Ahmet Talimciler
Taraf
Türkiye’nin seçimler tarihi içerisinde farklı bir yer teşkil edecek olan yerel yöneticilerin seçimi bugün gerçekleşecek. 17 Aralık sonrası yaşanan gelişmeler ile birlikte yerel seçimden çok adeta bir genel seçim havasına bürünen hatta başbakan ile doğrudan doğruya muhalefeti karşı karşıya getiren bir döneme şahit olduk. Böylesi bir seçim atmosferi yerel yöneticilerin kendi hedeflerini ortaya koymalarını ve hemşerileri ile buluşmalarının önüne geçti. Bu vesile ile siyasal partilerin ve adaylarının hedeflerindeki ‘kentsel dönüşüm’ masallarını daha az dinlemiş olduk! Asıl soru(n) ise ortada tüm ağırlığı ile durmaya devam ediyor; tüm bu adaylar zamanının büyük bir çoğunluğunu evinde geçiren, yaşadığı yerden uzaklaş(a)mayan kişilerin yaşam kalitelerinin yükselmesi için ne gibi fikir(ler) ürettiler. Üretilen vaatlerin içinde spor/yaşam boyu spor fikri yer almıyorsa, aslında gerçek anlamda hayatımızı dönüştürmeye dönük bir fikir de yer almıyor demektir ve ne yazık ki yine yer almadı ve uzun bir süre daha yer almayacak.
Türkiye’nin 1980 sonrası değişen spor politikaları içerisinde futbolun ön plana geçirilmesi sürecinin en önemli destekçileri hiç kuşkusuz belediyeler oldu. Yerel yönetimlere talip olan başkan adayları ülkenin çarpık spor politikalarının yerel düzeydeki takipçisi ve savunucuları olarak fazlasıyla işlevsel bir görev üstlendiler. Tabii ki bu görevi yerine getirmelerini de yeniden seçilmeleri için oy almaya karşılık olarak kullandılar. Üstelik böylesi bir yaklaşım onlar açısından da hem daha kolay hem de daha sonuç odaklı bir yönetici profili oluşturmalarını da kolaylaştırıyordu. Profesyonel kulüplere yapılacak yardımlar aracılığıyla geniş taraftar kitlelerinin gönlünü çelmek ve ne kadar iyi başkan olduklarını göstermek işin belki de en zahmetsiz yoluydu. Bu anlayışın yanına amatör spora ve sporculara ne kadar destek olduğunuzu gösteren malzeme yardımlarının verildiği görüntüleri de eklediğinizde yerel yönetimlerin spor konusundaki üzerlerine düşen görev ve sorumluluğu nasıl yerine getirmiş olduğunu da net bir biçimde görebilirdiniz.
Gelişmiş toplumların yerel yönetimleri, “herkesin 10 dakikada yürümek suretiyle ulaşabilecekleri, beceri ve isteği doğrultusunda ve uzman desteğinde düzenli egzersiz yapabilecekleri, her cinsiyetten, her yaştan, her kültürden ve her ekonomik sınıftan insanların spor olanaklarından eşit olarak yararlanabileceği en az 6 dönümlük açık hava tesislerini kuruyorlar. Bu tesislerin kullanımını teşvik edici programlar hazırlıyorlar: Daha sosyal, çok daha sağlıklı, özgüvenli, stresi ve şiddeti azalmış, üretken ve dayanışma içinde bir toplum yaratıyorlar”. Koruyucu sağlık hizmetlerini ön plana çıkartan bütün ülkelerde sağlık sisteminin en büyük yardımcısı spor uygulamalarıdır. Daha yaşanabilir ve güvenli bir toplumsal çevrede yaşama hakkımız olduğu kadar daha sağlıklı bir yaşam sürdürebilmemiz için gereken şartların oluşturulmasını talep etme hakkımızın olduğunu da unutmamalıyız. Yerel yönetimlerin ve yönetici adaylarının bizlerin ödediği vergileri yine bizlere döndürecek spor yatırımlarını da hayata geçirmelerini istemek en doğal hakkımızdır. Yerel yönetimleri seçerken onların bize ne kadar sağlıklı ve spor dolu bir kent sunduğunu da dikkate alalım!