Çağatay Çağlar-Sabah
Büyük yazar Tolstoy, "Yaşamak değil, beni bu telaş öldürecek" demiş... Meslek yaşamımda birçok olaya tanık oldum. Kimileri komik, kimileri acı, kimileri tatlı. Futbolda ise o meşin yuvarlak yok mu! Ne hindir o, ne hindir. Adamı vezir de eder, rezil de. Zamanında az biraz biz de "top" teptik yani, ayıptır söylemesi... Göztepe'de bir sezonda Altın gitti, Zengin geldi. Zengin gitti, Turan geldi. Bu yıllardır böyle gelmiş, böyle gidecek. Ama daha "dereyi görmeden paçaları sıvamak" beni çok kasıyor çok. Sanal ortamda "klavye delikanlıları" açmışlar ağızlarını, yummuşlar gözlerini. Yok "Bunun karıyeri ne!" Yok "Bunun geçmişi ne!" Aynı şeyler, uzaklara gitmeden "Altın" için de "Zengin" için de söylendi. Sırada Turan var... İlk maç galip gelirse yaşadı. Berabere kalırsa, bir hafta kadar müsaade! Düşünmesi bile kötü, mağlubiyette ise başlasın sin-kaflar...
EZELDEN GÖZTEPELİ
Bizim "cankuş" Sinan (Genç) ile Göztepe muhabiriyiz. Acı haber ilk bana geldi o zamanlar telefonla. Tarih 14 Eylül 1996. Günlerden cumartesi. Saat 18.00 suları... "Atalay'ı kaybettik" diyordu karşımdaki ses. Yıkılmıştım. Sinan'ı aradım ve acı haberi verdim. Yapacak bir şey kalmamıştı. Işıklar içinde yatsın. İşte o zaman için, takım arkadaşı, dostu Zafer Turan, Göztepe'den yeni ayrılmış, İstanbul BŞB'ye transfer olmuştu. Acı haberi alır almaz İzmir'e geldi. Eski takım arkadaşı için son görevini yaptı. Ancak sonrasında İzmirİstanbul- Salihli arasında adeta mekik dokudu. Ailesi ve nişanlısı için Göztepe anahtarlığı yaptırarak yardım topladı. Ne diyeyim! Helal olsun Zafer'e. Şimdi kaptanlığını yaptığı takıma teknik direktör olarak geri döndü. O, ahde vefa gösterdi, umarız cefa çekmez... Yolu açık, şansı bol olsun...