerle bir oluyor ve eski Türkiye refleksleri ile suçlular en kısa zamanda cezalandırılacak anlayışı bir kez daha gerçeklerin önünü tıkamak için kullanılıyor.
Devletin her geçen yıl biraz daha fazla sporun ve spor yönetiminin içerisinde yer aldığı bir yapı egemen kılınırken sporda ve özellikle de futbolda sponsorlar birer birer oyunun dışına çıkıyorlar. Avrupa’nın en değerli liglerinden birisi olmakla övündüğümüz ve her geçen yıl naklen yayın ihale geyikleri ile büyüttüğümüz süper ligimizin takımları, formaları için reklam bulamıyorlar. Öte yandan onların en büyük para kaynağı olan yayıncı kuruluş, taahhütlerini yerine getiremediği için parayı Federasyon ödüyor. Bütün bunlar olurken ise futbol medyamızda her şey sanki güllük gülistanlıkmış gibi aktarılmaya devam ediliyor. Yine üç büyükler olarak adlandırılan kulüplerimiz transferler peşinde oradan oraya koşuyorlar. Yaşanan sponsor problemi ise taraftarlara, ‘en büyük destekçimizin isteği doğrultusunda bu yıl reklam almayacağız’ şeklinde yansıtılıyor.
Bu reklamsız çıkma meselesini biraz açmakta fayda var çünkü formalara baktığınızda ön tarafta yer alan geniş sponsor alanının boş bırakıldığını onun dışında kalan yerlerde birden fazla kuruluşun reklamının bulunduğunu görüyoruz. Formaların arkasında yine sponsor kuruluş üstte ve futbolcuların isimleri altta yer almaya devam ediyor. O hâlde ne değişti? Belki de soruyu “neleri değiştirmemiz gerekiyor” şeklinde yeniden sormalıyız. Çünkü İngiltere’de Premier ligi yedinci sırada bitiren Manchester United kulübü, Adidas ile 10 yıllığına 750 milyon sterlinlik forma anlaşması imzalıyor. Anlaşmanın yıllık büyüklüğü 128 milyon dolar. Buna karşın ülkemizde üç büyükler ise sadece yıllık 8,5 milyon dolar kazanabiliyorlar. Görüldüğü gibi bu işte bir terslik var ve bu terslik sponsorluk meselesinde net bir biçimde kendisini ele veriyor.
Bir başka alana göz atalım, anlı şanlı kulüplerimizin sürekli olarak abarttıkları taraftar sayılarının neden stadyumlara taşınamadığına. Almanya’da sadece ligi şampiyon olarak tamamlayan Bayern Münich değil Borussia Dortmund ve Schalke 04 takımları da stadyumlarında yüzde 100 doluluk oranlarına sahipler. Bu rakamlar İngiltere’de ligi yedinci sırada tamamlayan Manchester United ve onun üç basamak üzerinde yer alan Arsenal için yüzde 99 oranında seyrediyor. İçeriye döndüğümüzde ise Fenerbahçe’de yüzde 69, Galatasaray’da ise yüzde 63’lük oranlarla yetinmek zorunda kalıyoruz. Sorunun kaynağında bu ülkenin spora özellikle de futbola bakışındaki sakat zihniyetin büyük bir etkisi bulunmakta. Çözüm olarak ortaya konulan ne passolig kartları ne de şiddet yasaları derdimize derman olmayacaktır. Futbol ve sporda yaşadığımız karmaşayı ortadan kaldıracak bir ortak akla ihtiyacımız var. Bu alanda gerçekten kafa yoran, samimi olan insanların içerisinde bulunduğu bir harekete gereksinim duymaktayız. Sorunlar artarken toplumsal ortam da her geçen gün biraz daha fazla geriliyor. Futbolun gerilmesi ise ülke açısından hiç ama hiç hayırlı olmaz, ilgilenenlerin dikkatine!