Ahmet Talimciler-Taraf
Türkiye’de spor/futbol, devletin imkânlarına dayanılarak yapılan ve halkın ödediği vergiler üzerinden dağıtılagelen paralarla yönetilen bir yapı arzetmektedir. Ülkemizdeki spor ile siyaset arasındaki ilişkinin göbek bağını oluşturan nokta da tam burasıdır ve buradaki yönetsel iktidarlarını kaybetmek istemeyen kulüp yönetimleri sık sık vergi indirimleri, teşvikler için hükümetlerin kapısını çalmayı sürdürmektedirler. Müflis tüccar mantığı ile yönetilen kulüp modeli anlayışının ayakta kalmasını sağlayan en önemli neden ise hiç kuşkusuz ülkemizin diğer bütün alanlarında olduğu gibi burada da ‘hesap verme’ sürecinin işlemiyor olmasıdır. Kulüplerimizin transfer bütçeleri için harcadıkları astronomik rakamlar, gelir- gider hesaplarının bir türlü tutmamasına ve hesapsızca yapılan harcamalar karşılığında ülke futbolunun biraz daha fazla batağa sürüklenmesine yol açıyor. FIFA tarafından açıklanan 2013 yılı global transfer bilançosu içerisinde 163 milyon dolarlık bir harcama bütçesi ile Türkiye sekizinci sırada yer alıyor. Yine aynı bilançoda transferden kazanç sağlayan ülkeler içerisinde ise Türkiye’nin esamisi bile okunmuyor. Bir başka deyişle transfere milyonlarca lira yatıran kulüplerimiz, alırken de satarken de kâr edemiyorlar ve her transfer biraz daha fazla zarar hanelerimizin kabarmasını sağlıyor. Bu duruma en iyi örnek ise ‘çilek’ transferleri ile gündeme gelen Galatasaray kulübüdür. Kulübün son iki yılda sadece bonservisler için harcadığı para yaklaşık 202 milyon liradır ve kulüp sadece Johan Elmander’in Norwich kulübüne transferinden 700 bin euro kazanabilmiştir.
Finansal Fair-Play olarak adlandırılan uygulamaları kendisine uydurmaya çalışan ve bu doğrultuda yaşadığı sıkıntıları gideremeyen bir ülkeden söz ediyoruz. Futbolun endüstriyel boyutu üzerinden dünya kulübü olduklarını iddia edenler, her nedense bir türlü ekonomik ve yönetsel iktidarla kurmuş oldukları bağlantıdan vazgeç(e)miyorlar! Bizlerin ödediği vergilerle alınıp satılan futbolcu cenneti olan bir ülke hâline döndük. İş bununla da bitmiyor, aldığımız onlarca yabancı futbolcuyu çıkartmış olduğumuz düzenlemeler sonrasında tribünlerde oturtabilecek kadar da gönlümüz zengin! Boş tribünlere oynayan, yayın gelirleri dışında para kazanamayan, bol keseden harcayan ve hemen hemen tamamı zarar eden bir kulüp yapılanmasına sahibiz. Bütün bunları izleyen buna karşın 3. Lig için 30 yaş üstü yasağını ısrarla devam ettiren bir federasyonun varlığı ile ne kadar övünsek azdır. Futbolun marka değeri söylemine sarılan buna karşın ülkemizdeki futbol kalitesini elindeki bütün imkânlara rağmen artıramayan bir federasyonumuzla birlikte toplumsal hayatımızın her alanında olduğu gibi asıl sorunlarımızı tartışamıyor, çözümler üretemiyoruz. 76 milyonluk ülkenin milli takımını oluşturmak için her defasında gözünü yurtdışına çevirmesi, anlayana bir şeyleri anlatıyor ancak ısrarla anlamamakta direnmeye devam ediyoruz. Ne de olsa Murathan Mungan’ın o nefis sözünde olduğu gibi, ‘kimse bu ülkede rezil olmaz’.