AHmet Talimciler-Taraf
Türkiye futbol direktörü Fatih Terim’in spor müdürleriyle yapılan toplantıdaki açıkladığı milli takım sloganı: ‘Hem gönüllerin, hem de gönüllülerin milli takımı’ şeklindeydi. Kağıt üstünde herkesin ortak değeri olması gereken milli takımımız ne yazık ki realitede aynı duyguları uyandırmıyor. Bunun en önemli nedenlerinden birisi ise hiç kuşkusuz milli takımımızın geçmişte yarattığı olumsuz imaj ile bazı milli takım futbolcularının ısrarla kaptanlık gibi bütünleştirici bir mertebeye getirilmesidir. Kulüp takımları arasında yaşanan mücadelenin milli takım maçlarına sirayet etmesi ve milli takım oyuncularının karşılaşmanın oynandığı stadyuma göre aleyhte tezahürata maruz kalması da problemimizin bir başka boyutunu oluşturmaktadır. Futbolun giderek bir bölen unsur halini aldığı ülkemizde özellikle bu durumun yarattığı handikap giderek büyümekte ve futbol üzerinden kulüpler bazında ayrışma süreci hızlanmaktadır. Bunun yansımalarının milli takım karşılaşmalarında da yaşandığını ve herhangi bir önlem alınmadığı takdirde bundan sonrada yaşanacağını söyleyebiliriz. Sloganın ikinci kısmını oluşturan gönüllülerin milli takımı meselesi ise birkaç noktadan eleştiriyi hak ediyor. Bunlardan ilki milli takım sporcularımızın geçmişteki başarılar göz önüne alındığında almış oldukları abartılı primler meselesinin nasıl halledileceğidir. İkinci husus ise yurt dışındaki alt yapılarda yetiştirilen ve futbol mantalitesini tamamen orada alan futbolculardan oluşan milli takımların yerine nasıl bir yapılanmanın ortaya konulacağıdır.
Türkiye ile İsviçre milli takımları arasında oynanan ve sonucunda aldığımız cezalardan çok daha fazla canımızı yakan olaylar konusunda futbolumuzun akil adamı konumunda açıklamalarda bulunan sayın Fatih Terim’in ciddi bir öz eleştiri yapması gerekmektedir. Ortak payda olarak görülen milli takım imajının zedelenmesinde hiç kuşkusuz o iki karşılaşmada tansiyonun yükselmesine katkıda bulunan açıklamaların da etkisi olmuştur. Saha içerisinde yaşananları önce sansürleyen ardından ise bunları saklayamazdık diyen medya mensuplarının, gönüllerin milli takımını yaratmada yapabilecekleri en olumlu adım milli takımı kulüp renklerine feda etmemek olacaktır. Futbol sahalarında gerginlik yaratan ve bu gerginliklerini milli takımda da sürdüren isimlerin ısrarla milli formayla buluşturulmaları hatta bu da yetmezmiş gibi kaptanlık seviyesine yükseltilmeleri, milli takımın gönüllerin takımı olması duygusunu daha baştan örselemektedir. Euro 2012 elemelerinde Türkiye Futbol Federasyonu, grup maçları sonunda millilerimize toplam 7 milyon lira dağıtmıştı. Almanya’nın millileri ise bu rakama ancak şampiyon olması halinde ulaşabiliyorlardı. Gönüllülerin milli takımının biraz da gönüllerinin zengin olması bütün ülkenin temennisidir. Milli formayı giymenin bir ayrıcalık olduğu ve bunu en iyi şekilde yapabilecek sporcuları yetiştirdiğimizde tüm spor dallarında gönüllerin ve gönüllülerin milli takımını yaratabiliriz. Fair-Play duygusunu sadece saha içerisinde değil hayatın her alanında uygulayabilen, toplumsal sorunlarına duyarlı millilere ihtiyacımız var. Kamp tesisinde ‘seni aldırırım’ diyerek gazetecileri tehdit eden, sürekli olarak rakipleriyle ve hakemle dalaşan adeta bir ‘saatli bomba’ kıvamındaki milliler, futbolseverlerin milli takıma duyduğu güveni zedelemektedirler.