Alsancak'taki maçları hatırlıyorum, 10 sene önce civarında oynadığımız. Maç saatinin kaç olduğunu bile bilmeden, sabahın köründe içimizdeki heyecanla adeta stadın kapısında uyandığımız. Pankartları taşımaktan kaçmak değil, kim asacak diye kavga ettiğimiz zamanlar. Maç saatinin 12 olduğunu da hatırlıyorum 2 olduğunu da, akşam 8 olduğunu da. Ama hep saatten bağımsız olarak sabah 8, bilemedin en geç 9 da stadın içinde olduğumuzu daha net hatırlıyorum. O an orada yazılan bestelerimiz vardı mesela. İnsanlar gelene, kapılar açılana kadar yapacak bir şey olmadığından. Maçtan 1.5 - 2 saat önce kapılardaki kuyruklar garın etrafını dönmeye başlardı dışardakilerin anlattığı kadarıyla. Biz o sırada içeride maç nasıl gider, maçın gidişatına göre hangi sırada hangi besteyi söylesek daha iyi olur, sahaya nasıl müdahale edebiliriz, onun kavgasında olurduk. Maç başlamadan, en kötü ihtimalle 1 saat önce herkes yerini alırdı tribünde. Maçın önemine göre belki de 2-3 saat önce. Takımlar terlikle daha sahaya bakmak için çıktıklarında başlardı "Burası Alsancak Burdan Çıkış Yok" tezahuratı. Korku dolu gözlerle içeri girerlerdi kapalının önünden, ki çoğu zaman merdivenleri kullanmak zorunda kalırlardı, cesaret isterdi kapalının yanından tünele girmek. Sonra hakem ve rakip takım ısınmak için sahaya çıkardı gökgürültüsü gibi tezahuratlar eşiliğinde. Kafasını kaldıran birimizle GözGöz'e gelirdi de eğerdi hemen, bakamazdı tribünlere. "Alemin Kralı Geliyor" haykırışı ile takımımız sahaya çıkardı. Bir önceki hafta alınan sonuç ile ilgili yapılması gereken varsa hafta içi idmanda yapılırdı. Maç günü ve saati geldiğinde hep temiz sayfaydı açılan. Yeni bir umut bizim için ve yeni bir şans oyunculara. Kapalının sağ tarafı rakip takıma verilirdi ısınması için. Düz koşu yaparlardı açıktan kapalıya, kapalıdan açığa. Açığa doğru giderlerken aklımda kalan 2 beste vardı söylenen.. Kapalıdan bağırılan "Saldır Açık Saldır Saldır Saldır" ve açıktan bağırılan "Burası Alsancak Burdan Çıkış Yok". Geri dönüşlerinde besteler aynı olur, açık ve kapalı yer değiştirirdi. Bu şekilde 26 maç boyunca kimse galibiyetle ayrılamamıştı Alsancak Stadı'ndan. Beraberlik halay çekme sebebi olur, gol atan sevinemez, eğer başını sahasına geçerdi. Kimseye 3 puan yoktu Alsancak Stadı'nda. Ama bu, takımın muhteşem olmasından, hocanın müthiş futbol bilgisinden falan kaynaklanmıyordu. Yine hakem hataları oluyor, yine kulüp yönetimini beğenmiyorduk. Ama Alsancak Stadı bizimdi. Biz ne dersek o olurdu. Gerekirse 3 direğin arasından geçmeyen top bile gol yaptırılırdı ama sonuç hep bizim istediğimiz gibi olurdu.
Şimdi bakıyorum da, tribünün yarısı maç başladıktan sonra giriyor içeriye yada bilemedin başlamadan 5 dakika önce. Alsancak Stadı büyüsünü kaybetti. Baskı unsurunu kaybetti. Tribün maça ısınana kadar zaten yarısı bitiyor maçın. Ve tribün inancını kaybetti. Bu sene bu ligten kurtulmak istiyorsak, tek gerçek çözüm biziz.. Alsancak Stadı'nda puan kaybetmeden geçireceğimiz bir yarı devre bizi bu ligten çıkartır..
Peki biz tribün olarak var mıyız yarın saat 12:00'de Albatros'ta değil de saat 11:00'de stadın içinde tribünlerde kolkola olmaya..
Var mısınız Alsancak Stadı'nı dosta düşmana hatırlatmaya..??
Sinan ADAMOĞLU